Kadınların erkeklerde anlayamadıkları

Kadınların erkeklerde anlayamadıkları


Kadınların erkeklerde anlayamadıkları

Yapılan araştırmalar, kadınların erkekleri neden tuhaf bulduğunu ortaya çıkartıyor. İşte kadınların, erkeklerde anlam veremediklerine örnekler…

Kadın ve erkek, her ne kadar ayrı yaşayamayacak olsa da birbirini yemeden duramadığı da yadsınamaz bir gerçek… Yapılan araştırmalar, kadınların erkekleri neden tuhaf bulduğunu ortaya çıkartıyor. İşte kadınların, erkeklerde anlam veremediklerine örnekler…

- Şiddet sahnelerini sevmelerine ve sırf bu yüzden tüm kavgaları pür dikkat izliyor olmalarına,

- Hız yapmayı bir erkeklik göstergesi saymalarına,

- Body yapan kaslı erkeklere imrenerek bakmalarına,

- Futbol deyince hayatı durdurma çabalarına,

- Kazanama hırsını bir yaşam tarzı haline getirmelerine,

- Sevgili ya da eş dahil herkesle dalga geçmelerine,

- Kendilerine aşırı güvenmelerine ve reddedilmeye tahammül edememelerine,

- Sebze yemeklerinden hoşlanmamalarına,

- Kırmızı iç çamaşırı giyen kadınları seksi bulmalarına,

- Anne ya da kızkardeşleri her ne kadar haksız olsa da eş ya da sevgililerine karşı annelerini savunma çabalarına,

- İçki içebilme kapasitelerini bir övünç kaynağı haline getirmelerine,

- Ağlamayı bir zayıflık göstergesi olarak algılamalarına,

- Hiçbir özel günü hafızada tutmamalarına,

- İstemedikleri şeyleri duymamazlıktan gelmelerine,

- Verdikleri sözleri tutmamak için sürekli kılıf uydurmalarına,

- Tüm kadınlara bakmalarına,

- Kendilerini teknoloji uzmanı zannedip, kadınların teknolojinin ‘t’sinden anlamadığı görüşünde olmalarına,

- Yaptıkları her espirinin komik olduğunu düşünmelerine.
Gebelikte saç boyalarına dikkat!

Gebelikte saç boyalarına dikkat!


Gebelikte saç boyalarına dikkat!

Uzmanlar, bebek bekleyen anne adaylarına gebelik dönemleri müddetince ilaç kullanımı konusunda dikkatli olmaları, saç düzeltme, saç boyatma ve perma gibi kimyasal içeren işlemlerden uzak durmaları tavsiyesinde bulunuyor.

Etlik Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde anne adaylarını bilgilendirmek için düzenlenen “Gebelikte İlaç Kullanımı” konulu toplantıda uzmanlar gebelikte alınan ilaçların bebeğe geçme yolları, bu dönemde ilaç kullanımının sınıflandırılması, yanlış ilaç kullanımının zararları, hangi ilacın ne zaman kullanılması gerektiği konularında bilgiler verildi.

Etlik Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Ümit Göktolga, “gebelikte ilaç kullanılmamalı” ya da “her ilaç kullanılabilir” gibi genellemelerin yanlışlığına işaret etti.

Hekim kontrolünde, uygun dozda kullanılabilecek ilaçlar bulunduğunu bildiren Göktolga, “Gebeliğin her dönemi ilaç kullanımı açısından ayrı özelliklere sahiptir. Bunlar içerisinde ilk üç ay (1.Trimaster) en önemli olan dönemdir” dedi.

Op. Dr. Ömer Lütfi Tapısız da, gebelikte ilaç kullanırken çok dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti.

Özellikle gebeliğin ilk ayında ilaç kullanımında “ya hep ya hiç” kuralının geçerli olduğunu vurgulayan Tapısız, “Yani bir aylık bir gebe ilaç kullandığında ya bebeğe hiçbir zarar vermez, ya da düşüğe neden olur. Türkiye’de gebelik sırasında ilaç kullanım oranı çok yüksek. Gebelik sırasında reçeteli ya da reçetesiz ilaç kullanma oranı yüzde 90 düzeyinde” şeklinde konuştu.

Gebelikte ilaç kullanımı nedeniyle ya da kimyasallara maruz kalınmasının bebekte oluşabilecek anomalilerin önlenmesi için doktor onayı olmadan ilaç alınmaması uyarısında bulunan Tapısız, “Oluşabilecek anomaliler çocuğun hayatı boyunca taşıyacağı olağan dışı bedensel ve zihinsel gelişim bozukluklarını içerebilir. Anne adayının bu anormalliklerin sorumlusu olmaması gerekir” dedi.

“Saç boyalarına dikkat”

Op. Dr. Şadıman Altınbaş ise anne adaylarının ağrı kesicileri kullanırken çok dikkat etmeleri gerektiğini bildirdi.

Ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçların hekime danışılmadan alınmamasını öneren Altınbaş, “Eğer ağrı kesici kullanılması gerekiyorsa parasetamol içerikli ilaçlar tercih edilmeli” tavsiyesini dile getirdi.

Gebelikte gerekli durumlarda antibiyotik kullanılabileceğini, ancak bunun dozunu ve süresini hekimin belirlemesi gerektiğini vurgulayan Altınbaş, diğer kimyasallarla ilgili de şunlara dikkati çekti:

“Anne adayları gebeliğin ilk üç ayında bitkisel içerikli de olsa kesinlikle saç boyası kullanmamalı, saç düzeltme ve perma gibi işlemleri yaptırmamalıdırlar. İlk üç aydan sonraki dönemde bitkisel içerikli saç boyaları kullanılabilir. Kozmetik kullanımında hiçbir yöntem kesin güvenilir değildir.”
Yazları sıcak ve mutlu, kışları soğuk ve mutsuz

Yazları sıcak ve mutlu, kışları soğuk ve mutsuz


Yazları sıcak ve mutlu, kışları soğuk ve mutsuz 

 

İlkbahardan başlayarak yaz sonuna kadar kendinizi dünyanın en mutlu, en iyi, en sosyal insanı hissediyorsunuz... Peki ya kış aylarında?

'Kış depresyonu' ve mevsimsel duygulanım bozukluğu kış aylarında ortaya çıkan depresyon diye tarif edilir. Kadınlar erkeklere oranla daha çok etkilenir. Genellikle 30 yaş ve sonrası kişilerde rastlanır.

Önde gelen belirtileri ise;
*Sonbahar ya da kış aylarında başlayan moral bozukluğu
*Enerji eksikliği
*Sinirlilik
*Aşırı yemek yeme ve kilo artışı (genellikle karbonhidrat yemek için bir özlem var)
*Sosyalleşmeye olan ilgi eksikliği
*Uyku ve gündüz uykululuk durumu

Bu belirtilerle kendisinden başka bir psikolojik  rahatsızlık olup olmadığını anlamak için giden kişisel kış depresyonu tanısıyla karşılaşırlar. Doktorlar çoğunlukla ilaç tedavisi yerine psiko terapi ve parlak ışık tedavisini önerirler. Güneş ışığı kaybı melatonin ve serotonin gibi bazı kimyasal maddelerin azalmasına ve beyin aktivitesinin değişmesini etkileyebilir. Bu durumda ruh halini etkiler. Bazı insanların, mevsimsel duygularının bozukluğunun aileden geldiği görülüyor. Bu yüzden genlerinde bu hastalıkla alakası olabiliyor

Nasıl tedavi edilir? 
*Mevsimsel duygulanım bozukluğu tedavi edilirken diğer depresyon türleri için hemen hemen aynı adımlar izlenir.
*Antidepresan ilaç
*Psikolojik tedavi , bilişsel davranışçı terapi
*Fiziksel aktivite.
*Buna ek olarak, parlak ışık tedavisi mevsimsel duygulanım bozukluğu için kullanılılır. Bu, güçlü bir ışık kaynağı sağlayan, özel bir ışık kutusudur. Işık tedavisi psikolojiyi etkilemek için kısa vadeli faydalar getirebilir. *Ama belirtiler, ışık tedavisi durursa tekrarlama eğilimindedir.

Bunları yapın!
*Abartmadan her gün bir parça çikolata yiyin
*Omega3 stoklayan hapları kullanın
*Işık kutusu sipariş edin
*Parlak renkler giyin
*Eve hapsolmayın
Yağ yakıcı besinlerle zayıflayın

Yağ yakıcı besinlerle zayıflayın

Yağ yakıcı besinlerle zayıflayın

Bazı besinlerden ne kadar kıssanız da kilo veremiyor olabilirsiniz, ama bazı besinlerde yağ yakma özelliklerinden dolayı kilo kaybetmenize yardımcı oluyor.

Vücuttan en zor atılan, kilo vermeyi en zorlaştıran şeyler yağlardır. Kendinize uymayan diyet programları yüzünden ya da yanlış yemekleri yediğiniz için yağ yakamıyor olabilirsiniz. Ama bunun da doğal bir çözümü var. Bazı yağ yakıcı besinler sayesinde vücudunuzdan bir türlü atamadığınız kilolarınızdan kurtulabilirsiniz. İşte o besinler;

Suyosunu: Düşük kalorili suyosunu için adeta ilaç tanımlamasını yapmak kesinlikle yanlış değil: içindeki vitamin ve minerallerle tiroid bezlerinin çalışmasını düzene sokuyor, metabolizmayı hızlandırıyor ve tüketilen besinler kolay yakılmasına yardımcı oluyor.

Ananas: Ananastaki bazı enzimler, balık ve kırmızı etteki proteinin daha kolay parçalanmasına yardımcı oluyor. Böylece protein, hücreler içinde daha kolay emilebiliyor, vücut bu proteinlerden daha fazla yarar sağlıyor. Ananas aynı zamanda vücudun enerjisini artırarak daha fazla yağ yakılmasını da sağlıyor.

Elma: Elmanın sağlımıza pek çok faydası olduğunu artık herkes biliyor. Bu faydaların arasında özellikle bir tanesi kilo vermenize yardımcı olabilir. Hangisi mi? Tabii ki iştah kapatması. Elmadaki pektin sizi uzun süre tok tutar ve gereksiz atıştırmaları önler. Üstelik bir tanesi ile doymazsanız bir ikincisini yemekte hiç sakınca yok!

Enginar: Enginarda bulunan “cynarin” isimli madde vücuttaki toksinlerin atımını kolaylaştırıyor. Karaciğerin dostu olarak bilinen bu sebze bol magnezyum içeriyor ve yağ yakımını hızlandırıyor. Ayrıca bağırsakların çalışmasını da düzene sokuyor.

Fasulye: Yağ oranı düşük ve protein açısından zengin fasulyenin her türü, zayıflamak isteyenlerin listesinde mutlaka bulunmalı. Tok tuttuğu için atıştırmayı da önleyen fasulye, Kolesterolü düzenliyor, metabolizmayı hızlandırıyor, yağ yakımın kolaylaştırıyor. Tüm bu özelliklerin, nohut ve mercimekte de bulunduğunu hatırlatalım…

Kırmızı acı biber: Bibere acı tadın veren “capsaicin” maddesi metabolizmayı hızlandırıyor, vücut ısısını artırıyor. Vücut yükselen ısıyı düşürmek için ekstra enerjiye ihtiyaç duyuyor ve böylece yağ yakımı kolaylaşıyor. Zerdeçal da, vücutta kırmızıbibere benzer etkiye sahip.

Yabanmersini: C vitamini bombası yabanmersini aynı zamanda çok güçlü bir antioksidan. Ona koyu rengini veren madde serbest radikalleri yok ederek, toksinlerin dışarıya atılmasını kolaylaştırıyor. Yabanmersini yağ hücrelerinin çözülmesine de yardımcı oluyor.

Rezene: Çok güçlü bir aromaya sahip bu bitkinin içindeki uçucu yağlar metabolizmayı hızlandırıyor, enzim oluşumunu artırıyor ve bu enzimler yağların vücutta depolanmasını önlüyor.

