Zayıflama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Zayıflama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fazla kilo psikolojiyi bozuyor!

Fazla kilo psikolojiyi bozuyor!


Fazla kilo psikolojiyi bozuyor!

Kış boyunca alınan kilolar artık daha fazla göze çarpıyor. Kıyafetlerin çoğu dar geliyor. Birçok kişi zayıflamak adına diyet yapıyor ve spor salonlarına gidiyor. Aslında kilolar sadece bedenen değil ruhen de bizi etkiliyor.

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, kilo kontrolünün özellikle kadınlarda depresyonu tetikleyen bir unsur olduğunu belirtiyor ve depresyona varabilecek kilo problemleri ile ilgili şunları anlatıyor…

Kilo Almak Ruhsal Problemlere Yol Açıyor…

Beslenmedeki yanlış alışkanlıklar, yaşanan iş stresi ve benzer birçok problem ile kilo alımı hızlı olarak gerçekleşebilir. Alınan kilolar ise fiziki ve ruhsal birçok probleme yol açabiliyor. Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, kilolu olup da “ben kendimle barışığım” diyenlerin çoğunun gerçeği yansıtmadığını ifade ediyor ve ekliyor: "Aslında kilo, başlı başına yoğun bir anksiyete nedenidir.” Kilo almanın depresyona neden olabileceği gibi depresyonda olmanın da kilo almayı beraberinde getirebileceğini belirten Yavuz, kilo almanın muhtemelen artan stres veya duygusal bir aksaklık sonucu ortaya çıkacağını söylüyor.

Kilo Almaya Başlayan Kadın Kendini Sorgulamalı…

Dr. Yavuz, yemek yemenin birçok kadın için hem rahatlama hem de kızgınlık kaynağı olabileceğini, spor yapmaktan kaçan ve kilo almaya başlayan bir kadının mutlaka kendini sorgulaması gerektiğini söyledi.  Durumun kısa bir süre sonra kısır döngüye dönüşeceğini ve kilolu olma gerçeğine daha fazla yemek yiyerek karşılık verip spor yapmaktan kaçınarak kiloların alıp başını gidebileceğini vurguladı.  Depresyon sonucu kilo alan bayanların antidepresan konusunda dikkatli olmaları gerektiğini aktaran Dr. Yavuz, “Böyle bir tedavinin sonucu yine kilo almak olabilir, bu antidepresanlardan kaçmak için bir neden değildir fakat fazla kilolarla baş etmek için kullanılacak bir yöntem de değildir” açıklamasını yaptı. Depresyon nedeniyle ilaç kullanan kişilerin kilolarını sık sık takip etmeleri, eğer kontrolsüz bir kilo alma söz konusu ise derhal hekimleri ile görüşmeleri gerektiğini özellikle vurguladı.

Hamilelik Geçirenler ve Masa Başı Çalışanlar Risk Altında

Dr. Mehmet Yavuz, kadınların kilo almaya en müsait oldukları dönem olarak bilinen gebelik dönemi ve sonrasında vücutta kalan fazla kiloları atmak için bir çaba harcanmıyorsa ve gerçekleşen birden fazla doğum varsa yine şişman adayı bir kadınla karşı karşıya kalırız açıklamasında bulundu. Doğum dışında kadının hayatında oluşan çeşitli değişiklikler nedeniyle fiziksel aktivitelerinin azalması, örneğin bedensel olarak aktif olduğu bir işten masa başı bir işe geçmesi, iş bırakma veya emeklilik, araba kullanmaya başlamak gibi nedenlerle enerji tüketiminin azalmasının da kilo kontrolünde sorunlara yol açtığını söyledi.  Dr. Yavuz, şişmanlığın artışına neden olan etkenler arasında yaşlılık, beslenme alışkanlığının ayaküstü yenen tost, sandviç, pizza gibi hazır yiyeceklere kaymasının da bu duruma zemin hazırladığını belirtti. Ayrıca toplumda yaşamanın, evliliğin, alkol tüketimindeki artışın ve en önemlisi genetik özelliklerin de kilo almada etkili olduğunun altını çizdi.

Depresyondan Kurtulmak İçin Beslenmenizi Değiştirin…

Toplum olarak beslenme tarzının özelliklerinin de şişmanlık için belirleyici olduğunu vurgulayan Dr. Yavuz, çok yağlı yemek türleri fazlaca tüketiliyorsa ya da özellikle sanayileşmekte olan ülkelerde tercih edilen hazır yemek türleri tüketiliyorsa şişmanlığın toplumsal bir sorun haline gelebileceğini belirterek bireyleri beslenme alışkanlıklarını değiştirmeleri konusunda uyardı.

Dr Mehmet Yavuz,  kişilerin daha sağlıklı beslendikleri sürece hem kilo vereceklerini hem de depresyondan kurtulabileceklerini açıkladı.

Kilo Depresyonundan Kurtulmak İçin Öneriler…

— Sabah kahvaltısı yapın. Öğün sayısını azaltmadan 3 öğün yemek yiyin, hatta ara öğünlerle günlük öğün sayınızı arttırın.

— Sebze ve meyve tüketimini artırın.

— Alkol tüketiminizi azaltın veya tamamen bırakın. Alkol, yüksek kalorisi nedeniyle gün boyu tatlı isteğinizi de artıracaktır.

— Çikolata, bisküvi gibi besin değeri düşük ama kalorisi yüksek besinler yerine taze veya kurutulmuş meyve yiyin.
— Yemeğinizi yavaş yiyin. Hızlı yemek yediğinizde, doyduğunuzu anladığınız zaman zaten gerektiğinde fazla yemişsinizdir.

—Hayvansal yağlardan kaçının. Tavukların derilerini, etlerin yağlı kısımlarını ayırın.

— Katı yağlar yerine, zeytinyağı, ayçiçeği yağı ve mısırözü yağı gibi bitkisel yağlar kullanın.

— Bol su için.

— Mümkünse her gün aynı saatte kalkın.

— Yemeklerden sonra dişlerinizi fırçalayın. Diş fırçaladıktan sonra muhtemelen canınız bir şey yemek istemeyecektir.

— Tatlı yemekten kaçının. Daha az tatlı tüketin.

— Tuz ve şeker kullanımınızı azaltın.
Yağlarınızdan 15 dakikada kurtulun

Yağlarınızdan 15 dakikada kurtulun


Yağlarınızdan 15 dakikada kurtulun 

Bu antrenmanla hem triceps ve biceps kaslarınızı şişirecek hem de metabolizmanızı hızlandıracaksınız. İşte size 15 dakikada yağlarınızı yakmanızı sağlayacak süper program…

1. Squat

İki elinizde birer dumbbell olacak şekilde ayakta durun. Üst bacaklarınız yere paralel gelene kadar vücudunuzu yere yaklaştırın. Bir saniye duraklayın ve tekrar başlangıç pozisyonuna dönün. Hareket boyunca sırtınızı düz tutmaya özen gösterin.

2. Shoulder Press

Omuzlarınızın üstünde birer dumbbell olacak şekilde ayakta durun. Avuç içleriniz karşıya doğru baksın. Ağırlıkları kollarınız gergin olana kadar kafanızın üstünde havaya kaldırın ve tekrar başlangıç pozisyonuna dönün. Dumbbell’ların birbirine değmemesine dikkat edin.

3. Swissball incline triceps extension

İki elinize birer dumbbell alın ve sırtınızın üst bölümü ve omuzlarınız swissball ile temas edecek şekilde oturun. Kollarınızı, kafanızın arkasına doğru uzatın. Dirseklerinizi kırın ağırlıkları kafanızın arkasına doğru götürün.

4. Swissball biceps curl

Sırtınızla duvar arasına bir swissball alın ve durun. İki elinizde de birer dumbbell olsun. Omuzlarınızı ve üst kollarınızı sabit tutarak dumbbell’ları yukarı doğru kaldırın. Bunu yaparken bileklerinizi de çevirin.

Program nasıl yapılmalı?

İlk olarak programda bulunan 1. ve 2. hareketi 8-12 tekrardan süper set olarak yapın. Bu süper set bittikten sonra bir dakika dinlenin ve süper seti tekrarlayın.