Tavuk eti: Derisinden ayrılan beyaz tavuk eti protein açısından zengin, yağ açısından ise son derece fakirdir. Tavuğun yanı sıra piliç, deve kuşu ve hindi eti de aynı özelliğe sahip. Ayrıca bu gıdalar zengin birer protein kaynağı olarak cildin yağ dokusunu güçlendirirler.

Salatalık: Hemen hemen hiç kalori içermeyen salatalık, potasyum, kalsiyum ve demir açısından çok zengin. Selülitlere karşı kullanabileceğiniz bu gizli silah, vücudun su ihtiyacını karşılamaya da yardımcı.

Zencefil: Zencefil de, içerdiği yağlarla, tıpkı kırmızı acı biber gibi kalori yakımını hızlandırır. Aynı zamanda midenin yeterli derecede enzim salgılamasına yardım ederek sindirimi kolaylaştırır.
Modanın hiçbir zaman değişmeyen kuralları

Modanın hiçbir zaman değişmeyen kuralları

Modanın hiçbir zaman değişmeyen kuralları 

 

Her daim şık olmayı kim istemez. Ancak bunun zahmetli bir iş olduğunu düşünüyorsanı yanılıyorsunuz. Çok küçük detaylara dikkat ederek siz de her daim şık olabilirsiniz.

Modacılar her yıl favori olan kıyafetleri, ayakkabıları ve aksesuarları belirlese de şu gerçeği unutmamalısınız; her kadın kendisinin modacısıdır. Ancak kendi tarzınızı yaratırken de modanın hiçbir zaman değişmeyen kurallarına dikkat etmekte fayda var.
       
RENK VE DURUŞ
Tek renklilik, kurtarıcınız olabilir. Tepeden tırnağa aynı renkte giysiler giyerseniz, uzun, bölünmemiş bir çizgi illüzyonu yaratmış olursunuz. Bu da sizi daha ince gösterir ve kusurların daha az göze çarpmasını sağlar. Siyah, devetüyü, krem, koyu kahve gibi nötr tonları kullanmayı tercih edin.

BEDENİNİZE UYMALI
Vücudunuza çok büyük (uzun, bol tişört ya da elbiseler gibi), ya da çok küçük (kısacık, üzerinize yapışan tişörtler gibi) gelen giysiler, sizi olduğunuzdan daha kilolu gösterir. Bu nedenle kendi bedeninizde uygun giysiler satın alın. Böylece vücut hatlarınız daha ölçülü biçimde ortaya çıkar.

YAPIŞKAN DEĞİL, AKIŞKAN
Giydiğiniz kumaşlar ikinci bir deri gibi üzerinize yapışmamalı, yapışmadan sarmalı. Jean gibi sert kumaşlar çıkıntıları toplayıp saklarken, poplin ve keten gibi daha az sert kumaşlarda fazlalıklar pörtleyebilir. Çok ince kumaşlarsa en tehlikelisidir. Hem iç gösterebilir, hem de vücuttaki çıkıntıları iyice ortaya serer. Böylece “Güzel olayım” derken daha da kötü bir hal alabilirsiniz. Bu nedenle kıvrımlı bir şekilde inen, yapışmayan ama akışkan duran kumaşları tercih edin.

PANTOLON ALIRKEN
Kıyafetler arasında pantolonlar önemli bir yer tutar. Bu nedenle pantolon seçimi de önemlidir. Pantolonda en iyi görüntüyü elde etmek için büzgüsüz ve pilesiz pantolonları tercih edin. Çünkü bunlar sizi daha göbekli gösterir. Ayrıca göbek deliğinizin yaklaşık 2.5 santim aşağısında biten, az düşük belli ve paçaları hafif geniş pantalonları da giyebilirsiniz. Pantolon paçalarının hafif geniş olması kalça genişliğini dengeler.

ETEK KİLOYU ÖRTER
Etek alırken kilonuza çok dikkat etmeniz gerekir. Özellikle etekler büyük popolarla tombik göbekleri gayet şık bir biçimde kamufle eder. Eteklerde diz hizası uzunluğunu tercih edin. Çünkü diz hizasındaki etekler bacaklarınızın en iyi şekilde görünmesini garantiler. Kısa boylular ise uzun etek giymemeli
Egzersiz yaparak stresi yenebilirsiniz

Egzersiz yaparak stresi yenebilirsiniz

Egzersiz yaparak stresi yenebilirsiniz 

 

Tatile çıkmadan önce egzersiz yaparak, bir yılın psikolojik yorgunluğunu atın. Bir yılın yorgunluğunu atmak için tatile çıkmaya karar verdiniz Psikolojik olarak rahatlamak istiyorsanız, mutlaka egzersiz yapın.

Yaz aylarının gelmesiyle birçoğumuz ya tatile çıktı ya da tatil programları yapmaya başladı. Elbette her tatil, bir kış boyunca yaşanılan stresi ve yorgunluğu üzerinizden atmanızı sağlamıyor. Ancak tatilde yapacağınız doğru egzersizler, çok daha zinde olmanızı sağlayacak.

Güneşten mutlaka korunun
Vücudunuza uygun egzersiz programlarını uygularsanız, hem tatiliniz son derece güzel geçer, hem de işe başladığınızda kendinizi çok daha iyi hissedersiniz. Gençlik günlerinizi aklınıza getirerek vücudunuzu zorlayacak veya sakatlanma riski yüksek olan egzersizleri seçmemelisiniz. İşte size yazın yapacağınız egzersizlerde dikkat etmeniz gereken önemli noktalar:

- Hava sıcaklığının ve nemin yüksek olduğu saatlerde yürüme, koşma, bisiklet türü egzersizlerden kaçınmalısınız.
- Aktivitelerin, fiziksel olarak bedeninize uygun olmasına dikkat etmelisiniz.
- Yapılacak egzersizler sırasında güneşten korunmak için vücudunuza uygun kıyafetler seçmelisiniz.
- Aktivitelerin kas ve eklemlere aşırı yük getirecek ve kalbinizi yoracak düzeyde olmamasına özen göstermelisiniz.
- Futbol, basketbol, uzun mesafe koşu türündeki egzersizlerin çok yüksek düzeyinde olmamasına dikkat etmelisiniz.

En fazla 1 saat olmalı…
- Tatil boyunca uygulanacak egzersiz programları hafiften başlamalı, temposu ve süresi kişiye uygun olarak yavaş yavaş artırılmalıdır.
- Egzersizler genellikle sabah ve akşamüstü yapılmalıdır.
- Karada ve suda yapılacak egzersizler minimum 35 dakika, maksimum 1 saat arasında olmalıdır. Bu egzersizler mümkünse haftanın 6 günü yapılmalıdır.
- Yüzerken kollara fazla yük gelmemesi için palet kullanılabilir. Daha sonra paletsiz yüzmeyle kollara binen yük bir derece artırılabilir.
- Egzersizler yemeklerden en az 1.5 saat sonra yapılmalıdır.
- Egzersiz öncesinde ve sonrasında oluşacak sıvı kayıplarını önlemek için su alınmalıdır.
- Yürüyüş, koşu, bisiklet, kürek, yüzme yanında karın ve bel çalışmalarına önem verilmelidir.

Egzersiz herkes için gerekli
Tatilde bulunduğunuz otelin veya sitenin egzersiz salonu varsa hocaların gözetiminde kas çalışmalarını yapmanızda büyük fayda var. Tatil süresince yaptığınız egzersizleri tatil sonrasında da yapmaya çalışmalısınız. Unutulmamalıdır ki, egzersiz sadece şişman insanlar için değil, herkes için önemlidir.

Uzun süreli egzersiz krampa neden olabilir
Tatilden önce egzersiz yapmıyorsanız, uzun mesafe yüzmeye kalkmayın. Çünkü denizin ortasında girecek krampların başlıca sebeplerinden biri de vücudun yapılan egzersiz için daha önce antrene edilmemiş olmasındandır. (Kas kramplarının diğer oluşum sebepleri ise kalsiyum, potasyum, magnezyum eksikliği, ısı değişimi, sıvı kaybı ve kasların daha önce alışık olmadıkları bir yüke maruz kalmalarıdır) Antrene değilseniz, kramp sorunu yaşayabilirsiniz.
Gebelik egzersizleri ile kolay doğum

Gebelik egzersizleri ile kolay doğum

Gebelik egzersizleri ile kolay doğum 

 

Egzersizler doğumu da kolaylaştırıyor...
Fizyoterapist Menekşe Cengiz, gebeliğin zorluklarının egzersizle aşılabileceğine dikkati çekerek, pilates veya gebelik yogasının güvenilir egzersizler olduğunu belirtti.
Cengiz, yaptığı yazılı açıklamada, son yıllarda kadınların çeşitli egzersiz programlarına ilgilerinin artması ile gebelik egzersizlerinin de özellikle estetik kaygılar taşıyan anne adayları arasında popüler hale geldiğini vurguladı.
Birçok bilimsel çalışmanın da, gebelikte yapılan egzersizlerin doğum öncesi ve sonrasında kadınlar için sadece fiziksel yönden yarar sağlamakla kalmadığını, anne adaylarının daha rahat bir hamilelik dönemi geçirmesini sağlayarak doğumu da kolaylaştırdığını gösterdiğini kaydeden Cengiz, gebelikteki egzersizin yararlarını şöyle sıraladı:
''Dolaşım ve sindirim işlevlerini düzenler, anne adayının kilo kontrolünü sağlar, dayanıklılık ve kuvvetin artırılmasına yardımcı olur, doğum için gereken kas aktivitesini destekler.
Egzersiz, sosyal etkileşimin sağlanması, sosyal ve psikolojik açıdan iyilik hissinin artırılmasına katkıda bulunur, doğum sırasındaki olası sorunların azaltılmasını sağlar, doğumu kısaltmaya yönelik potansiyelin geliştirilmesine yardımcı olur, gebelik diyabeti (şeker) olasılığının önlenmesinde önemlidir, doğum sonrası iyileşmeyi hızlandırır.''
Cengiz, kalp-damar, solunum, böbrek ve tiroid hastalıkları, kontrol edilemeyen Tip1 diyabet, düşük, prematüre doğum (erken doğum), fetal büyüme geriliği (anne karnındaki bebekte büyüme geriliği) ve servikal yetmezlik (rahim ağzı yet mezliği) öyküsü, hipertansiyon (yüksek tansiyon), vajinal kanama, fetal (bebek) hareketlerin azalması, anemi (kansızlık), makatla geliş, plasenta previanın (bebeğin eşinin aşağıda olması) ise egzersizin sakıncalı olduğu durumlar olduğuna dikkati çekti.
Denge egzersizleri
Düzenli egzersiz yapanlara da önerilerde bulunan Cengiz, şöyle devam etti:
''Egzersize başlamadan önce fizyoterapistinize ve doktorunuza danışın. Haftanın belirli günlerinde, 30 dakika veya daha uzun süreyle egzersiz yapın. Temas sporlarına, düşme ve abdominal travma (karın travması) riski yüksek olan aktivitelere son verin. Su altı sporları yapmayın. Vücut iç ısısının 38 derece altında seyretmesini hedefleyerek egzersiz süresini ve şiddetini fizyoterapistinizin önerileri doğrultusunda bu düzeyden ileriye götürmeyin.
Düşük şiddetteki egzersizleri tercih edin. Kas iskelet sistemine binen stresi azaltmak için ayağınızı destekleyen uygun ayakkabılar giyin. Su kaybını önlemek için uygun miktarda sıvı alın, sıcak ve nemli ortamlarda ya da ateşiniz varken egzersiz yapmayın. Isınma ve soğuma için en az 5 dakika vakit ayırın. İlerleyici germe egzersizlerini kullanmayın. Özel egzersizlerde profesyonel yardım alın.
Denge gerektiren egzersizlerden, fazla çömelmekten, çaprazlayarak adım atmaktan ve hızlı yön değiştirmekten kaçının. Aortokaval kompresyondan (bebeği besleyen damar üzerine baskıdan) sakınmak için 16 haftalık gestasyondan (gebelik haftası) sonra sırtüstü pozisyonda uzun süreli egzersiz yapmayın. Enerji (kalori) sınırlamasını ihtiyacınıza göre bir diyetisyen rehberliğinde belirleyin.''
-DÜZENLİ EGZERSİZ YAPMAYANLARA ÖNERİLER-
Fizyoterapist Menekşe Cengiz, düzenli egzersiz yapmayanlara da önerilerde bulundu. Cengiz, 13 haftalık gebelik sonuna ulaşıncaya kadar egzersiz programına başlamamaları, su içi gebelik egzersizleri gibi, vücut ağırlığı binmeksizin yapılabilen egzersizlerle çalışmalara başlamaları ve fizyoterapis gözetiminde, basit ve temel egzersizlerle başlayıp egzersiz toleransını yavaş yavaş artırmaları görüşünü aktardı.
Cengiz, karın ve kasık ile sırt ağrılarında, vajinal kanamada, nefes darlığı, baş dönmesi, baygınlık, çarpıntı veya taşikardide, yürüme güçlüğünde de egzersizin bırakılmasını uyarısında bulundu.
-PİLATES VE GEBELİK YOGASI ÖNERİSİ-
Kadınların çoğunun gebelikte kilo aldıkça, yoruldukça ve daha çabuk nefes nefese kaldıkça doğal olarak egzersiz miktarını azalttıklarına işaret eden Cengiz, pilates veya gebelik yogasının, esneklik, solunum kontrolü ve gevşeme gibi parametreleri içeren ve gebeyi yormadan yapılacak güvenilir egzersizler olduğunu vurguladı.
Genç kadınları yakalayan hastalık