Daha sonra triceps ve biceps kaslarınızı çalıştıran 3. ve .4 egzersizleri yine süper set olarak üç dakika yapın. Aralarda yine 1 dakika dinlenin.
Yağ yakıcı besinlerle zayıflayın

Yağ yakıcı besinlerle zayıflayın

Yağ yakıcı besinlerle zayıflayın

Bazı besinlerden ne kadar kıssanız da kilo veremiyor olabilirsiniz, ama bazı besinlerde yağ yakma özelliklerinden dolayı kilo kaybetmenize yardımcı oluyor.

Vücuttan en zor atılan, kilo vermeyi en zorlaştıran şeyler yağlardır. Kendinize uymayan diyet programları yüzünden ya da yanlış yemekleri yediğiniz için yağ yakamıyor olabilirsiniz. Ama bunun da doğal bir çözümü var. Bazı yağ yakıcı besinler sayesinde vücudunuzdan bir türlü atamadığınız kilolarınızdan kurtulabilirsiniz. İşte o besinler;

Suyosunu: Düşük kalorili suyosunu için adeta ilaç tanımlamasını yapmak kesinlikle yanlış değil: içindeki vitamin ve minerallerle tiroid bezlerinin çalışmasını düzene sokuyor, metabolizmayı hızlandırıyor ve tüketilen besinler kolay yakılmasına yardımcı oluyor.

Ananas: Ananastaki bazı enzimler, balık ve kırmızı etteki proteinin daha kolay parçalanmasına yardımcı oluyor. Böylece protein, hücreler içinde daha kolay emilebiliyor, vücut bu proteinlerden daha fazla yarar sağlıyor. Ananas aynı zamanda vücudun enerjisini artırarak daha fazla yağ yakılmasını da sağlıyor.

Elma: Elmanın sağlımıza pek çok faydası olduğunu artık herkes biliyor. Bu faydaların arasında özellikle bir tanesi kilo vermenize yardımcı olabilir. Hangisi mi? Tabii ki iştah kapatması. Elmadaki pektin sizi uzun süre tok tutar ve gereksiz atıştırmaları önler. Üstelik bir tanesi ile doymazsanız bir ikincisini yemekte hiç sakınca yok!

Enginar: Enginarda bulunan “cynarin” isimli madde vücuttaki toksinlerin atımını kolaylaştırıyor. Karaciğerin dostu olarak bilinen bu sebze bol magnezyum içeriyor ve yağ yakımını hızlandırıyor. Ayrıca bağırsakların çalışmasını da düzene sokuyor.

Fasulye: Yağ oranı düşük ve protein açısından zengin fasulyenin her türü, zayıflamak isteyenlerin listesinde mutlaka bulunmalı. Tok tuttuğu için atıştırmayı da önleyen fasulye, Kolesterolü düzenliyor, metabolizmayı hızlandırıyor, yağ yakımın kolaylaştırıyor. Tüm bu özelliklerin, nohut ve mercimekte de bulunduğunu hatırlatalım…

Kırmızı acı biber: Bibere acı tadın veren “capsaicin” maddesi metabolizmayı hızlandırıyor, vücut ısısını artırıyor. Vücut yükselen ısıyı düşürmek için ekstra enerjiye ihtiyaç duyuyor ve böylece yağ yakımı kolaylaşıyor. Zerdeçal da, vücutta kırmızıbibere benzer etkiye sahip.

Yabanmersini: C vitamini bombası yabanmersini aynı zamanda çok güçlü bir antioksidan. Ona koyu rengini veren madde serbest radikalleri yok ederek, toksinlerin dışarıya atılmasını kolaylaştırıyor. Yabanmersini yağ hücrelerinin çözülmesine de yardımcı oluyor.

Rezene: Çok güçlü bir aromaya sahip bu bitkinin içindeki uçucu yağlar metabolizmayı hızlandırıyor, enzim oluşumunu artırıyor ve bu enzimler yağların vücutta depolanmasını önlüyor.

Tavuk eti: Derisinden ayrılan beyaz tavuk eti protein açısından zengin, yağ açısından ise son derece fakirdir. Tavuğun yanı sıra piliç, deve kuşu ve hindi eti de aynı özelliğe sahip. Ayrıca bu gıdalar zengin birer protein kaynağı olarak cildin yağ dokusunu güçlendirirler.

Salatalık: Hemen hemen hiç kalori içermeyen salatalık, potasyum, kalsiyum ve demir açısından çok zengin. Selülitlere karşı kullanabileceğiniz bu gizli silah, vücudun su ihtiyacını karşılamaya da yardımcı.

Zencefil: Zencefil de, içerdiği yağlarla, tıpkı kırmızı acı biber gibi kalori yakımını hızlandırır. Aynı zamanda midenin yeterli derecede enzim salgılamasına yardım ederek sindirimi kolaylaştırır.
Solusitan nedir?

Solusitan nedir?

Solusitan nedir?
Beslenme ve diyet konusunda ekranlardan bizleri sık sık bilgilendiren, verdiği diyet reçetelerini uygulamaya çalıştığımız Doktor Gürkan Kubilay kilo vermek isteyenler için mucizevi bir toz olan Solusitan'ı tavsiye etti.

Peki ama nedir bu Solusitan? Solusitan istakoz, karides ve yengeç gibi kabuklu deniz canlılarının dış kabuklarından elde edilen bir maddedir.



Solusitan içerdiği etken maddeler sayesinde yediğiniz yemekteki yağları bir sünger gibi emerek sindirilmeden vücuttan atılmasını sağlıyor. Böylece fazla kalori ve dolayısıyla da kilo alma sorunu ortadan kalkıyor.

Solusitan nasıl zayıflatıyor?

Bizler yediğimiz, içtiğimiz besinlerle günlük ihtiyacımız olan kaloriden fazlasını aldığımız için bu fazla kaloriler vücudumuz tarafından yakılamayınca yağa dönüştürülüyor ve dolayısı ile kilo almaya başlıyoruz.

Öyleyse kilo almamak için fazla kalorili, özellikle de yağlı yiyeceklerden uzak durmalıyız. Yağlı yiyeceklerden uzak durup, sıkı bir diyet uygulayamıyorsanız Solusitan burada imdadınıza yetişiyor. Solusitan kullandığınızda yediğiniz yağlı yiyeceklerdeki yağlar solusitan sayesinde sindirlmeden etkisiz hale getirilerek vücudunuzdan atılıyor.

Artık siz de solusitan kullanarak rahatlıkla zayıflayabilirsiniz.

Solusitan bir etken madde olduğu için saf hali ile bulmanız sözkonusu değil. Doktor Gürkan Kubilay televizyonda reklam olmasın diye solusitan içeren Lineatabs Solusitan adını vermedi içerdiği etken maddenin adını söyledi.

Solusitan hakkında daha detaylı bilgi için Gürkan kubilay Solusitan yağ eriten toz başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.

Eğer sizde fazla kilolarınızdan şikayetçiyseniz ve fazla yağlarınızdan kurtulmak istiyorsanız Lineatabs Solusitan kullanarak dilediğinizi yiyerek, kilo alma korkusu olmadan diyet yapmak zorunda olmadan kilo verebilirsiniz.

Lineatabs Solusitan bu konuda çok iddialı bir ürün. Bu nedenle her öğünde kullanmamanızı tavsiye ediyorlar. Vucudunuzun sağlıklı yağlara da ihtiyacı olduğu için günde bir öğün lineatabs almadan yemenizi öneriyorlar.

Lineatabs solusitan kullanımı için bu animasyonu izleyin.


Kullanımı animasyonda görüldüğü gibi son derece kolay. Bir su bardağı suda 1 adet limon tadında olan solusitanlı tableti erittikten sonra dilerseniz yemekten önce, dilerseniz yemekle birlikte içiyorsunuz. Lineatabs resmi sitesinde ürün hakkında ve klinik çalışmalar ile ilgili daha geniş bilgiler bulabilirsiniz.
Kilolu ama stil sahibi bir kadın olun

Kilolu ama stil sahibi bir kadın olun


Kilolu ama stil sahibi bir kadın olun

Kilolu bayanlar hangi renkleri veya desenleri tercih etmeli? Nasıl bir kesim denemeli? Stil önerilerimizi açıklıyoruz!