Genç kadınları yakalayan hastalık

Genç kadınları yakalayan hastalık

“Durup duruken başıma bir ağrı girdi”, "“Bu hafta iş yerim çok stresliydi, o nedenle başım sürekli ağrıyor” diyor musunuz?
“Durup duruken başıma bir ağrı girdi” 
“Bu hafta iş yerim çok stresliydi, o nedenle başım sürekli ağrıyor”
“Işığa ya da ses tahammül edemiyorum, kafam kazan gibi kaynıyor sanki”
Siz de belirli dönemlerde sebepli ya da sebepsiz benzer cümleler kuruyorsanız bu durum gerilim tipi baş ağrısına işaret ediyor olabilir. Günlük hayatın koşuşturması ve yoğun iş temposu içinde en sık görülen rahatsızlıklardan birinin gerilim tipi baş ağrısı olduğuna dikkat çeken Uz. Dr. Abdullah Özkardeş, baş ağrısı hakkında bilgi verdi ve önemli tavsiyelerde bulundu.
Baş ağrısı nedeniyle yılda 10 milyondan fazla insan doktora veya acil servise gitmektedir. Baş ağrısı yapabilen 300’den daha fazla tıbbi hastalık bilinmektedir. Baş ağrıları genel olarak 2 gruba ayrılabilir:
    
•    Primer baş ağrıları: Migren, gerilim tipi baş ağrısı ve küme baş ağrısı. Baş ağrılarının %90’ından fazlası bu gruba girer.
•    Sekonder baş ağrıları: Başka bir hastalık nedeni ile ortaya çıkan baş ağrıları (Enfeksiyonlar, kafa içinde yer tutan tümörler, damarı ilgilendiren hastalıklar)
Gerilim tipi baş ağrısı en yaygın baş ağrısı türüdür 
    
Gerilim tipi baş ağrısı (GBA), erkeklerin %69’unu ve bayanların %88’ini hayatlarının herhangi bir döneminde etkiler. Herhangi bir yaşta görülebilmekle birlikte en çok genç erişkin yaşlarda görülür. “Episodik” ve “kronik” olarak adlandırılan iki gruba ayrılabilir:
Episodik ağrılar, 30 dakika-7gün süren, baskılayıcı ve sıkıştırıcı karakterde ve başın her iki yanını tutan ağrılardır. Geçirilmiş en az 10 atak olmalıdır. Ağrı, alına ve enseye yayılabilir. Yılda 180 kezden az görülür ve şiddetli ağrı değildirler. Fiziksel aktivite ile artmayan ve bulantı yapmayan ağrılardır. Işık ve sesten birine karşı hassasiyet olabilir.
Kronik gerilim tipi baş ağrılarında ise, hasta ayda en az 15 kez ve yılda en az 6 ay ağrı çeker.
    
Ağrı stres sonrası geliyor 
Hastalık başlangıcında stres veya gerginlik olabilir. Bu faktörler kas kasılmasına veya kan akımında azalmaya neden olmazsa da, baş çevreleyen kaslarda hassasiyete neden olabilir. Kronik gerilim tipi baş ağrısında depresyon, altta gizlenen bir neden olarak aranabilir.
Ne zaman doktora gitmeli?
•    Ağrısının sıklık ve şiddetinde artma olan hastalar
•    50 yaşından sonra ağrısı başlayan hastalar
•    Ağrının, ateş, ensede katılık, deri döküntüsü ile birlikte olduğu hastalar
•    HIV enfeksiyonu veya kanser teşhis edilmiş hastalarda baş ağrısı başlamışsa mutlaka doktora başvurulmalıdır.
  
Acil servise başvurmanız gereken durumlar
•    Daha önce baş ağrısı olmayan veya şimdiye kadar yaşadığı en kötü denilebilecek kadar şiddetli ağrı çeken hastalar. Baş ağrısı patlayıcı şekilde ve çok ani gelmişse, beyin içinde veya çevresinde olabilecek kanamayı ayırt etmek gerekir.
•    Baş ağrısı ile birlikte görme kaybı, kol veya bacakta güç kaybı, konuşma ve anlama bozukluğu olan hastalar.
•    Baş ağrısından önce travma geçiren hastalar hastanelerin acil servislerine gitmelidir.
Gerilim tipi baş ağrısı teşhisi hastanın öyküsüne ve muayenenin normal olmasına göre konulur. Baş ağrısı yapacak diğer nedenler hakkında şüphe varsa, BT veya MR çekilebilir. Şüphelenilen diğer nedenlere göre laboratuvar incelemeleri de gerekli görülebilir.
Ağrı kesici kullanırken dikkat edin
Pek çok GBA olan hasta aspirin ve parasetamol gibi ilaçlarla ağrılarını geçirirler. Bu ağrı kesicilerin düzensiz kullanımı, GBA’nı episodik tipten kronik tipe geçirebilir. Basit ağrı kesiciler ile geçmeyen ağrılar için daha kuvvetli ağrı kesici ilaçlar verilebilir. Ağrı kesicilerle kontrol edilemeyen ağrılar için antidepresan, beta bloker ve antikonvülzan ilaçlar gibi önleyici tedaviler verilebilir. Bu ilaçlar, hastalık migren de olsa faydalı olabilecektir. Genellikle yeni ve etkisi hızlı olan antidepresan ilaçlar kullanılır, bu ilaçların yan etkileri de oldukça azdır. Antidepresan ilaçlar, etkili olup olmadıklarına karar verebilmesi için en az 1-2 ay kullanılmalıdırlar. Eğer hastada depresyon veya anksiyete bozukluğu varsa veya ilaçların aşırı kullanımı söz konusu ise, etkili tedaviyi başlamadan önce tüm ilaçlar kesilebilir.
Gerilim tipi baş ağrısına karşı alınabilecek önlemler
•    Yoğun iş temposundan kurtulun
•    Kendinize zaman ayırın
•    Bol bol yürüyüş yapın
•    Kısa süreli ılık duşlar alın
•    Gerginliğinizi artıracak türde kitap okumayın ve bu tarz filmler izlemeyin
Hangi yaştaki erkeğin performansı iyi?

Hangi yaştaki erkeğin performansı iyi?

Cinsel aktivite, yüksek kaliteli cinsel yaşam ve cinselliğe ilginin yaş ilerledikçe erkeklerde kadınlardan daha fazla olduğunu kaydetti.

Sağlıklı erkeğin cinsel yaşam süresinin daha uzun olduğu ortaya çıktı.

Chicago Üniversitesi'nde yapılan araştırmada, sağlık durumu iyi veya mükemmel 55 yaşındaki erkeklerin, sağlıkları kötü veya vasat düzeydeki erkeklerle mukayese edildiğinde ortalama 5 ila 7 yıl daha uzun cinsel yaşamlarının olduğu belirlendi. Araştırmada, sağlık durumu iyi ya da mükemmel kadınların, sağlıkları kötü veya vasat olanlarla karşılaştırıldığındı 3 ila 6 yıl daha uzun cinsel yaşamlarının bulunduğu kaydedildi.


Sağlık durumları çok iyi veya mükemmel durumda bulunan erkek ve kadınlar, sağlık durumları kötü veya vasat erkek ve kadınlarla karşılaştırılırken, sağlığı iyi olan erkeklerin kötü olanlara göre 1,5 ve kadınların da 1,8 kat cinsellikle daha ilgili olduğu görüldü.

25 ila 85 yaşlarındaki 6 binden fazla Amerikalıya ait verilerin incelendiği ve British Medical Journal'da yayımlanan araştırmada, orta ve ileri yaşlarda cinsel faaliyet, cinsel yaşamın kalitesi ve cinselliğe ilginin sağlık durumuyla doğrudan bağlantılı olduğu tespit edildi.

Araştırmacılar Doçent Stacy Tessler Lindau ve asistanı Natalia Gavrilova, erkeklerde faal cinsel yaşam beklentisinin kadınlardan daha uzun olduğunu, ancak sağlığı kötü erkeklerin faal cinsel yaşamlarının kadınlara göre kısa olduğunun altını çizdi.

Araştırmada ayrıca, daha sık cinsel ilişkide bulunan insanların daha sağlıklı olduğu tespit edilirken, cinsel açıdan aktif insanlar arasında, sağlık durumu iyi olmanın, erkeklerde daha sık cinsel ilişkiyle (haftada bir veya daha fazla) bağlantılı olduğu tespit edildi.

Araştırmacılar makalelerinde, "cinsel aktivite, yüksek kaliteli cinsel yaşam ve cinselliğe ilginin yaş ilerledikçe erkeklerde kadınlardan daha fazla olduğunu" kaydetti.
 Posalı yiyeceklerin faydaları

Posalı yiyeceklerin faydaları


Posalı yiyeceklerin faydaları 

 Posalı gıdalar, kilomuzu korumaya yardımcı oluyor, kolesterolü engelliyor, kabızlığa iyi geliyor ve kolon kanserini kontrol altında tutuyor.


Posalı besinler hem tok hissetmenizi sağlayarak formunuzu korur, hem dışkılanma sayısını arttırarak kabızlığa iyi gelir, hem kolon kanserini kontrol altında tutar, hem de kolesterolü engeller. İşte posalı gıdaların önemi, faydaları ve onu hangi besinlerden karşılayabileceğimiz…

Posalı gıdaların önemi

Besinlerle alınan posa sindirim sistemi tarafından sindirilemeyerek kolona yani kalın bağırsağa ulaşır. Yetişkin bir insan bağırsağında yaklaşık olarak ağırlığı 1 buçuk kiloyu bulan 100 trilyon kadar bakteri bulunur. Bu bakteri miktarı insan vücudunun en küçük birimi olan hücre sayısının 10 katıdır. Yeterli miktarda posa tükettiğimiz takdirde kalın bağırsağımızda bulunan bu bakterilerden sizin için yararlı olanların sayısını arttırmak mümkün…

Kalın bağırsağa gelen posa orada bulunan yararlı bakteriler tarafından fermente edilir ve neticesinde kısa zincirli yağ asitleri, karbondioksit, hidrojen ve metan üretilir. Oluşan bu kısa zincirli yağ asitlerinin kolon mukozasının sağlığını olumlu yönde etkilediği biliniyor. Bağırsaklarda koruyucu bir zırh oluşturan bu yararlı bakterilerin sayısını ve aktivitelerini, diyet posasını yeterli tüketerek arttırmak mümkündür. Yüksek oranda basit şeker tüketimi bağırsaklarda zararlı patojen bakterilerin artmasına neden olduğu bildirilmiştir.