Kilosu veya boyu kaç olursa olsun eğer isterse her kadın güzel ve bakımlı görünebilir. Belki zayıf ve boylu poslu olmak hoş görünmeyi kolaylaştırıyor. Çünkü piyasa ‘ideal’ dayatması altında belirlenen ölçülere endeksli… Ama size önereceğimiz ipuçlarıyla fazla kilolarınızı ustalıkla gizleyerek, stil sahibi ve hoş bir kadın olabileceğinizi düşünüyoruz!

Desen ve renk
Genel kanı kilo fazlası olanların; siyah, lacivert, kahverengi gibi koyu renklere yönelmesinin uygun olduğudur. Çünkü koyu renkler kiloyu gizler. Ama açık renkler kullanmak da mümkün. Nasıl mı? Baştan aşağı aynı rengin farklı tonlarını kullanarak... Böylelikle vücudunuzda bölünmeyen, aynı rengin farklı tonlarıyla devamlılığı sağlanan bir çizgi yaratmış oluyor, vücudunuzun daha uzun ve ince görünmesini sağlıyorsunuz.

Desen konusu oldukça önemli... Dikey çizgileri daima yatay olanlara tercih edin. Çünkü yatay çizgiler sizi olduğunuzdan daha geniş gösterir. İri desenleri değil, birkaç renkli küçük desenleri yeğleyin.

Eğer kilonuz üst bölgede toplanıyorsa düz renkte ve desensiz bluzları tercih edin. Desenleri alt parçalarla saklayın.

Eğer kilo alt bölgelerde toplanmışsa veya kalça bölgeniz genişse koyu renk pantolonları, etekleri tercih edin ve canlı, baskılı tişörtler veya bluzlarla kombinleyin.

Kesim ve model
Geniş paçalı pantolonlar ve jean’ler size çok yakışacaktır.

Hafif kumaşlı parçaları ‘layering’ tekniğiyle üst üste kullanın. Mesela hafif bol bir tişörtün içine başka renkte biraz daha uzun ve alttan gözükecek şekilde dar atlet giyin.

Genel anlamda hafif bol duran kıyafetler tercih edin. Ancak sakın ‘oversize’; yani gereğinden büyük bedenlere sığınmayın. Vücudunuza yapışan parçalar da giymeyin. Burada önemli olan dengeyi kurmak ve ortayı tutturmaktır. Yani ne çok dar ne de çok bol…

Stil ipuçları
Uzun ve zarif bir siluet yaratmak için birebir olan topuklu ayakkabılar en iyi arkadaşınız olsun! Eğer düz tabalı bir ayakkabı alacaksanız zarif balerinleri ve babetleri tercih edin. Eğer ayak bilekleriniz kalınsa bileği kesen çok bantlı topuklu ayakkabılardan uzak durun.

Aksesuarların gücüne inanın! Şık ve kendini gösteren takılar, kiloları gizlemek adına sade tuttuğunuz kıyafetlerinizi canlandıracaktır. Ancak fazla süslü, abartılı takılardan da kaçının. Eğer göğüsleriniz iriyse göğüslerin arasında biten uzun ve iri madalyon kolyeler takmayın.

Yazın, özellikle plajda bikini veya mayoluysanız geniş kenarlı bir şapka takarak genel görünümünüze bir denge getirebilirsiniz.

Bikini / mayo seçimi
Gündemdeki en önemli konu elbette bikini veya mayo seçimi… Vücut şekline göre nasıl bir bikini veya mayo seçmeniz gerektiği konusunu daha önce irdelemiştik.

Kilolu bayanlar için genel tavsiyemiz normal kıyafet bedenlerinden bir büyük bedende mayo veya bikini almaları… Genelde tek parça mayolar en ideal seçim. Eğer bikini giymek istiyorsanız biraz yüksek kesimli ve toparlayıcı, likralı modelleri seçin. Koyu ve mat renklerde, küçük desenli veya dikey çizgili modellerden yana olun. Eğer göğüsleriniz iriyse askıların geniş ve sağlam olmasına dikkat edin.
Gürkan kubilay Solusitan yağ eriten toz

Gürkan kubilay Solusitan yağ eriten toz

Solusitan yağ eriten toz - Gürkan kubilay


Solusitan
 içerikli yağ eriten toz suda çözünür tablet şeklinde Linetabs solusitan tarafından satışa sunuluyor.
Önerdiği diyet ve beslenme programları zayıflamak isteyenler tarafından kolaylıkla uygulanan Doktor Gürkan Kubilay
Star Tv de yayınlanan Ayşe ile Alişan programında yemeklerdeki yağları eriten Solusitan içerikli zayıflamaya yardımcı mucize tozu anlattı.


Solusitan nedir?

Karides, yengeç ve istakoz gibi deniz kabuklularının kabularından elde edilen Solusitan yemeğinizdeki yağ moleküllerini
tıpkı bir sünger gibi yemeğinizden emerek hazmedilmeden vücudunuzdan atılmasını sağlıyor.

Gürkan Kubilay
Solusitan içerikli tozun normal olarak göbeğinizde, kalçalarınızda veya baldırlarınızda depolanacak olan yağ ile beraber vücuttan doğal yollardan atıldığını belirtti.
Solusitan içerikli LineaTabs, bugüne kadar kullanılan zayıflama ve kilo kontrolü için satılan ürünlerden tamamen farklı olan bir zayıflamaya yardımcı üründür.

Solusitan nasıl çalışır?


Solusitan nasıl kullanılır? Kebaplar, kızartmalar, hamur işleri, işlenmiş etler, peynirler, margarin, kremalı ve soslu yiyecekler gibi yağlı yemek yiyeceğiniz öğünde 1 adet LineaTabs efervesan tablet kullanın.

• Solusitan Tableti 1 su bardağı soğuk suya koyun,
• Solusitan Efervesan tabletin suda tamamen erimesi için bekleyin,
• Yemekten önce veya yemek yerken için. Lineatabs gençlerin ve yetişkinlerin kullanımı için uygundur. 15 yaşından küçüklerin kullanmaması gerekiyor! Lineatabs bir ilaç değildir. Avrupa GMP (iyi üretim uygulamaları) kurallarına göre üretilen bir gıda takviyesidir.

Solusitanın Yan Etkileri:
Solusitan deniz kabuklularının dış kabuklarından üretildiğinden deniz kabuklarına alerjisi olan kişilerin bu ürünü kullanması zararlıdır. Ayrıca hamilelerin veya çocuğunu emziren annelerin kullanması sakıncalıdır.

Solusitanın Zararları:
Yukarıda anlatılan yan etkilerinin haricinde klinik olarak tepit edilen hiç bir zararı yoktur. Çünkü
Solusitan yağları kendine bağlayarak vücuttan dışarı atılmasını sağlar. Yani sindirim sisteminize karışmaz. Lineatabs kan şekerini etkileyen hiçbir madde içermez.

Ancak Diayabet hastası iseniz
Lineatabs kullanmadan önce doktorunuza danışmanızda fayda var. Lineatabs kandaki kolesterolü azaltmaya yardımcıdır. Ancak kolesterolünüzü düşürmek için ilaç kullanıyorsanız Lineatabs kullanmadan önce doktorunuza danışmanızı öneririz.

Solusitan Yağ eriten toz sipariş için tıklayınız

Etiketler:
Solusitan, Gürkan kubilay Solusitan yağ eriten toz, Gürkan kubilay, yağ eriten toz, Solusitan nedir, Solusitan nasıl kullanılır, Solusitan faydaları, Solusitan zararları, Solusitan yan etkileri, Solusitan nerede satılır, Solusitan sipariş
 Kilo vermek için beynin de hazır olması gerekir

Kilo vermek için beynin de hazır olması gerekir


Kilo vermek için beynin de hazır olması gerekir

Aşırı kilonun nedeni psikolojik sorunlar değil, tam tersine aşırı kilolu olmak psikolojik sorunlara yol açabiliyor ve bunlar da tedavinin başarısını olumsuz yönde etkiliyor.