Formu korumak için birebir!

Günlük beslenmemizde tükettiğimiz basit şekerler bize yüksek oranda kalori sağlarken kan şekerinizde dalgalanmalara yol açarak çabuk acıkmanıza neden olur. Posasının su çekme yeteneği olduğundan mide içerisinde şişerek hacim yaratır ve siz midenizde fazladan hacim yaratmış birşey olduğu için kendinizi daha tok hissedersiniz. Ayrıca posa mideyi geç terk ettiği için bu tokluk hissiniz uzun süre devam eder. Bu iki olumlu etkisinin yanında kalori içermediği için formunuzu korumak adına, posa birebirdir. Eğer sık sık acıkıyorsanız, şeker tüketiminizi azaltıp posa tüketiminizi arttırma vakti gelmiş demektir.

Kabızlığa da iyi geliyor

Birçok insanın rahatsızlık duyduğu ve hemoroid, kolorektal kanser gibi hastalıkların oluşmasında rol oynayan kabızlığın gelişiminin önlenmesinde ve mevcut kabızlığın düzeltilmesinde posanın büyük etkisi var. Çözünür ve çözünmez olarak ikiye ayırdığımız posa tiplerinden çözünmeyen posa, kabızlığa karşı daha etkili olmakta, dışkı hacmini, ağırlığını ve dışkılama sayısını arttırmaktadır. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Çağatay Demir bize kabızlığa iyi gelecek bir kahvaltı önerisinde bulunuyor.
5 kaşık yulaf ezmesi
4 adet küçük küçük doğranmış kuru kayısı
1 avuç kuru siyah üzüm
2 çorba kaşığı iri dövülmüş ceviz
1 su bardağı süt

Yukarıdaki besinleri bir kasede karıştırıp, sabah kahvaltısı olarak tüketin. Gün içinde bol su ve hafif fiziksel aktivite yapmayı da unutmayın.

Kolon kanseri kontrol altında

Diyet posası birçok hastalığın oluşumunun önlenmesinde ve mevcut bazı hastalıkların seyrinde olumlu etki gösterdiği birçok çalışma ile rapor edilmiştir. Diyet posasının yeterli tüketimi kolo rektal kanser oluşumunun önlenmesinde olumlu etkisi olduğu bulunmuştur.

Kolesterolü de engelliyor

Posa içeriği yüksek gıdaları sık tüketen toplumlarda serum kolesterol düzeylerinin ve kalp hastalıklarından ölümlerin düşük olduğunu biliyoruz. Çözünebilir posa içeren yulaf, arpa ve pirinç kabuğu, karaciğerde kolesterol sentezini azaltarak kötü huylu (LDL) kolesterol düzeyinin düşmesini sağlarken iyi huylu (HDL) kolesterol seviyesinde herhangi bir düşüklüğe neden olmadığı için serum kolesterol kompozisyonunda oldukça önemli etki gösterdiği bilinmektedir.

Posayla diyabetsiz yaşam

Beslenme ve Diyet Uzmanı Çağatay Demir şeker hastalarını konuyla ilgili bilgilendiriyor. Şeker hastalığını kabaca iki grupta incelemek mümkün… Tip-1 diyabette vücutta yeteri kadar insülin yoktur. Tip-2 diyabette ise yeteri kadar insülin vardır ancak vücutta bu insülinlere karşı bir direnç söz konusudur. Bir başka deyişle tip-2 diyabette vücut mevcut insüline direnç gösterir ve insülin aktivitesini gösteremez.

Posa içeriği yüksek besinlerle beslenen toplumlarda, insüline bağımlı olmayan tip 2 diyabet görülme sıklığı birçok araştırmaya göre daha az bulunmuştur. Glisemik indeksi düşük olan posa, kompleks yapıda bir karbonhidrat türü olduğu için kan şekerini daha yavaş yükselterek, daha uzun süre kan şekerini regüle eder. Yüksek posalı diyetler, tip 2 diyabet tedavisinde insüline gereksinimi azaltmakta, dokuların insüline duyarlılığını arttırmaktadır. Yani posa vücudun insüline karşı gösterdiği direnci kırar. Bu gibi nedenlerden dolayı gerek tip II diyabetli bireyler gerekse tip 2 diyabet riski taşıyan bireyler diyetlerinde yeterli posaya yer vermelidirler.

Posayı hangi gıdalarla karşılayabiliyoruz?

Diyetle alınan posa başlıca kuru baklagiller (nohut, mercimek, barbunya, kuru fasülye), tam tahıllı ekmekler, sebzeler, meyveler ve tahıllardan karşılanır. Günlük diyetle yaklaşık olarak 20-30 g kadar posa alınması uygun görülmekte olup 4 besin grubundan yeterli ve dengeli beslenmek ve aşağıdaki bazı önerileri uygulamak bu posa gereksinmenizi karşılamanıza yardımcı olacaktır. Diyet posasının bu miktarlardan çok daha fazla tüketilmesi besinlerle alınan birtakım besin öğelerinin vücutta kullanılmasını önleyerek olumsuz etki gösterebilir. Bu nedenle faydalı diye düşünüp çok miktarda almak veya posa ihtiva eden haplar kullanmak sağlığı olumsuz etkileyebilir.

Posa alımını arttırmak için:
*Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketin.
*Kabuğu ile yenilebilen sebze ve meyveleri soymayın.
*Çiğ tüketilebilen sebzeleri çiğ tüketin.
*Haftada en az iki kez kuru baklagil tüketin.
*Beyaz ekmek yerine tam tahıllı ekmekleri tercih edin.
*Makarna tercihinizi kepekli makarnadan yana kullanın.
*Mümkün olduğunca pirinç pilavı yerine posa içeriği daha yüksek olan bulgur pilavı tüketin.
*Yaptığınız omletlere çeşitli sebzeler ekleyin.
*Meyve suları yerine meyvelerin kendisini tüketin.
*Yemeklerinizi mümkün olduğunca buharda haşlanmış sebzelerle servis yapın.
*Kahvaltıda zaman zaman kahvaltılık gevreklere yer verin.
*Çorbalarınızı posa içeriği yüksek mercimek, nohut ve diğer baklagiller kullanarak hazırlayın.
 Cilt kuruluğu hastalık mıdır?

Cilt kuruluğu hastalık mıdır?


Cilt kuruluğu hastalık mıdır?

Cildinizde gerilme hissi, pul pul soyulmalar, kepeklenme, çatlaklar ve kaşıntı varsa cildiniz kurumuş olabilir! Peki ama neden?

Her türlü nemlendiriciyi ve kozmetik ürünü denemenize rağmen cilt kuruluğundan kurtulamıyorsanız bir uzmana başvurmanızın zamanı gelmiş demektir.

Medical Park Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Eda Kumbasar, cilt kuruluğuyla ilgili bilgiler verdi:

Kimlerde cilt kuruluğu görülür? 
İnsanlar yaşlandıkça daha çok ortaya çıkan bir tablo olan kuru deri ‘Kserozis’ olarak bilinir. Yaşlanmayla beraber daha kuru ve daha az yağlı bir cilt oluşur. Derinin üst tabakasının yaklaşık yüzde 10 kadarlık bir kısmını su oluşturur. Bu tabakadaki suyun azalması deride çatlama, kaşıntı ve kuruluğa neden olur.

Cilt kuruluğu olan kişilerin çoğunda altta yatan bir hastalık yoktur. Kuru cilde sahip olan kişilerin büyük çoğunluğunu ise sık duş alan kişiler oluşturur. Son yıllarda insanlarda duş alma sıklığı arttıkça kserozis sıklığının da arttığı dikkati çekmektedir.

Cilt kuruluğunun sebepleri nelerdi?
Kuru cilde neden olan çevresel etkenler; sıcak su, deterjanlar, giysilerden dolayı oluşan sürtünme, sık hava yolculuğu, rüzgara maruz kalmak, çevre kirliliği, klima ve diğer kimyasal maddeler olarak sıralanabilir. Atopik egzama, kalıtsal bazı hastalıklar, ihtiyosis, sedef gibi cilt hastalıkları, metabolik faktörler, tiroit bezinin yeterince çalışamaması, aşırı kilo kaybı ve ilerleyen yaş kuru deriye neden olan diğer faktörlerdir.

Cilt kuruluğu nasıl anlaşılır, belirtileri nelerdir? 
Deri kuruluğunun ilk belirtisi, deride donuk gri beyaz bir renk oluşmasıdır. Kuruluk arttıkça renk değişikliğine ek olarak ciltte gerilme hissi, pul pul soyulmalar, kepeklenme, deri yüzeyinde pürüzlenme, çatlaklar, yarıklanmalar oluşur. Kaşıntı, kuru derinin neden olduğu diğer bir şikayettir. Kuruluk tedavi edilmezse sonunda egzamalar oluşabilir.

Cilt tipinin (kuru, yağlı, karma) nasıl olduğunu anlamak mümkün mü? 
Deride kepeklenme, gerilme hissi ve kaşıntı şikayetleri varsa kuru cilt tipi olarak değerlendirilir. Akneye meyilliyse, gün içerisinde ve sabah uyandığında ciltte parlama oluyorsa, gözenekler genişleme ve siyah noktalar varsa yağlı cilt olarak değerlendirilir. Bazı kişilerde ise yüz bölgesinde özellikle yer yer kuruma, kepeklenme fakat belli bölgelerde ise yağlanma, parlama şikayeti olur. Bu tip ciltler ise karma cilt olarak değerlendirilir.

Cilt kuruluğu özellikle hangi bölgelerde görülür? 
Su kaybı vücudun bölgelerine göre farklılıklar gösterir. Kuruluk kollarda, bacaklarda ve gövdede daha belirgin olur; çünkü bu bölgelerde daha az yağ bezleri vardır. Yüz diğer vücut bölgelerine göre daha su geçirmezdir. Deri geçirgenliğinde ise lipitlerin (yağların) kritik rolleri vardır. Sık duş alındığında doğal deri lipitlerinin yeniden oluşabilmesi için yeterli süre olmadığı için kuruluk özellikle yağ bezleri daha az olan kol ve bacaklarda daha belirgin olur.
 Tutarsız Tepkilerle Taciz

Tutarsız Tepkilerle Taciz


Tutarsız Tepkilerle Taciz 

 

'Evlenelim' dedikten bir saat sonra ayrılıyorsa, ayağınızı yerden kesip sonra kötü davranıyorsa, sizi sürekli eleştirip iğleneyici laflar ediyorsa her fırsatta eski sevgililerini anlatıyorsa duygusal tacize uğruyor olabilirsiniz!

Aşkta 2K yani ‘Kaçan Kovalanır’ kuralı abartılı şekilde yaşanıyorsa, sonuç duygusal tacize varabilir! Psikolog Sinem Demir, duygusal taciz hallerini şöyle özetliyor: Bir an ayağınızı yerden kesen jestler yapıp sonrasında yokmuşsunuz gibi davranıyorsa, bir saat önce evlenme teklif edip sonra ‘ayrılalım’ diyorsa, her fırsatta eski ilişkilerini anlatıyorsa, sizi sürekli eleştirip iğneleyici laflar ediyorsa, duygusal tacize uğruyor olabilirsiniz!

Kurduğunuz ilişkide ‘kaçan kovalanır’ kuralı abartılıyorsa, duygusal tacize uğruyor olabilirsiniz! Medical Park Fatih Hastanesi’nden Klinik Psikolog Sinem Demir, ‘duygusal taciz’in kurbanı olmamanız için duygusal tacizin nedenlerini ve çeşitlerini açıkladı...