Son araştırmalar, kilo almanın sanıldığından daha karmaşık olduğunu ve genetik, fizyolojik ve davranışsal öğeler içerdiğini göstermektedir. Günümüzde aşırı kilolu olmanın psikolojik sorunlara yol açtığı ve bu sorunların da tedavinin başarısını olumsuz bir şekilde etkilediği çok iyi bilinmektedir. Bir zayıflama programı uygulamaya başladığınızda, psikolojik faktörlerin kilo almanızda herhangi bir rolü olup olamayacağını belirlemeniz ve bu faktörlerin harcayacağınız çabayı ne şekilde etkileyebileceğini saptamanız son derece önemlidir.

Hepimizin besinlerle (ne yediğimiz) ve yemek yemeyle (niçin ve nasıl yediğimiz) ilişkisi bireyseldir ve biyolojimiz, ailemiz, arkadaşlarımız, kültürümüz, dinimiz, deneyimlerimiz, yaşama ve çalışma biçimimizin bir sonucudur. Bu faktörler bazı insanlar için olumlu etki gösterirler ve bir şeyler yemek bu kişiler için zevk, ödül, arkadaşlık, sevgi ve doyum anlamına gelir. Bazı insanlarda ise suçluluk duygusu, inkar, kontrol, kendisiyle çatışma, öfke, kaygı ve yoksunluk gibi çağrışımlara yol açmaktadır.

Aşağıdakilerden sizin duygularınızı yansıtanlar hangileri?
* Sıkıldığımda moralimi düzeltmek için bir şeyler yerim.
* Yemek yemek, hayatın acı yönlerini hissetmememe yardımcı oluyor.
* Sorunlarla yüzleşmemek için yiyorum.
* Aç olmadığımda bile yiyorum.
* Gece uyanıyorum ve tekrar uyuyabilmek için bir şeyler yemem gerekiyor.
* Bir paketi açtığımda, hepsini yemeden duramıyorum.
* Yemek yedikten sonra kendimi suçlu hissediyorum.
* Masada yemeğini en erken bitiren hep ben oluyorum.
* Yemek hiç aklımdan çıkmıyor.
* Tek başıma yemeyi tercih ediyorum.

Bu sorulara verdiğiniz her “Evet” yanıtını, doktorunuzla görüşmelisiniz.
 Zayıflama uğruna fıtık olmayın

Zayıflama uğruna fıtık olmayın

Zayıflama uğruna fıtık olmayın

Kış mevsiminde soğuk havanın kasvetiyle az hareketten dolayı alınan kilolar, havaların ısınmasıyla biran evvel verilmek isteniyor.

Soğuk kış aylarında spordan uzaklaşanlar, bahar döneminde açık spor alanları ve spor salonlarına akın ediyor. Fit olmak ve yaza zinde girebilmek uğruna, tembelleşen vücutlarına gereğinden fazla ve bilinçsiz yüklenenlerse başta fıtık olmak üzere sağlık sorunlarına davetiye çıkarıyorlar.

Yaz mevsiminin yaklaştığını bu günlerde, kadınlar mayo-bikini hazırlığı, fazla kilo ve selülitlerden kurtulmak, erkeler ise; fit ve zinde bir görünüm için spor alanlarında ter döküyor. Bu dönemde yanlış ve ters hareketler, ısınmadan spora başlamak, aşırı zorlanma gibi birçok bilinçsiz spor davranışı, bel ve boyun fıtığı oluşumunu tetikliyor.  Bu yüzde bahar aylarında yanlış spor aktiviteleri nedeni ile oluşan bel ve boyun fıtıklarında artış yaşanıyor.

SPOR ESNASINDA BELDEN BACAĞA YAYILAN AĞRI FITIK HABERCİSİ OLABİLİR
Sağlık kontrolü yaptırmak ve antrenör eşliğinde çalışmak spora bağlı hastalıkların önüne geçiyor…
Özellikle fitness, vücut geliştirme, kürek çekme, tenis gibi sporlarda daha fazla görülen bu rahatsızlıklarla karşılaşmamak için başlangıçta tam bir sağlık kontrolünden geçtikten sonra iyi bir antrenör eşliğinde ve kontrolünde bilinçli spor yapılmasının önemini vurgulayan Fizik Tedavi ve Maniplasyon Uzmanı Dr. Ali Şahabettinoğlu, belirtilerin iyi takip edilmesinin teşhis ve tedavide faydalı olacağını belirtiyor.

Antrenman sırası veya sonrasında bel veya belden bacağa doğru yayılan bir ağrı olursa bel fıtığı, ense veya enseden sırta-kola yayılan ağrı şikayeti olursa boyun fıtığı olabileceğinin akla getirilmesi ve bir fizik tedavi uzmanına başvurarak teşhis ve gereken tedaviyi yaptırmalarını öneriyor. Ayrıca Uzm. Dr. Şahabettinoğlu, manipülasyon yani elle fizik tedavide bel ve boyun bölgesine germe, bastırma, döndürme gibi çeşitli el teknikleri uygulanarak hafif vakalarda 2-3, orta vakalarda 4-5, ileri ise 8-9 seansta iyileşme sağlandığını söylüyor.

TEDAVİ BİTİNCE SPORA DEVAM EDİLEBİLİR
Fıtık tedavi edildikten sonra doktor kontrolünde belli hareketlere dikkat etmek ve aşırı yüklenmemek şartı ile genellikle tekrar spora dönülebiliyor.

Bel ve boyun fıtıklarının tedavisinde manipülasyon yani elle fizik tedavi yöntemini uygulayan ve %98 hastanın tedavisinin mümkün olduğunu ifade eden Bursa Maniplasyon Merkezinden Uzm. Dr. Ali Şahabettinoğlu, sadece %1-2 hastada ameliyat gerektiğini belirtiyor.

Bel fıtığında sadece ayaklarda ilerleyen kas gücü kaybı, idrar-büyük abdest kaçırma, boyun fıtığında da ellerde-kollarda ilerleyen kas gücü kaybı şikayeti olan ya da ameliyatsız tedaviye cevap vermeyen %1-2 hastada ameliyat gerektiğini belirtiyor.
 Diyeti selülit tipinize göre yapın

Diyeti selülit tipinize göre yapın


Diyeti selülit tipinize göre yapın 

 

Her selülit aynı değil, bilmeden yapılan diyetler bir işe yaramıyor. Selülit tipinizi bulun ve incelmeye başlayın. Her cins selülite diyet uygulamanın çok sakıncalı ve faydasız olduğunu belirten uzmanlar, üç selülit tipini tanımladı ve kurtulma yollarını açıkladı…

Kadınların selülitlerini tanımadan tedavi etmeye çalıştıklarını açıklayan uzmanlar şöyle konuştu: “Önce selülitin tipi bilinmeli; tedavi ardından gelmelidir. Kadınlar, her cins selülite diyet uyguluyor. Ancak bu diyetlerin hiçbir faydası olmuyor.”

Sizin selülitiniz hangi tip?

Ne tür selülite sahip olduğunuzu bulmak için aşağıdaki soruları “evet” veya “hayır” diye cevaplandırın…

1. tip selülit:
- Kilo fazlanız var mı?
- Kilo probleminiz her zaman var mıydı?
- Selülitiniz yumuşak, kaygan ve koyu bir muhallebi görünümünde mi?
- Kolayca parmaklarınızın arasında sıkıştırabiliyor musunuz?
- Selülitiniz vücudunuzun alt ve üst kısımlarına eşit dağılmış durumda mı?
- Stresli biri misiniz?

2. tip selülit:
- Bacaklarınız kalın, şiş ve varisli mi?
- Kramp giriyor mu?
- Reglinizden önce şişkinlik hissediyor musunuz?
- Yazın ayaklarınız daha fazla mı şişiyor?
- Bacaklarınız, ayak bilekleriniz ve baldırlarınız kalın mı?
- Vücudunuzun alt kısmı, üstüne nazaran daha sıkı ve soğuk mu?
- Parmağınızı baldırınıza bastırınca deri çöküyor ve bir süre öyle mi kalıyor?