1- Bir ilişkide belirsizlik hissinin aşırı düzeyde olması, karşınızdaki kişinin size karşı tutumunun aşırı-sert çıkışlar ile aşırı ilgi arasında gidip gelmesi, zeminde ‘duygusal taciz’ olduğunu düşündürebilir.

2- Belirsiz mesajlar vererek ‘bir kaçan bir yaklaşan’ birine karşı ‘hoşlanma’ benzeri duygular hissedilmesinin temelinde ise belirsizliğin yarattığı kaygı olabilir. Bir mesajın ardından tam tersi mesajın verilmesi, kaygı ve duygusal karmaşa yaratır. Kaygı, o kişiyi düşünme süresini uzatır, çünkü ne olup ne bittiğine anlam vermeye çalışırsınız. İlişkideki belirsizliğin yarattığı ‘kaygı ve öfke’ benzeri hislerin ‘heyecan’ duygusuyla yanlış bir şekilde karıştırılması, ‘hoşlanma’ duygusu olarak yorumlanabilir. Yakın ilişkilerdeki bu ‘belirsizlik yüklü’ haller, gerçekten kendi kaygı düzeyinizle mi ilgili, yoksa karşınızdaki kişi duygusal olarak gerçekten mi karşınızda… Bunu daha kolay anlamak için ‘duygusal taciz’i düşündürebilecek durumları iyi bilmeniz gerekir. İşte ‘duygusal taciz’i düşündürebilecek durumlar:

Tutarsız Tepkiler: Ya Çok İlgili Ya Çok İlgisiz!

Sizin de ilgi duyduğunuz ve size ilgisi olduğunu gösteren bir kişi, bir süre sonra tam tersi tepkiler verebilir. Bu durumda normal olarak, onun ilgisinin köreldiğini düşünür ve geri çekilirsiniz. Duygusal taciz durumunda, karşınızdaki kişi, aşırı ilgi ile aşırı ilgisizlik arasında gidip gelir. Size ve ilişkiye dair verdiği mesajlar tutarsızdır, uzun süreli ilişki yaşamak/evlenmek istiyorum-istemiyorum, seni çok beğeniyorum-beğendiğim insan sana benzemiyor, evlilik olursa ancak seninle olur-evlensem bile bu seninle olmaz…

Eski Aşklarını Anlatır Durur…

Duygusal taciz durumunda, (hayali ya da gerçek) ‘diğerleri’ sıklıkla gündeme gelir: Sürekli olarak (size benzemeyen) beğendiği fiziksel özelliklerden söz etmesi, daha önceki ilişkilerine dair duygu/anılarını sıklıkla gündeme getirmesi (özellikle olumlu olanları), sizin daha önceki ilişkilerinizden sürekli olarak ‘bir suçlama’ sebebi olarak söz etmesi…

Aşağılayıcı Şakalarla Ezmeye Çalışır

Kimi ilişkilerde şaka yollu eleştiriler bir ilgi ifadesi olabilir, bu da bir iletişim şeklidir. Duygusal tacizde ise eleştiri ve şakaların ‘aşağılama’ ile ilişkili olduğu fark edilir. İğneleyici ve aşağılayıcı laflar söylemek (yalnızken ya da başkalarının yanında), sözel olarak ya da bakışlarla azarlamak, tamamen görmezden gelmek, sürekli eleştirmek... Birlikte gittiğiniz arkadaş ya da aile toplantıları sonrasında genellikle ‘dayak yemiş gibi’ ve yalnız hissedersiniz. Bu konudaki sıkıntınızı ifade etmeniz de durumun tekrarlanmasına engel olmaz.

İlişki Onun Duygu Durumuna Göre Şekillenir

Duygusal tacizin yaşandığı ilişkilerde, ilişkideki ‘keyif ve haz’ benzeri (kısa vadeli) olumlu hisler, tamamen karşıdaki kişinin duygu-durumuna göre belirlenir. O keyifliyse, hemen hiç yapmadığı kadar güzel laflar sarf edebilir, ayaklarınızı yerden kesecek jestler yapabilir. Sizin keyifli ya da keyifsiz olmanız ise, onun duygu-durumunda ‘sıkıntı yaratıp yaratmama’ anlamında önemli olur. Siz keyifsizseniz, onun da canını sıkmış olursunuz. Keyifli olmanız, eğer o da keyifli ise anlamlıdır.

Tüm Olumsuzlukların Suçlusu Sizsiniz!

Sizin ilişkideki konumunuz ‘hiç memnun olamayan’ iken, karşınızdaki ‘sürekli sizin tarafınızdan bunaltılan’ taraf olur. Ona ‘gerçekte ve duygusal olarak’ sadece o ‘izin verdiğinde’ ulaşmak, ‘yalnız hissetmek’ gibi hislerinizin tek sorumluluğu, sizin ‘evhamlı’ olmanıza, ‘yanlış yorumlamanıza’ bağlanır. İlişkideki sorunlarla ilgili kaygılarınızda hep kendinizi suçlar ve olumsuz hislerinizi sürekli kendi kendinize dindirirsiniz.

Körü Körüne Bağlanılan Otorite

Duygusal taciz, kolaylıkla fark edilmez! ‘Heyecan’ yüklü olumsuz duyguların arasında, ‘kısa süren ve yoğun’ olumlu duyguların yaşanması, bir tür ‘koşullanma’ yaratır ve ilişki ‘körü körüne bağlılık’ boyutunda devam eder. Size düşen rol, ‘ondan ilgi bekleyen, onu memnun etmesi gereken uslu bir çocuk’ olmaya başlar. Karşınızdaki ise ne zaman azarlayacağı, eleştireceği, ulaşılabileceği belli olmayan bir ‘otorite’ oluverir.

Fark Etmek Ve Sonrası…

İlişkinin temelinde duygusal taciz olduğunu fark etmek, genellikle ‘şok edici’ bir olayla gerçekleşir. Nispeten ciddi bir hastalık durumunda en ufak düzeyde alaka göstermemek bile ‘şok edici’ bir fark edişe sebep olabilir. Bir duygusal tacize maruz kalma durumu, ‘kurban, mağdur’ olmanın ötesinde değerlendirilmelidir: Bu tür bir ilişki örüntüsü daha önceki yakın ilişkilerde (ve aile ilişkilerinde) tekrarlandı mı, hangi koşullarda böyle bir ilişki yaşandı... Duygusal tacizin fark edilmesi, geçmişte yaşananların yeniden yorumlanması, duygusal yaraların en az hasarla iyileştirilmesi ve yeni ‘duygusal ilişkilere’ olumsuz önyargılı bir şekilde yaklaşılmaması için, kişisel kaynakların yetersiz kaldığı noktada bireysel psikoterapiden destek alınabilir.
 Menekşe gözler ile üzüm dudaklar revaçta

Menekşe gözler ile üzüm dudaklar revaçta

Menekşe gözler ile üzüm dudaklar revaçta

Bu sezon gözlerde, dudaklarda ve tırnaklarda morun kışkırtan tonlarına sıkça rastlayacağız.

Menekşe-mavi gözler, erguvan rengi dudaklar, lila yanaklar... Yeni sezona hazırlanırken mor tonları da sezonun modasında ve makyajında yine söz sahibi. Farlar, mascaralar ve göz kalemlerinin yanı sıra ojeler, allıklar ve rujlar mürdüm, patlıcan, üzüm, lavanta ve menekşe nüanslarında yüzlerde parıldayacak.

Profesyonel makyözler bu durumdan oldukça hoşnut çünkü kadınların bu tonlardan hoşlandığım biliyorlar. Yine de göz önünde bulundurmak gerekn bazı önemli ayrıntılar var; morun yumuşak tonları yüzü hafif hastalıklı koyu tonları ise dayak yemiş görüntüsü uyandırıyor. Bu yüzden makyaj sırasında renk seçiminin önemi büyük: koyu göz rengine sahip olanlar mürdüm ya da patlıcan tonlarını, mavi ya da gri gözlüler ise pastel ya da açık erguvan tonlarını tercih etmek durumunda.

Dudaklar ve yanaklar için saç rengine göre seçim yapılıyor. Sarışınların menekşe üzerinde durmaları gerekirken esmerler üzüm rengini tercih etmek durumundalar. Bu iddialı rengin tüm tonları sadece kızıl saçlılarda gönül rahatlığıyla kullanılabiliyor.

Bunun yanı sıra morla birlikte pembeyi kullanarak daha masum ve daha çocuksu bir görünüm elde etmeniz de mümkün. Tabii abartmamak şartıyla. Son derece iddialı iki rengin tonlarını iyi tutturmanız gerekiyor.

Lavantanın pırıltısı
Dudaklarınızı yüzünüzün odak noktası haline getirmek istiyorsanız, lavanta tam size uygun bir renk. Özellikle hava karardıktan sonra cazibenizi ikiye katlamak için göz kapaklarınızın üzerine parlak lila rengi far sürmelisiniz. Böylece çevrenizdekiler gözlerini sizden alamayacak ve gecenin en etkileyici kadını siz olacaksınız. Bunun yanı sıra parlak ruj yerine mat ruj kullanıp, üstüne minik pullu bir parlatıcı kullanarak gece için uygun bir görünüm elde edebilirsiniz.

Yanaklar
Elmacık kemiklerinin üzerine vişne rengi krem allık sürün ve tamamen doğal bir görüntü alana kadar iyice yayın. Teninizin rengine göre koyuluğunu ayarlamalısınız. Dayak yemiş gibi mosmor yanaklarla dolaşmak istemiyorsanız, allıkta mor rengi tercih etmeyin. Eğer illâ da mor diyorsanız, mor allığı pembe ile karıştırarak kullanın.

Gözler
Göz kapaklarınızın bütününe, donuk leylak rengi far sürün. Kaşlarınızın hemen altına parlak lila rengi pudra far sürün ve saç diplerinize doğru yayın. Göz altlarına da eflatun hatta koyu mor rengi bir hat çizebilirsiniz. Ancak yine “yorgunluktan gözlerinin altı morarmış” imajı yaratmamak için bu hattın kalınlığını ve malzemenin rengini iyi ayarlamanız lazım.

Tırnaklar
Tırnaklanız için sedefli bir mora ne dersiniz? Clinique Pink Wisp’le aradığınız sonucu elde edebilirsiniz.
 Saçlarınızda farklı renkleri deneyin!

Saçlarınızda farklı renkleri deneyin!

Saçlarınızda farklı renkleri deneyin!

Annelerimiz zamanında saçlar sarıya boyanır ya da meç yapılırdı. Şimdi öyle mi ya? Renklerden renk beğen. Peki ama onca renk tonundan hangisi size en çok yakışır? O renge uygun makyaj nasıldır?

Ateş kızılı veya, altın sarısı ya da klasik koyu renk saç renginden hangisi size en çok yakışır? Eğer saçlarınızda farklı renkleri denemeyi seviyor ama bir yandan da görünümünüzü riske atmak istemiyorsanız, bu önerilere kulak verin.

Kızıl / kırmızı sizin için doğru renk mi?
Aşağıdakilerden en az ikisi size uyuyorsa, saçlarınızı kızıl renge boyatmak iyi bir fikir olabilir.

Cilt renginiz pembe tonlarını barındırıyorsa...
Saçlarını kırmızı yapmak isteyen pek çok kadın için kırmızının doğru tonunu bulmak mümkün, ama cilt rengi açık veya pembeye dönük olanlar kırmızı en iyi taşıyanlar. Eğer cildiniz buğday ya da esmer tonlardaysa, o zaman size uygun kırmızı tonunu bulmakta zorlanmanız çok mümkün.

Dikkat çekmekten hoşlanıyorsanız...
Kırmızı/kızıl, insanların dönüp size bakmalarına neden olabilecek bir renktir. Rengi taşımak ve bakışlardan rahatsız olmamak için kendinden emin bir tip olmalısınız.