3. tip selülit:
- Selülitleriniz sert mi, bastırınca acıyor mu?
- Daha çok baldırlarınızda ve dizlerinizin arka kısmında toplanmış vaziyette mi?
- Deriniz beyaz, kuru ve hassas mı?
- Zayıfladığınızda üst kısmınızdan mı kilo veriyorsunuz?
- Uzun zamandır var olan selülitlerinizden ne yaparsanız yapın kurtulamıyor musunuz?
- Selülitlerinizin görünümü ayın muayyen günlerine göre değişmiyor mu?
- Hareketli bir insan mısınız?

Değerlendirme
Olumlu cevaplarınızın çoğu “1. tip”e aitse selülitleriniz “yağlı”, “2. tip”e aitse “süzme”, “3. tip”e aitse “lifli” cins.

1. tip selülitin tedavisi
Diyetle geçecek tek selülit tipi bu… Diyet ile vücudunuzda ensülin salgılanmasının düzenlenmesi gerekiyor.
Kahvaltı: Yağsız çökelek, 1 yumurta, katı peynir, tavuk eti, kepekli ekmek.

Sabah 10 ve akşam 5: Aç olmasanız da kahve veya çay ve kahvaltı listesinden bir çeşit yiyecek.

Öğle ve akşam yemeği: Karışık salata veya patatessiz bir çorba. Yağsız et, tavuk, balık, kahvaltıda yenmemişse yumurta, yeşil sebze yenilebilir. Sabah kahvaltısı listesinden 1 çeşit ya da muhallebi. 1 dilim kepek ekmeği veya sadece haftada 1 kere az pilav, mercimek, haşlanmış patates yiyebilirsiniz.

Tavsiyeler: Kızarmış ve beyaz şekerli besinlerden uzak durun. Spor yapın, özellikle uzun ve hızlı yürüyüş.

Aşağıdaki mineralleri bol bol almaya özen gösterin:

Çinko: Deniz ürünleri, süt, sarımsak, bezelye.

Bakır: Tavuk, yumurta, kabuklu deniz mahsulleri, mantar, pırasa, sarımsak, bezelye, limon, armut, avokado.

Selenyum: Et, balık, yumurta, ıspanak, mantar, pırasa.

C Vitamini: Maydanoz, kivi, portakal, limon, çilek.

E vitamini: Kırmızı biber, lahana, rezene.

2. tip selülitin tedavisi
En çok görülen selülit tipi. Temel bir lenf ve kan dolaşımı sisteminden kaynaklanıyor. Bacaklarda kramplar, örümcek ağı gibi kılcal damarlar, morartılar görülüyor. Vücut sürekli su topluyor. Stres ve hormon değişiklikleri, durumu daha da kötüleştiriyor.

Beslenme: Selülitlerden kurtulmak için diyet yapmayın; faydası olmaz. Az tuz ve az sekerli maddeler yiyin. Bol bol üzüm, portakal, greyfurt, karnabahar yiyin, C ve E vitamini alın. Azar azar, bol su için.

Spor: Yürüyüş, yüzme, golf ve bisiklet gibi sporlar yapın ama tenis ve hızlı aerobik yapmayın.

Tedavi: Lenflerin boşaltılması, bitki özleriyle tedavi, masaj ve kremlerle kan dolaşımını düzeltilmesi, mezoterapi, hormonların kontrol edilmesi ve düzenlenmesi.

Tavsiyeler: Çorapla ve yüksek ökçeli ayakkabı giymeyin, bacak bacak üzerine atmayın, alkol ve sigaradan uzak durun.

3. tip selülitin tedavisi
Çok kilolu değilseniz diyet yapmanın yararı olmaz.

Beslenme: Vücudunuza bol miktarda amino asit, kolajen ve yeni deri altı lifleri sağlayacak protein gerekli. Et, balık ve tavuk yiyin. C ve E vitaminleri, karoten, çinko ve selenyum alın. Her gün bol bol su için. Deri ve kaslarınızı kuvvetlendirecek her tür sporu yapın.

Tedavi: Uzmanların hazırlayacağı özel mezoterapi kokteyli, özel kremli masaj.
 Vücut ağırlığına değil, yağ oranına dikkat

Vücut ağırlığına değil, yağ oranına dikkat

Uzmanlar, vücuttaki yağ miktarının anormal artışının tehlikeli olduğu, özellikle "elma tipi obezitenin" ciddi sağlık sorunlarına yol açtığıuyarısında bulunuyor.

Ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak kabul edilen ve başta diyabet, kanser, kalp krizi, yüksek tansiyon ve inme gibi hastalıkların ortaya çıkmasında önemli olan obezitede, vücut ağırlığı değil, yağ oranındaki anormal artış tehlike sinyali veriyor.

Uzmanlar, yağın vücutta biriktiği yerin de önemli olduğu, özellikle erkeklerde sıkça görülen karın bölgesindeki yağlanmanın risk taşıdığı ve obezitenin çocukları da tehdit eder bir düzeye geldiği uyarısında bulunuyor.

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayla Harmancı, obezitenin her geçen gün giderek büyüyen ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğunu söyledi.

Obezitenin, genel olarak vücuttaki yağ miktarının anormal şekilde artması olarak tanımlandığını belirten Harmancı, sıklıkla vücuttaki yağ miktarındaki artışa paralel olarak vücut ağırlığında da artış ortaya çıktığını ifade etti.

Harmancı, obezitenin genel olarak kişinin harcadığından daha fazla enerji alımı sonucu ortaya çıkan bir bozukluk olduğunu söyledi.    

Söz konusu hesaplamanın obezitenin tanısı için tek başına yeterli olmadığını vurgulayan Harmancı, "Çünkü unutulmaması gereken konu, obezite vücut ağırlığının değil, vücuttaki yağ miktarının anormal artışıdır" diye konuştu.

Harmancı, yağların vücudun farklı bölgelerinde biriktiğini ve biriktikleri bölgelere göre de klinik önemlerinin değiştiğini ifade ederek, "Örneğin, kadınlarda yağ birikimi sıklıkla kalça ve basen bölgelerinde ortaya çıkmaktadır ve ’armut tipi’ obezite olarak adlandırılmaktadır. Erkeklerde ise yağ birikimi başlıca karın bölgesinde ortaya çıkmakta ve ’elma tipi’ obezite olarak isimlendirilmektedir. Her iki durumda da vücut yağ oranı artmıştır" dedi.

"Yapılan çalışmalar elma tipi obezitenin daha ciddi sağlık sorunlarına yol açtığını göstermektedir" diyen Harmancı, bu nedenle obezite değerlendirilirken mutlaka bel çevresi ölçümünün de yapılması gerektiğine dikkati çekti.

-"Tedavi, mutlaka kişiye özel yapılmalı"-
Harmancı, obezitenin genel olarak kişinin harcadığından daha fazla enerji alımı sonucu ortaya çıkan bir bozukluk olduğunu söyledi.

Bu dengenin bozulmasında çok farklı nedenlerin rol oynadığını dile getiren Harmancı, bu nedenle obezite tedavisinin mutlaka kişiye özel olarak planlanması ve farklı branşların işbirliği ile yapılması gerektiğini ifade etti.

Harmancı, hastaların tedavi öncesinde mutlaka, altta yatan başka bir hastalığının olup olmadığının belirlenebilmesi için bir endokrinoloji uzmanı tarafından detaylı olarak değerlendirilmesi gerektiğine işaret etti.

Obezitenin, ciddi sağlık sorunlarına yol açabildiğinin altını çizen Harmancı, şunları kaydetti:"Diyabet, hipertansiyon, dislipidemi, kalp krizi, inme, safra kesesi hastalıkları, karaciğerde yağlanma, gastro-ösefagial reflü, adet düzensizlikleri, uyku apnesi, psikolojik sorunlar, eklemlerle ilgili hastalıklar ve bazı kanser türlerine neden olabildiğinden mutlaka tedavi edilmesi gerekmektedir."

-"Türkiye’de 10 erişkinden 4’ü fazla kilolu, 3’ü ise obez"-
Harmancı, obezitenin Türkiye’de de giderek artış gösteren bir hastalık olduğunu belirterek, şu bilgiyi verdi:"Ülkemizde son yapılan araştırmalar göstermektedir ki 10 erişkinden 4’ü fazla kilolu, 3’ü ise obezdir. Konunun bundan daha da üzücü ve endişe verici olan yanı ise obezitenin artık çocukları tehdit ediyor olmasıdır. Yapılan araştırmalar, anne-babası obez olan çocuklarda obezitenin daha sık görüldüğünü ortaya koymaktadır. Bunda genetik etkenlerin yanı sıra yaşam şekli ve beslenme alışkanlıkları da rol oynamaktadır. Bu nedenle hem kendi hem de çocuklarımızın sağlığı için obezitenin mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğu gerçeği kavranmalı ve büyük bir kararlılık ve azimle bu hastalıkla savaşılması gereklidir."

Dünya genelinde sağlık bakanlıklarının da obezite ile mücadeleye önem verdiğini ve bunun için farkındalık projeleri hazırladığını belirten Harmancı, basın yayın organlarının da konuya hassasiyet içinde yaklaştığını ifade etti.

Harmancı, tüm bu çalışmaların dahi obezitenin kontrol altına alınabilmesi henüz yeterli olmadığını bildirerek, bireysel olarak da herkesin düzenli fiziksel aktiviteyi, sağlık beslenme alışkanlığını bir yaşam biçimi haline getirmesi gerektiğini söyledi.
Hamileler de spor yapabilir

Hamileler de spor yapabilir

Hamileler de spor yapabilir 
Hamilelik ve doğum sonrasında egzersiz yaparken hangi sporları yapmalı, hangilerinden kaçınmalı, nelere dikkat edilmeli?

Gebelikte egzersize başlamadan doktor onayı almak en doğru yoldur. Zıplama, ani hareketler, dövüş sporları ve denge gerektiren egzersiz türlerinden sakınmalısınız. Karnınızın büyümesiyle ağırlık merkeziniz değişecektir. Bu durumda, düşme ve dolayısıyla yaralanma riskinizin eskiden çok daha fazla olduğunu unutmayın.

Son günlerde sıkça tercih edilen bir spor dalı da hamilelere özel pilates...

Uzman eşliğinde yapılması gereken bu program ile daha sağlıklı bir hamilik dönemi geçirmek mümkün. Techno Sports Club’ta açılan Hamile Pilatesi programında, kişiye özel analiz gerçekleştiriliyor, ve uygun eğitim, küçük gruplar halinde birebir çalışma ile veriliyor.

Hamile Pilates programının hedefi, hamilelik sürecinde aşırı kilo alınmasını önlemek, hamilelerin psikolojik olarak kendini çok daha iyi hissetmesini sağlamak, vücudu çok daha rahat bir doğum için hazır duruma getirmek ve hamilelik sonrası toparlanma sürecini kısaltmak.

Egzersizin hamilelik, doğum ve doğum sonrasındaki yararlarını bilimsel araştırmalar ortaya koyuyor.

Düzenli egzersiz annenin duruş bozukluklarının giderilmesine, yorgunluk şikayetlerinin azalmasına ve bel ağrılarının son bulmasına yardımcı oluyor.

Doğum sonrası egzersizlerine ise hamilelikten 6- 8 hafta sonrası başlayabilir, gevşeyen karın kaslarını sıkılaştırıp güçlendirirken, karın, bel ve basende bölgesel incelme sağlayabilirsiniz.
Zayıflamak için 8 dakika yeterli!

Zayıflamak için 8 dakika yeterli!

Dört hafta boyunca her sabah kendinize sadece 8 dakika ayırarak ideal kilonuza kavuşabilirsiniz. Yeter ki kilo verebileceğinize inanın ve kendinize güvenin.

Jorge Cruise, Amerika'da milyonlarca insanın hiç kaçırmadan izlediği televizyon programı 'Sabahları 8 Dakika' nın yaratıcısı... Fakat Cruise kendini iyi bir vücuda sahip olmaya adamış 'bay vücut'lardan biri değil... Her sabah 8 dakikalık bir egzersiz ve doğru beslenme programıyla sadece 4 haftada forma girmeyi öneren bir uzman... Fazla kilolu olmaktan utanmanın ne demek olduğunu biliyorum çünkü yaşadım' diyen Jorge Cruise küçüklüğünden beri sağlıklısız bir hayat sürmüş: "Enerjim yoktu, her gün baş ağrıları çekiyordum ve ciddi astım rahatsızlığım vardı."

Haftalarca mide ağrısı çeken, bol bol su ve bitki çayları içen, yemek yiyemeyen ve hızla kilo kaybetmeye başlayan Jorge Cruise, ağrısı artıp acilen hastaneye kaldırıldığında apandisitinin patladığını öğrenmiş. Bu olaydan sonra yeme alışkanlıklarını kökten değiştirmiş. "Fazla süt ürünü ve kırmızı et yemeyi bıraktım, işlenmiş gıdalardan tam tahıllara ve sebzelere geçiş yaptım, bol su içmeye, soya ürünleri yemeye başladım. Bir gün baş ağrılarımın ve astımımın kesildiğini fark ettim. Kendimi sağlıklı ve enerjik hissediyordum" diyen Cruise, şimdi insanların sağlıklı olmalarına ve bunu korumalarına yardım etmek istiyor. Jorge Cruise yaşamını başka insanlara en iyi ve en verimli kilo verme bilgilerini öğretmeye adamış.

Nasıl Uygulanır?
28 günde kilo vermek ve ideal kiloya ulaşmak için mucizeler vaad eden 'Sabahları 8 Dakika' programı üç temel kurala dayanıyor:
1- Sabahları 8 dakika uygulamasından önce yapacağınız günlük 'Uyanma konuşması'yla kendi iç motivasyonunuzu yaratacaksınız. Bu size yeni yaşam biçiminizi sevme konusunda kendinizi motive etmeniz için gerekli olan heyecanı sağlayacak. Bu konuşma sırasında kilo verme hedeflerinizi saptayın, bu kilolardan kurtulmak için yeni ikna yolları keşfedin. Kendinizi olumsuz düşünen birinden olumlu düşünen biri haline dönüştürün.
2- Nefes alma şeklinizi değiştirerek gizli bir enerji kaynağı yaratın, hareketlerinizi değiştirmek için gözünüzde canlandırma gücünden yararlanın. Sahip olduğunuzu bilmediğiniz zamanı ortaya çıkarın, bir saniye içinde ruh halinizi düzeltin, özgüveninizi ortaya çıkarın.
3- Ayrıca sabahları yapacağınız uyanma konuşmasına ek olarak programın bir başka öğesi de 'Günlük'. Bu bölümde; kaydettiğiniz ilerlemeyi, yaptığınız atılımları ve yaşamınızda sizi mutlu kılan şeyleri yazmak yeterli.

Yağ Yiyin, Forma Girin!
Takip etmesi son derece kolay olan 'yağ yiyin forma girin' beslenme programı kişide yemekten yoksun bırakılma duygusu uyandırmıyor. Bu programda, hemen her diyette söylendiği gibi, sadece omega yağlarını yemek zorunda değilsiniz. Yemeklerinizde her türlü yağı, hatta tereyağı gibi doymuş yağları bile kullanabilirsiniz. Ayrıca mısır yağı veya hoşlandığınız diğer yağları da kullanabilirsiniz. Sadece bunları az miktarda kullanmaya dikkat edin.
Sadece hafta sonu spor yapmayın !

Sadece hafta sonu spor yapmayın !

Isınmadan spor yapmanın, spor yaralanmalarının başlıca nedeni olduğuna da işaret ediliyor.

Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Semih Gür, sadece hafta sonu spor yapmanın çok doğru olmadığını belirterek, onlarda yaralanmaların daha sık olduğunu kaydetti.

Türkiye Spor Yaralanmaları, Artroskopi ve Diz Cerrahisi Derneği’nin (TUSYAD) düzenlediği 10. Türk Spor Yaralanmaları, Artroskopi ve Diz Cerrahisi Kongresine de başkanlık eden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Semih Gür, spor yaralanmalarından korunmak için kişinin kendinden kaynaklanan nedenler ile çevresel faktörleri ortadan kaldırması gerektiğini söyledi.

Kişinin spor yaptığı ortam, saha, zemin, hava şartları, kapalı ortam ve havalandırmanın yeterliliği, kullanılan ayakkabı ve koruyucu malzemelerin kalitesinin önemli olduğu vurgulayan Gür, bunlara dikkat edilmeyen durumlarda spor yaralanmalarının fazla görüldüğünü bildirdi.