Saçlarınız bakımsız değilse...
Eğer saçlarınız çok kuru veya yıpranmışsa, sağlıklı saçlarda bile çok çabuk akan kızıl boyanın kalıcılığı, sizin saçlarınızda daha bile az olacaktır. Saçlarınıza iyi bakarsanız; yani haftada bir bakım yapar, düzenli olarak uçlarından kestirir ve şekillendirirken fön, maşa gibi şekillendiricileri her gün kullanmazsanız, boyanın canlı olması olasılığını arttırmış olursunuz.

Kırmızı rengi muhafaza etmenin yolları:
Saçlarınızı olabildiğince az yıkayın. Bunun anlamı, ideal olarak haftada ikidir. Ancak saçlarınız yağlı ya da çok inceyse gün aşırı yıkamak da uygundur. Yıkarken asla s.cak suyla yıkamayın, ılık suyu tercih edin.
Sert şampuanlardan kaçının. Çoğu kepek şampuanı boyalı saçlarda daha da sert bir etki yapar ama kızıl saçlar için ölüm gibidir, saçın rengini atması çok daha hızlı olur.

Kuaförünüzden boyanın kalıcılığını artıran bakımlardan uygulamasını isteyebilirsiniz. Kızıl/kırmızı saç boyası diğer boyalara göre daha çabuk okside olur. Bu nedenle açık havada uzun süre kalacaksanız, UV filtresi içeren bir şekillendirici kullanın, ya da bir şapka ya da eşarp takın. Patlıcan moru tonlarının sizi baştan çıkarmasına izin vermeyin. Mora dönük kızıllar doğal görünmez ve çoğu zaman da kişiye yakışmaz. Kırmızı tonunu seçerken, bakır, kahverengiye dönük kızıl vs gibi tonları tercih edin.

Kızıl saçlılar için makyaj önerileri:
Koyu renk, dumanlı göz makyajından kaçının.
Pembe dudak boyası ve allık, kızıl saçlılara çok yakışır.
Kaşlarınızı saç renginize boyatmayın; çünkü tuhaf görünür.

Sarı sizin için doğru renk mi?
*Aşağıdakilerden en az ikisi size uyuyorsa, saçlarınızı kızıl renge boyatmak iyi bir fikir olabilir.
*Çocukken sarışındıysanız...
*Çocukken saçlarınız açık renk idiyse, özellikle de yazları açılıyorduysa, muhtemelen yetişkenken de sarışınlık size yakışacaktır.
*Düzenli bakımın ücretini karşılayabilecekseniz...
*Sarışın olmak hiç de ucuz bir işlem sayılmaz. Sarışınlığı üzerinizden hiç çıkartmadığınız bir aksesuar olarak düşünün. Bu nedenle uygun ürünler ve gerektiğinde rötuşlarla onu en iyi şekilde muhafaza etmeniz gerek. Bu da mali açıdan sizi sarsabilir.

Erkeklerin ilgi odağı olmak sizi rahatsız etmeyecekse...
Sarışınlığın bu kadar popüler olmasının en büyük nedeni fark edilir bir renk olması ve çoğu erkeğin kadında sarışınlıktan hoşlanması.

Sarı rengi muhafaza etmenin yolları:
Boyayı evde kendiniz yapacaksanız, s.cak tonlardan (altın ya da bal rengi gibi isimleri olabilir) ziyade, soğuk, nötr tonları tercih edin. s.cak tonlarda bir boya saçların turuncuya dönük bir sarıya dönüşmesine sebep olabilir.

Alkolden kaçının. 
Sarışınların çoğu kuru, mat saçlardan şikayet eder. Yüksek oranda alkol içeren ürünler kullanmak bu durumu daha da ciddi bir problem haline getirebilir. Peki alkol hangi ürünlerde mevcuttur? Saç spreyi, saç jeli ve köpüğü. Bu nedenle saç ürünleri satın alırken ambalajı mutlaka okuyun. Beyazlaştırma işini dişlerinize saklayın, saçlarınızı o kadar açık renk tonlara boyatmayın. Platin tonları hoşunuza gidiyor olabilir ama bu sizi yorgun gösterir. Ama altın rengi zemin olarak kullanıp üzerine çok açık tonlarda sarı attırabilirsiniz.
Eğer saçlarınızı, kendi doğal renginin iki ton açığına boyatacaksanız, evde boyamayın, mutlaka bir salona gidin. Ne de olsa yürüyen bir muza dönüşme riskini almak istemezsiniz.

Eğer boya zamanınız geldiyse ama o an vaktiniz ya da paranız yoksa, dipten çıkan koyu renge bakıp kendinizden nefret etmektense, koyu, küllü sarı tonlarında bir boya alıp, bir diş fırçasıyla sadece diplere uygulayın ve bu boyayı saçınızda 3 dakikadan fazla tutmayın. Bu, saç diplerinin koyu renginden kurtulmanızı sağlar ve size birkaç haftalık zaman kazandırır.

Sarı saçlılar için makyaj önerileri:
Şeftali tonları sarışınlara çok yakışır.
Kırmızı dudak boyası kullanacaksanız, parıltılı bir kırmızı ruju daha ziyade geceleri kullanmayı tercih edin.
Siyahtan ziyade kahverengi rimel kullanın. Bu, saç renginizle daha az kontrast oluşturur.

Kahverengi sizin için doğru renk mi?
Aşağıdakilerden en az ikisi size uyuyorsa, saçlarınızı kızıl renge boyatmak iyi bir fikir olabilir.
Saçlarınız mat bir kahverengi ise...

Doğal saç renginiz, zengin kahve tonlarından uzak, donuk bir tondaysa, ışıltılı, koyu bir kahve size yakışacaktır.

Fazla uğraştırmayacak bir renk arıyorsanız...
Eğer doğal saç renginiz çok açık sarı değilse, kahverengi saçların bakımı çok kolaydır. Hatta evde kendiniz bile yapabilirsiniz, hata payı çok düşüktür.

Saçlarınız yıpranmış ve matsa...
Koyu renk boyalar ışığı en iyi şekilde yansıtır, saç kırılmalarını saklar ve saçlardaki yıpranmışlık görüntüsünü en aza indirger.

Kahverengi muhafaza etmenin yolları:
Seçtiğiniz kahve tonunu saç kesiminize uydurun. Saçlarınız bir boydaysa, daha koyu bir kahve kullanın ki, rengin etkisi artsın. Eğer saçlarınız kısa ya da çok katlıysa, o zaman uçları biraz daha açık boyayın. Böylece boyadaki dalgalanma, saç kesiminizi de belirginleştirir.

Uçlarda gezinin. En çok dikkat çeken esmer saçlılar, ya çok koyu, ya da çok olanlardır. Eğer saç renginizin tonu ortalarda geziniyorsa, o zaman boya çok da başarılı sayılmaz.
Saçlarını evde boyayanların en sık yaptığı hata, çok s.cak tonda bir kahverengi uygulamaktan kaynaklanan turuncumsu renk. Eğer altın-kahve tonlarının peşindeyseniz, bir kutu altın kahve, bir kutu da nötr kahverengi boya alıp bu ikisini birbirine karıştırın ve karışımı saçlarınızda kullanın.

Mümkünse saç spreyinden uzak durun. Hiçbir şey, pırıl pırıl parlayan kahverengi saçların parlaklığını saç spreyi kadar çabuk yokedemez. Eğer illa böyle bir şekillendirici kullancaksanız, o zaman mutlaka parlaklık veren bir serum da kullanın.

Siyahtan uzak durun. Eğer saçlarınızın kahverengini , koyu kahvenin de ötesinde koyu bir renge boyamak istiyorsanız, mutlaka bir kuaför salonuna gidin. Saçınızı bir kere mavi-siyaha boyadınız mı, geri dönüş yoktur. Bundan sonra rengi açmanın tek yolu, hem cebinizi, hem de saçlarınızı yıpratacak okkalı bir kuaför işlemidir.

Kahverengi saçlılar için makyaj önerileri:
Bol bol siyah renk rimel kullanın. Koyu renkteki saçlarınızı dengelemek için koyu renk kirpiklere ihtiyaç duyacaksınız.

Göz makyajınızda renklerle istediğiniz gibi oynayın. Saç renginiz dramatik bir makyajla iyi görünür.
Koyu renkteki saçlarınız, cildinizi solgun gösteriyorsa, ihtiyacınız olan şey ışıltılı bir bronzlaştırıcıdır. Guerlain'in Terracotta'sı tarzı bir şeyler deneyebilirsiniz.
Solusitan nedir?

Solusitan nedir?

Solusitan nedir?
Beslenme ve diyet konusunda ekranlardan bizleri sık sık bilgilendiren, verdiği diyet reçetelerini uygulamaya çalıştığımız Doktor Gürkan Kubilay kilo vermek isteyenler için mucizevi bir toz olan Solusitan'ı tavsiye etti.

Peki ama nedir bu Solusitan? Solusitan istakoz, karides ve yengeç gibi kabuklu deniz canlılarının dış kabuklarından elde edilen bir maddedir.



Solusitan içerdiği etken maddeler sayesinde yediğiniz yemekteki yağları bir sünger gibi emerek sindirilmeden vücuttan atılmasını sağlıyor. Böylece fazla kalori ve dolayısıyla da kilo alma sorunu ortadan kalkıyor.

Solusitan nasıl zayıflatıyor?

Bizler yediğimiz, içtiğimiz besinlerle günlük ihtiyacımız olan kaloriden fazlasını aldığımız için bu fazla kaloriler vücudumuz tarafından yakılamayınca yağa dönüştürülüyor ve dolayısı ile kilo almaya başlıyoruz.

Öyleyse kilo almamak için fazla kalorili, özellikle de yağlı yiyeceklerden uzak durmalıyız. Yağlı yiyeceklerden uzak durup, sıkı bir diyet uygulayamıyorsanız Solusitan burada imdadınıza yetişiyor. Solusitan kullandığınızda yediğiniz yağlı yiyeceklerdeki yağlar solusitan sayesinde sindirlmeden etkisiz hale getirilerek vücudunuzdan atılıyor.

Artık siz de solusitan kullanarak rahatlıkla zayıflayabilirsiniz.

Solusitan bir etken madde olduğu için saf hali ile bulmanız sözkonusu değil. Doktor Gürkan Kubilay televizyonda reklam olmasın diye solusitan içeren Lineatabs Solusitan adını vermedi içerdiği etken maddenin adını söyledi.

Solusitan hakkında daha detaylı bilgi için Gürkan kubilay Solusitan yağ eriten toz başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.

Eğer sizde fazla kilolarınızdan şikayetçiyseniz ve fazla yağlarınızdan kurtulmak istiyorsanız Lineatabs Solusitan kullanarak dilediğinizi yiyerek, kilo alma korkusu olmadan diyet yapmak zorunda olmadan kilo verebilirsiniz.

Lineatabs Solusitan bu konuda çok iddialı bir ürün. Bu nedenle her öğünde kullanmamanızı tavsiye ediyorlar. Vucudunuzun sağlıklı yağlara da ihtiyacı olduğu için günde bir öğün lineatabs almadan yemenizi öneriyorlar.

Lineatabs solusitan kullanımı için bu animasyonu izleyin.


Kullanımı animasyonda görüldüğü gibi son derece kolay. Bir su bardağı suda 1 adet limon tadında olan solusitanlı tableti erittikten sonra dilerseniz yemekten önce, dilerseniz yemekle birlikte içiyorsunuz. Lineatabs resmi sitesinde ürün hakkında ve klinik çalışmalar ile ilgili daha geniş bilgiler bulabilirsiniz.
Kilolu ama stil sahibi bir kadın olun

Kilolu ama stil sahibi bir kadın olun


Kilolu ama stil sahibi bir kadın olun

Kilolu bayanlar hangi renkleri veya desenleri tercih etmeli? Nasıl bir kesim denemeli? Stil önerilerimizi açıklıyoruz!