Isınmadan spor yapmanın, spor yaralanmalarının başlıca nedeni olduğuna da işaret eden Gür, "Spor yaralanmalarına karşı ısınma ve soğuma hareketlerine dikkat etmek lazım. Isınma hareketleriyle kasları biraz gevşetip, ısıtıp ondan sonra spora başlamalıyız. Her hareketi yavaş yavaş artırarak, bu sistem içinde kaslarımızı güçlendirerek yapmamız lazım" diye konuştu.

Spor yaralanmalarının ortadan kaldırılamayacağını ancak azaltılabileceğini anlatan Gür, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kişiyi tamamen iyi bir sporcu yapın, spor için iyi bir ortam sağlayın karşı takımdan bir sporcunun hatalı bir hareketi spor yaralanmalarına neden olabiliyor. Sporda fair play önemli. Sporun bir yaşam biçimi olması gerekiyor. Çocukluktan itibaren spor ahlakıyla, spor  kültürüyle gelişmek gerekiyor. O nedenle spor yaralanmalarını ortadan kaldırmak mümkün değil ama önlemlerle önlenebilir."

 -HALI SAHADA YARALANMA DAHA ÇOK OLUYOR-

Sadece hafta sonu spor yapmanın çok doğru olmadığını da belirten Semih Gür, "Halı sahalarda yaralanmalar daha sık oluyor. (Hafta sonu bir saat top oynamayın) diyemeyiz ama eğer böyle spor yapılıyorsa kişinin ısınmaya dikkat etmesi gerekiyor. Spor yaparken ısınma periyodu geçirmek, iyi ısınmak gerekiyor. Sporun belli periyotlarda yapılması gerekiyor. Spor yaralanmalarından korunmanın temel felsefesi yaptığın işe saygı duymak, yaptığın işten zevk almak, daha uygun ortamda yapmaya çalışmaktır" diye konuştu.

Spor yaralanmalarında en çok diz ve ayak bileği yaralanmalarıyla karşılaştıklarını kaydeden Semih Gür, şu bilgileri verdi: "Yaralanmalar zorlanmayla başlıyor, yumuşak doku zedelenmeleri, menisküs, ön çapraz bağ, kıkırdak problemleri oluyor. Çivi çiviyi sökmüyor. Kişi kendini kötü hissettiğinde, yaralanma olduğunda o spora ara vermesi gerekiyor. Yaralanma olduysa doktora başvurmak gerekiyor, önemsiz yaralanma bile ileride ciddi sakatlıklara neden oluyor. (Bir şey olmaz, ayağım burkuldu) demememiz lazım. Yanlış bir şey olduktan sonra tedavi etmek zordur, yaralanmayı engellemek daha kolay ve ucuzdur. Yaralanmaları önleyici önlemler  almalıyız."

Spor yaralanmalarından korunmak için de çevresel faktörleri ve kişinin kendinden kaynaklanan nedenleri ortadan kaldırmak gerektiğini vurgulayan Gür, "Sigara, alkol, uyuşturucu alan insanlar daha çabuk yaralanıyor. Zihinsel yorgunluk, sigara ve alkol gibi alışkanlıklar, konsantrasyon yetersizliği, psikolojik faktörler de spor yaralanmalarının önemli nedenlerinden. Aşırı alkol alınan bir geceden sonra spor yapmak sakatlanmayı beraberinde getiriyor" dedi.
Nar suyu ile nasıl zayıflarım?

Nar suyu ile nasıl zayıflarım?


 
Bir çok hastalığın tedavisinde kullanılan narın yağ yakıcı özelliği sayesinde kilo verdirici etkisi olduğu bildirildi.Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Coşkun Usta yaptığı açıklamada; narın eski dönemlerde ishal ağız yaraları ülser tedavisinde kullanıldığına ait kanıtlar bulunduğunu bugünse nar üzerine çok sayıda bilimsel çalışma yapıldığını anlattı.
Narın yararlarının bilimsel olarak da kanıtlandığına dikkati çeken Prof. Dr. Usta prostat kanseri üzerine yapılan çok sayıda klinik ve hayvan deneylerinde nar tüketiminin oldukça iyi sonuçlar verdiğini gösterdiğini vurguladı.
Narın kolon ve meme kanseri üzerinde olumlu etkiler oluşturduğuna dair kanıtlar bulunduğuna da değinen Prof. Dr. Usta açıklamasına şunları da ekledi;
”Nerın damar sertliği şeker hastalığı kalp üzerine koruyucu etkileri mevcuttur. Yapılan başka bir bilimsel çalışmada yağ yaktığı gösterilmiş ve kilo verdirici etkisi üzerinde durulmaktadır. Nar suyunun erkeklerde sperm sayısını ve kalitesini artırdığını gösterilen kanıtlar vardır.” dedi..
Bir önceki yazımız olan Duvarlar çizgileniyor başlıklı makalemizde 2012 dekorasyon trendleri, çizgi ve çizgileniyor hakkında bilgiler verilmektedir.

PAYLAŞ
facebook Twitter Frienfeed Twitter Google
YORUM YAZIN
Diyeti bırakınca hemen kilo alıyorum diyorsanız

Diyeti bırakınca hemen kilo alıyorum diyorsanız

Diyeti bırakınca hemen kilo alıyorum

Diyeti bırakınca hemen kilo alıyorum diyorsanız siz kesinlikle yanlış yoldasınız demektir. Diyet yaparken uyguladığınız beslenme programının sizin için özel hazırlanması gerekir. Yani sizin için özel hazırlanan beslenme programına zorluk çekmeden ve keyif alarak uyabilmelisiniz.

Kısaca sıralayacak olursak size verilen diyetin hiç dışına çıkmıyorsanız ve aylarca hep aynı şeyleri yiyorsanız bu problem yaratabilir. Diğer neden ise, kaçamak yaparken diğer öğünlerde ne yediğinize dikkat etmiyorsanız ya da üst üste bir kaç gün diyetin dışına çıktı iseniz de bu kilo artışına neden olabilir.

Çözüm:

- Sizin için özel hazırlanan beslenme programının dışına çıkmanız gerekirtiğinde karşılığında ne yapmanız gerektiğini öğrenin.


- Daha çok kalori alıyorsanız kalori harcamanızı da arttırın.


- Peş peşe kaçamak yapmayın.

>> Karatay diyeti
Karatay diyeti - Canan Karatay

Karatay diyeti - Canan Karatay

Karatay diyeti - Canan Karatay



Karatay Diyeti diyet için bilinen doğruları alt üst ediyor.
 
Yıllardan beri kilo verebilmek için uyguladığımız diyetler ve diyetlerin doğru zannettiğimiz yanlışları bir türlü kilo vermeyip, açlık çekerek stresli bir şekilde yaşamamıza neden oldular.

Karatay Diyeti'nden Şu yasak, bu yasak, kibrit kutusu kadar peynir, bir tane salatalık, bir dilim kepek ekmeği, şeklinde diyetlerden bıkanlara müjde.

Profesör Canan Efendigil Karatay’ın Karatay Diyeti adlı kitabında birtakım diyet ve beslenme kabuslarına son veriliyor.




Senelerce doğru bildiğimiz şeyler yanlış ve yanlış ve zararlı bildiğimiz şeylerin de bilindiği gibi olmadığını belirtiyor.

Farklı beslenme ve diyet uzmanlarından yıllardır ‘az az ve sık sık yiyin’ nasihati dinliyoruz. Bu ‘uzmanlar’ çoğunlukla Amerika’dan ‘ithal’ ettikleri diyetlerin virgülüne dokunmadan Türk insanına sunuyorlar.

Sonuçsa hüsran oluyor! Diyet reçetelerini uyguluyor, diyet ürünler yemeye özen gösteriyor, hatta çoğu zaman aç kalıyoruz. Tüm çabalarımızın sonunda bir miktar kilo veriyor ama fazlası ile geri alıyoruz.