Kilosu veya boyu kaç olursa olsun eğer isterse her kadın güzel ve bakımlı görünebilir. Belki zayıf ve boylu poslu olmak hoş görünmeyi kolaylaştırıyor. Çünkü piyasa ‘ideal’ dayatması altında belirlenen ölçülere endeksli… Ama size önereceğimiz ipuçlarıyla fazla kilolarınızı ustalıkla gizleyerek, stil sahibi ve hoş bir kadın olabileceğinizi düşünüyoruz!

Desen ve renk
Genel kanı kilo fazlası olanların; siyah, lacivert, kahverengi gibi koyu renklere yönelmesinin uygun olduğudur. Çünkü koyu renkler kiloyu gizler. Ama açık renkler kullanmak da mümkün. Nasıl mı? Baştan aşağı aynı rengin farklı tonlarını kullanarak... Böylelikle vücudunuzda bölünmeyen, aynı rengin farklı tonlarıyla devamlılığı sağlanan bir çizgi yaratmış oluyor, vücudunuzun daha uzun ve ince görünmesini sağlıyorsunuz.

Desen konusu oldukça önemli... Dikey çizgileri daima yatay olanlara tercih edin. Çünkü yatay çizgiler sizi olduğunuzdan daha geniş gösterir. İri desenleri değil, birkaç renkli küçük desenleri yeğleyin.

Eğer kilonuz üst bölgede toplanıyorsa düz renkte ve desensiz bluzları tercih edin. Desenleri alt parçalarla saklayın.

Eğer kilo alt bölgelerde toplanmışsa veya kalça bölgeniz genişse koyu renk pantolonları, etekleri tercih edin ve canlı, baskılı tişörtler veya bluzlarla kombinleyin.

Kesim ve model
Geniş paçalı pantolonlar ve jean’ler size çok yakışacaktır.

Hafif kumaşlı parçaları ‘layering’ tekniğiyle üst üste kullanın. Mesela hafif bol bir tişörtün içine başka renkte biraz daha uzun ve alttan gözükecek şekilde dar atlet giyin.

Genel anlamda hafif bol duran kıyafetler tercih edin. Ancak sakın ‘oversize’; yani gereğinden büyük bedenlere sığınmayın. Vücudunuza yapışan parçalar da giymeyin. Burada önemli olan dengeyi kurmak ve ortayı tutturmaktır. Yani ne çok dar ne de çok bol…

Stil ipuçları
Uzun ve zarif bir siluet yaratmak için birebir olan topuklu ayakkabılar en iyi arkadaşınız olsun! Eğer düz tabalı bir ayakkabı alacaksanız zarif balerinleri ve babetleri tercih edin. Eğer ayak bilekleriniz kalınsa bileği kesen çok bantlı topuklu ayakkabılardan uzak durun.

Aksesuarların gücüne inanın! Şık ve kendini gösteren takılar, kiloları gizlemek adına sade tuttuğunuz kıyafetlerinizi canlandıracaktır. Ancak fazla süslü, abartılı takılardan da kaçının. Eğer göğüsleriniz iriyse göğüslerin arasında biten uzun ve iri madalyon kolyeler takmayın.

Yazın, özellikle plajda bikini veya mayoluysanız geniş kenarlı bir şapka takarak genel görünümünüze bir denge getirebilirsiniz.

Bikini / mayo seçimi
Gündemdeki en önemli konu elbette bikini veya mayo seçimi… Vücut şekline göre nasıl bir bikini veya mayo seçmeniz gerektiği konusunu daha önce irdelemiştik.

Kilolu bayanlar için genel tavsiyemiz normal kıyafet bedenlerinden bir büyük bedende mayo veya bikini almaları… Genelde tek parça mayolar en ideal seçim. Eğer bikini giymek istiyorsanız biraz yüksek kesimli ve toparlayıcı, likralı modelleri seçin. Koyu ve mat renklerde, küçük desenli veya dikey çizgili modellerden yana olun. Eğer göğüsleriniz iriyse askıların geniş ve sağlam olmasına dikkat edin.
Posalı yiyeceklerin faydaları

Posalı yiyeceklerin faydaları


Posalı yiyeceklerin faydaları

Posalı gıdalar, kilomuzu korumaya yardımcı oluyor, kolesterolü engelliyor, kabızlığa iyi geliyor ve kolon kanserini kontrol altında tutuyor.

Posalı besinler hem tok hissetmenizi sağlayarak formunuzu korur, hem dışkılanma sayısını arttırarak kabızlığa iyi gelir, hem kolon kanserini kontrol altında tutar, hem de kolesterolü engeller. İşte posalı gıdaların önemi, faydaları ve onu hangi besinlerden karşılayabileceğimiz…

Posalı gıdaların önemi

Besinlerle alınan posa sindirim sistemi tarafından sindirilemeyerek kolona yani kalın bağırsağa ulaşır. Yetişkin bir insan bağırsağında yaklaşık olarak ağırlığı 1 buçuk kiloyu bulan 100 trilyon kadar bakteri bulunur. Bu bakteri miktarı insan vücudunun en küçük birimi olan hücre sayısının 10 katıdır. Yeterli miktarda posa tükettiğimiz takdirde kalın bağırsağımızda bulunan bu bakterilerden sizin için yararlı olanların sayısını arttırmak mümkün…

Kalın bağırsağa gelen posa orada bulunan yararlı bakteriler tarafından fermente edilir ve neticesinde kısa zincirli yağ asitleri, karbondioksit, hidrojen ve metan üretilir. Oluşan bu kısa zincirli yağ asitlerinin kolon mukozasının sağlığını olumlu yönde etkilediği biliniyor. Bağırsaklarda koruyucu bir zırh oluşturan bu yararlı bakterilerin sayısını ve aktivitelerini, diyet posasını yeterli tüketerek arttırmak mümkündür. Yüksek oranda basit şeker tüketimi bağırsaklarda zararlı patojen bakterilerin artmasına neden olduğu bildirilmiştir.

Formu korumak için birebir!

Günlük beslenmemizde tükettiğimiz basit şekerler bize yüksek oranda kalori sağlarken kan şekerinizde dalgalanmalara yol açarak çabuk acıkmanıza neden olur. Posasının su çekme yeteneği olduğundan mide içerisinde şişerek hacim yaratır ve siz midenizde fazladan hacim yaratmış birşey olduğu için kendinizi daha tok hissedersiniz. Ayrıca posa mideyi geç terk ettiği için bu tokluk hissiniz uzun süre devam eder. Bu iki olumlu etkisinin yanında kalori içermediği için formunuzu korumak adına, posa birebirdir. Eğer sık sık acıkıyorsanız, şeker tüketiminizi azaltıp posa tüketiminizi arttırma vakti gelmiş demektir.

Kabızlığa da iyi geliyor

Birçok insanın rahatsızlık duyduğu ve hemoroid, kolorektal kanser gibi hastalıkların oluşmasında rol oynayan kabızlığın gelişiminin önlenmesinde ve mevcut kabızlığın düzeltilmesinde posanın büyük etkisi var. Çözünür ve çözünmez olarak ikiye ayırdığımız posa tiplerinden çözünmeyen posa, kabızlığa karşı daha etkili olmakta, dışkı hacmini, ağırlığını ve dışkılama sayısını arttırmaktadır. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Çağatay Demir bize kabızlığa iyi gelecek bir kahvaltı önerisinde bulunuyor.
5 kaşık yulaf ezmesi
4 adet küçük küçük doğranmış kuru kayısı
1 avuç kuru siyah üzüm
2 çorba kaşığı iri dövülmüş ceviz
1 su bardağı süt

Yukarıdaki besinleri bir kasede karıştırıp, sabah kahvaltısı olarak tüketin. Gün içinde bol su ve hafif fiziksel aktivite yapmayı da unutmayın.

Kolon kanseri kontrol altında

Diyet posası birçok hastalığın oluşumunun önlenmesinde ve mevcut bazı hastalıkların seyrinde olumlu etki gösterdiği birçok çalışma ile rapor edilmiştir. Diyet posasının yeterli tüketimi kolo rektal kanser oluşumunun önlenmesinde olumlu etkisi olduğu bulunmuştur.

Kolesterolü de engelliyor

Posa içeriği yüksek gıdaları sık tüketen toplumlarda serum kolesterol düzeylerinin ve kalp hastalıklarından ölümlerin düşük olduğunu biliyoruz. Çözünebilir posa içeren yulaf, arpa ve pirinç kabuğu, karaciğerde kolesterol sentezini azaltarak kötü huylu (LDL) kolesterol düzeyinin düşmesini sağlarken iyi huylu (HDL) kolesterol seviyesinde herhangi bir düşüklüğe neden olmadığı için serum kolesterol kompozisyonunda oldukça önemli etki gösterdiği bilinmektedir.

Posayla diyabetsiz yaşam

Beslenme ve Diyet Uzmanı Çağatay Demir şeker hastalarını konuyla ilgili bilgilendiriyor. Şeker hastalığını kabaca iki grupta incelemek mümkün… Tip-1 diyabette vücutta yeteri kadar insülin yoktur. Tip-2 diyabette ise yeteri kadar insülin vardır ancak vücutta bu insülinlere karşı bir direnç söz konusudur. Bir başka deyişle tip-2 diyabette vücut mevcut insüline direnç gösterir ve insülin aktivitesini gösteremez.

Posa içeriği yüksek besinlerle beslenen toplumlarda, insüline bağımlı olmayan tip 2 diyabet görülme sıklığı birçok araştırmaya göre daha az bulunmuştur. Glisemik indeksi düşük olan posa, kompleks yapıda bir karbonhidrat türü olduğu için kan şekerini daha yavaş yükselterek, daha uzun süre kan şekerini regüle eder. Yüksek posalı diyetler, tip 2 diyabet tedavisinde insüline gereksinimi azaltmakta, dokuların insüline duyarlılığını arttırmaktadır. Yani posa vücudun insüline karşı gösterdiği direnci kırar. Bu gibi nedenlerden dolayı gerek tip II diyabetli bireyler gerekse tip 2 diyabet riski taşıyan bireyler diyetlerinde yeterli posaya yer vermelidirler.

Posayı hangi gıdalarla karşılayabiliyoruz?

Diyetle alınan posa başlıca kuru baklagiller (nohut, mercimek, barbunya, kuru fasülye), tam tahıllı ekmekler, sebzeler, meyveler ve tahıllardan karşılanır. Günlük diyetle yaklaşık olarak 20-30 g kadar posa alınması uygun görülmekte olup 4 besin grubundan yeterli ve dengeli beslenmek ve aşağıdaki bazı önerileri uygulamak bu posa gereksinmenizi karşılamanıza yardımcı olacaktır. Diyet posasının bu miktarlardan çok daha fazla tüketilmesi besinlerle alınan birtakım besin öğelerinin vücutta kullanılmasını önleyerek olumsuz etki gösterebilir. Bu nedenle faydalı diye düşünüp çok miktarda almak veya posa ihtiva eden haplar kullanmak sağlığı olumsuz etkileyebilir.

Posa alımını arttırmak için:
*Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketin.
*Kabuğu ile yenilebilen sebze ve meyveleri soymayın.
*Çiğ tüketilebilen sebzeleri çiğ tüketin.
*Haftada en az iki kez kuru baklagil tüketin.
*Beyaz ekmek yerine tam tahıllı ekmekleri tercih edin.
*Makarna tercihinizi kepekli makarnadan yana kullanın.
*Mümkün olduğunca pirinç pilavı yerine posa içeriği daha yüksek olan bulgur pilavı tüketin.
*Yaptığınız omletlere çeşitli sebzeler ekleyin.
*Meyve suları yerine meyvelerin kendisini tüketin.
*Yemeklerinizi mümkün olduğunca buharda haşlanmış sebzelerle servis yapın.
*Kahvaltıda zaman zaman kahvaltılık gevreklere yer verin.
*Çorbalarınızı posa içeriği yüksek mercimek, nohut ve diğer baklagiller kullanarak hazırlayın.
Cilt kuruluğu hastalık mıdır?

Cilt kuruluğu hastalık mıdır?


Cilt kuruluğu hastalık mıdır? 

 

Cildinizde gerilme hissi, pul pul soyulmalar, kepeklenme, çatlaklar ve kaşıntı varsa cildiniz kurumuş olabilir! Peki ama neden?

Her türlü nemlendiriciyi ve kozmetik ürünü denemenize rağmen cilt kuruluğundan kurtulamıyorsanız bir uzmana başvurmanızın zamanı gelmiş demektir.

Medical Park Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Eda Kumbasar, cilt kuruluğuyla ilgili bilgiler verdi:

Kimlerde cilt kuruluğu görülür? 
İnsanlar yaşlandıkça daha çok ortaya çıkan bir tablo olan kuru deri ‘Kserozis’ olarak bilinir. Yaşlanmayla beraber daha kuru ve daha az yağlı bir cilt oluşur. Derinin üst tabakasının yaklaşık yüzde 10 kadarlık bir kısmını su oluşturur. Bu tabakadaki suyun azalması deride çatlama, kaşıntı ve kuruluğa neden olur.

Cilt kuruluğu olan kişilerin çoğunda altta yatan bir hastalık yoktur. Kuru cilde sahip olan kişilerin büyük çoğunluğunu ise sık duş alan kişiler oluşturur. Son yıllarda insanlarda duş alma sıklığı arttıkça kserozis sıklığının da arttığı dikkati çekmektedir.

Cilt kuruluğunun sebepleri nelerdi?
Kuru cilde neden olan çevresel etkenler; sıcak su, deterjanlar, giysilerden dolayı oluşan sürtünme, sık hava yolculuğu, rüzgara maruz kalmak, çevre kirliliği, klima ve diğer kimyasal maddeler olarak sıralanabilir. Atopik egzama, kalıtsal bazı hastalıklar, ihtiyosis, sedef gibi cilt hastalıkları, metabolik faktörler, tiroit bezinin yeterince çalışamaması, aşırı kilo kaybı ve ilerleyen yaş kuru deriye neden olan diğer faktörlerdir.

Cilt kuruluğu nasıl anlaşılır, belirtileri nelerdir? 
Deri kuruluğunun ilk belirtisi, deride donuk gri beyaz bir renk oluşmasıdır. Kuruluk arttıkça renk değişikliğine ek olarak ciltte gerilme hissi, pul pul soyulmalar, kepeklenme, deri yüzeyinde pürüzlenme, çatlaklar, yarıklanmalar oluşur. Kaşıntı, kuru derinin neden olduğu diğer bir şikayettir. Kuruluk tedavi edilmezse sonunda egzamalar oluşabilir.

Cilt tipinin (kuru, yağlı, karma) nasıl olduğunu anlamak mümkün mü? 
Deride kepeklenme, gerilme hissi ve kaşıntı şikayetleri varsa kuru cilt tipi olarak değerlendirilir. Akneye meyilliyse, gün içerisinde ve sabah uyandığında ciltte parlama oluyorsa, gözenekler genişleme ve siyah noktalar varsa yağlı cilt olarak değerlendirilir. Bazı kişilerde ise yüz bölgesinde özellikle yer yer kuruma, kepeklenme fakat belli bölgelerde ise yağlanma, parlama şikayeti olur. Bu tip ciltler ise karma cilt olarak değerlendirilir.

Cilt kuruluğu özellikle hangi bölgelerde görülür? 
Su kaybı vücudun bölgelerine göre farklılıklar gösterir. Kuruluk kollarda, bacaklarda ve gövdede daha belirgin olur; çünkü bu bölgelerde daha az yağ bezleri vardır. Yüz diğer vücut bölgelerine göre daha su geçirmezdir. Deri geçirgenliğinde ise lipitlerin (yağların) kritik rolleri vardır. Sık duş alındığında doğal deri lipitlerinin yeniden oluşabilmesi için yeterli süre olmadığı için kuruluk özellikle yağ bezleri daha az olan kol ve bacaklarda daha belirgin olur.
Tutarsız Tepkilerle Taciz

Tutarsız Tepkilerle Taciz


Tutarsız Tepkilerle Taciz 

 

'Evlenelim' dedikten bir saat sonra ayrılıyorsa, ayağınızı yerden kesip sonra kötü davranıyorsa, sizi sürekli eleştirip iğleneyici laflar ediyorsa her fırsatta eski sevgililerini anlatıyorsa duygusal tacize uğruyor olabilirsiniz!

Aşkta 2K yani ‘Kaçan Kovalanır’ kuralı abartılı şekilde yaşanıyorsa, sonuç duygusal tacize varabilir! Psikolog Sinem Demir, duygusal taciz hallerini şöyle özetliyor: Bir an ayağınızı yerden kesen jestler yapıp sonrasında yokmuşsunuz gibi davranıyorsa, bir saat önce evlenme teklif edip sonra ‘ayrılalım’ diyorsa, her fırsatta eski ilişkilerini anlatıyorsa, sizi sürekli eleştirip iğneleyici laflar ediyorsa, duygusal tacize uğruyor olabilirsiniz!

Kurduğunuz ilişkide ‘kaçan kovalanır’ kuralı abartılıyorsa, duygusal tacize uğruyor olabilirsiniz! Medical Park Fatih Hastanesi’nden Klinik Psikolog Sinem Demir, ‘duygusal taciz’in kurbanı olmamanız için duygusal tacizin nedenlerini ve çeşitlerini açıkladı...

1- Bir ilişkide belirsizlik hissinin aşırı düzeyde olması, karşınızdaki kişinin size karşı tutumunun aşırı-sert çıkışlar ile aşırı ilgi arasında gidip gelmesi, zeminde ‘duygusal taciz’ olduğunu düşündürebilir.

2- Belirsiz mesajlar vererek ‘bir kaçan bir yaklaşan’ birine karşı ‘hoşlanma’ benzeri duygular hissedilmesinin temelinde ise belirsizliğin yarattığı kaygı olabilir. Bir mesajın ardından tam tersi mesajın verilmesi, kaygı ve duygusal karmaşa yaratır. Kaygı, o kişiyi düşünme süresini uzatır, çünkü ne olup ne bittiğine anlam vermeye çalışırsınız. İlişkideki belirsizliğin yarattığı ‘kaygı ve öfke’ benzeri hislerin ‘heyecan’ duygusuyla yanlış bir şekilde karıştırılması, ‘hoşlanma’ duygusu olarak yorumlanabilir. Yakın ilişkilerdeki bu ‘belirsizlik yüklü’ haller, gerçekten kendi kaygı düzeyinizle mi ilgili, yoksa karşınızdaki kişi duygusal olarak gerçekten mi karşınızda… Bunu daha kolay anlamak için ‘duygusal taciz’i düşündürebilecek durumları iyi bilmeniz gerekir. İşte ‘duygusal taciz’i düşündürebilecek durumlar:

Tutarsız Tepkiler: Ya Çok İlgili Ya Çok İlgisiz!

Sizin de ilgi duyduğunuz ve size ilgisi olduğunu gösteren bir kişi, bir süre sonra tam tersi tepkiler verebilir. Bu durumda normal olarak, onun ilgisinin köreldiğini düşünür ve geri çekilirsiniz. Duygusal taciz durumunda, karşınızdaki kişi, aşırı ilgi ile aşırı ilgisizlik arasında gidip gelir. Size ve ilişkiye dair verdiği mesajlar tutarsızdır, uzun süreli ilişki yaşamak/evlenmek istiyorum-istemiyorum, seni çok beğeniyorum-beğendiğim insan sana benzemiyor, evlilik olursa ancak seninle olur-evlensem bile bu seninle olmaz…

Eski Aşklarını Anlatır Durur…

Duygusal taciz durumunda, (hayali ya da gerçek) ‘diğerleri’ sıklıkla gündeme gelir: Sürekli olarak (size benzemeyen) beğendiği fiziksel özelliklerden söz etmesi, daha önceki ilişkilerine dair duygu/anılarını sıklıkla gündeme getirmesi (özellikle olumlu olanları), sizin daha önceki ilişkilerinizden sürekli olarak ‘bir suçlama’ sebebi olarak söz etmesi…

Aşağılayıcı Şakalarla Ezmeye Çalışır

Kimi ilişkilerde şaka yollu eleştiriler bir ilgi ifadesi olabilir, bu da bir iletişim şeklidir. Duygusal tacizde ise eleştiri ve şakaların ‘aşağılama’ ile ilişkili olduğu fark edilir. İğneleyici ve aşağılayıcı laflar söylemek (yalnızken ya da başkalarının yanında), sözel olarak ya da bakışlarla azarlamak, tamamen görmezden gelmek, sürekli eleştirmek... Birlikte gittiğiniz arkadaş ya da aile toplantıları sonrasında genellikle ‘dayak yemiş gibi’ ve yalnız hissedersiniz. Bu konudaki sıkıntınızı ifade etmeniz de durumun tekrarlanmasına engel olmaz.

İlişki Onun Duygu Durumuna Göre Şekillenir

Duygusal tacizin yaşandığı ilişkilerde, ilişkideki ‘keyif ve haz’ benzeri (kısa vadeli) olumlu hisler, tamamen karşıdaki kişinin duygu-durumuna göre belirlenir. O keyifliyse, hemen hiç yapmadığı kadar güzel laflar sarf edebilir, ayaklarınızı yerden kesecek jestler yapabilir. Sizin keyifli ya da keyifsiz olmanız ise, onun duygu-durumunda ‘sıkıntı yaratıp yaratmama’ anlamında önemli olur. Siz keyifsizseniz, onun da canını sıkmış olursunuz. Keyifli olmanız, eğer o da keyifli ise anlamlıdır.

Tüm Olumsuzlukların Suçlusu Sizsiniz!

Sizin ilişkideki konumunuz ‘hiç memnun olamayan’ iken, karşınızdaki ‘sürekli sizin tarafınızdan bunaltılan’ taraf olur. Ona ‘gerçekte ve duygusal olarak’ sadece o ‘izin verdiğinde’ ulaşmak, ‘yalnız hissetmek’ gibi hislerinizin tek sorumluluğu, sizin ‘evhamlı’ olmanıza, ‘yanlış yorumlamanıza’ bağlanır. İlişkideki sorunlarla ilgili kaygılarınızda hep kendinizi suçlar ve olumsuz hislerinizi sürekli kendi kendinize dindirirsiniz.

Körü Körüne Bağlanılan Otorite

Duygusal taciz, kolaylıkla fark edilmez! ‘Heyecan’ yüklü olumsuz duyguların arasında, ‘kısa süren ve yoğun’ olumlu duyguların yaşanması, bir tür ‘koşullanma’ yaratır ve ilişki ‘körü körüne bağlılık’ boyutunda devam eder. Size düşen rol, ‘ondan ilgi bekleyen, onu memnun etmesi gereken uslu bir çocuk’ olmaya başlar. Karşınızdaki ise ne zaman azarlayacağı, eleştireceği, ulaşılabileceği belli olmayan bir ‘otorite’ oluverir.

Fark Etmek Ve Sonrası…

İlişkinin temelinde duygusal taciz olduğunu fark etmek, genellikle ‘şok edici’ bir olayla gerçekleşir. Nispeten ciddi bir hastalık durumunda en ufak düzeyde alaka göstermemek bile ‘şok edici’ bir fark edişe sebep olabilir. Bir duygusal tacize maruz kalma durumu, ‘kurban, mağdur’ olmanın ötesinde değerlendirilmelidir: Bu tür bir ilişki örüntüsü daha önceki yakın ilişkilerde (ve aile ilişkilerinde) tekrarlandı mı, hangi koşullarda böyle bir ilişki yaşandı... Duygusal tacizin fark edilmesi, geçmişte yaşananların yeniden yorumlanması, duygusal yaraların en az hasarla iyileştirilmesi ve yeni ‘duygusal ilişkilere’ olumsuz önyargılı bir şekilde yaklaşılmaması için, kişisel kaynakların yetersiz kaldığı noktada bireysel psikoterapiden destek alınabilir.