Mucize olarak önümüze sunulan diyetlerin balonu kısa sürede patlıyor, yerine bir yenisi geliyor. Ancak ne enteresandır ki, diyet konusu yaz kış demeden hep gündemde kalıyor; halkımız da zayıflayacağına giderek şişmanlıyor.

Ülkemizdeki en büyük sağlık sorunlarından biri aşırı şişmanlık ve obezite. Bu sorunların sebep olduğu hastalıklar ise karaciğer yağlanması ile başlayıp, diyabet, hipertansiyon, kalp krizi, felç, inme, Alzheimer, erken bunama, kronik artritler, bel ağrıları, fibromiyosit, polikistik meme hastalığı, erken adet görme, polikistik over sendromu ile devam ediyor ve kanserle son buluyor!

Peki, bu hastalıkların hiçbirinin genetik olmadığını ve önlenebilir hastalıklar olduğunu biliyor muydunuz?

Tüm bu hastalıklardan korunmanın, sağlıklı bir şekilde zayıflayarak, daima zayıf, dinç, enerjik ve mutlu yaşamın aslında ilkokuldaki ABC harflerini çözmek kadar kolay olduğunu söylesek kulaklarınıza inanır mısınız

Kolesterolün aslında mutluluk hormonu, stres hormonu ve seks hormonlarının besin kaynağı, yani insan hayatı için ‘can simidi’ olduğunu söylesek dünyanız tersine dönmez değil mi?

Ya tereyağlı pastırmalı yumurtayı özgürce yiyebilirsiniz desek, kuruyemişler kilo aldırmıyor aksine kilo verdiriyor desek? Aslında yağ depolamanın asıl kaynağı yıllardır bize öğretilen bu yanlışlar desek hayrete düşmezsiniz değil mi?

Prof. Dr. M. Canan Efendigil Karatay, mesleğe 50 yılını vermiş değerli bir hekim. 4 farklı kıtada hekimlik yaptı, gezdi, gördü, farklı ülkelerin beslenme alışkanlıklarını gözlemledi. Sonuçta Türk insanı için ‘en uygun’, ‘en iyi sonuç’ veren diyeti geliştirdi.

Prof. Karatay’ın Hayy kitap’tan yayınlanan Karatay Diyeti kitabı, işte bu 50 yılın kazandırdığı bilimsel deneyimin bir sonucu. Prof. Karatay, bu diyetin eksiksiz uygulanması durumunda başarı şansının yüzde 100’e yakın olduğunu vurguluyor.

Kitabında hem zayıflama konusunda doğru bilinen yanlışları anlatıyor hem de yukarıda saydığımız kronik hastalıklardan korunmanın basit formülünü bize açıklıyor.

Yıllardır yasaklanan, kokusunu özlediğimiz sağlıklı gıdalarımızı da (kırmızı et, balık, süt, peynir, yoğurt, tereyağı, yumurta, pastırma, kuru fasulye ve turşu, sebze ve meyve, kuruyemişler) bilimsel gerçeklerle serbest bırakıyor.

Bu kitap, klasik bir diyet kitabı değil. ‘1 kibrit kutusu peynir’, ‘ ‘iki yemek kaşığı fasülye’ gibi anlamsız ölçülerle insanları strese sokmuyor. Karatay Diyeti bir yaşam biçimi. Yıllardır pazarlanan beslenme balonlarını patlatıyor, doğru beslenmenin ne demek olduğunu anlatıyor.

Pastırmalı tereyağlı Karatay diyeti

Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay pek çoğumuzun doğru sandığı beslenme şeklinin aslında yanlış olduğunu söylüyor.

Soyadını taşıyan diyetiyle konuşulan Karatay “Sofranızda yumurtaya, cevize, tereyağına, kırmızı ete yer açın” diyor

Kilo vermek istiyorsunuz ya da kolesterol değerleriniz yüksek. Bu durumda beslenme şeklinizi değiştirmeniz şart.

Elinizdeki listeye bakıyorsunuz: Kırmızı et yasak! Yumurta yasak! Yağlı peynir, süt, yoğurt, tereyağı yasak! Fındık, fıstık, ceviz, badem yiyebilirsiniz ama sınırlı sayıda.

Yediğiniz peynir bir kibrit kutusunu geçmemeli. Ekmeğiniz tam buğday olmalı. Bol bol meyve, taze sıkılmış meyve suları, light etiketli ürünleri tüketmek serbest! Aman ha, ara öğünleri sakın atlamayın.

Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, Karatay Diyeti adlı kitabında bütün bu saydıklarımızın yanlış olduğunu söylüyor.Tüm dünyayı tehdit eden obezitenin yağların yasaklanması, karbonhidratın ise aşırı tüketilmesinden kaynaklandığını hatırlatan Karatay’la sağlıklı beslenmenin temellerini konuştuk.

Kolesterol fazla kilolu ya da yaşı ilerlemiş kişilerin kabusu. Kolesterol seviyesi yüksek olanlar birçok gıdadan mahrum bırakılıyor. Özellikle kalp hastalıklarının nedeni olarak gösterilen kolesterolün hastalık sayılmasının yanlış olduğunu belirten Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay,nasıl beslenirsek beslenelim vücudumuzun her gün iki bin 500 mg kolesterol ürettiğini anlatıyor.

Karatay hayatta kalmamızın en önemli nedenlerinden birinin vücudumuzdaki kolesterol olduğunun altını çiziyor: “Beynin yüzde 90’ı kolesterolden oluşur. Sinir sisteminde kolesterol olmazsa ileti olmaz.

İyi ya da kötü kolesterol diye birşey de olmaz. Vücudun en önemli antioksidanıdır kolesterol, vücudunuzda toksik bir madde varsa onu yok etmek için üretilir.”

Yumurtayı yasaklamak cinayettir.

Kırmızı et, yağ, yumurta özellikle kolesterolü yüksek kişilere önerilmez. Karatay bu gıdaların değil asıl şeker ve karbonhidratın zararlı olduğunun altını çiziyor: “Kırmızı eti yasaklayan Amerikan diyet listeleri.

Çünkü ABD’deki kırmızı etle bizim yediğimiz arasında büyük fark var. Oradaki hormonla büyütülmüş sığır! Onlar kuzu, koyun, dana bilmezler.

Koyun, kuzu eti en sağlıklı etlerdir ama hayvanlar hür dolaşıyorsa… En sağlıklı yağlar soğuk baskı zeytinyağı ve doğal köy tereyağıdır. Örneğin Trabzon yağı… En tehlikelisi ise Omega 6, kanserojendir ve maalesef ayçiçeği, mısırözü ve margarin gibi bitkisel yağlarda bolca bulunur.

Çiftlikte koşup oynayan, börtü böcek yiyen, hür tavuk yumurtası hiç zararlı değil. Bu açıdan yumurta yasaklamak kadar büyük bir cinayet yok!”

Pişirme tekniğinin de çok önemli olduğunu hatırlatan Karatay, tehlikeli trans yağların pişirme sırasında ortaya çıktığını vurguluyor: “Etin kızartılması veya şinitzel olarak servis edilmesi tehlikelidir. Örneğin hamsi çok sağlıklıdır ama onu mısır ununa bulayıp kızartırsanız kanserojendir. Mısırözü veya ayçiçeği yağı yüksek ısıda bozulur ve trans yağa dönüşür.

Oysa zeytinyağı ve tereyağı ısıya dayanıklıdır.Yumurtayı kavurduğunuz zaman ya da çok katı haşladığınız zaman zararlıdır. Sarısının etrafı yeşile dönüşür, ağızda un gibi dağılır. Yumurtayı tavaya koyup biraz zeytinyağı veya saf tereyağıyla karıştırıp üstünü kapatır, kendi buharında pişmeye bırakırsanız bol bol yiyebilirsiniz.”
Ara öğünlere gerek yok

Karatay, meyve suları ve ekmeğin her türünün kilo vermenin önündeki en büyük engel olan insülin direncine neden olduğunu anlatıyor.

Meyve ve meyve sularının barındırdığı früktozun (meyve şekeri) çok tehlikeli olduğuna da değinen Karatay her türlü hazır gıdanın früktoz içerdiğini söylüyor.

Karatay pekmez, bal gibi sağlıklı sanılan gıdaların da insülin direncini başlatıp sürdürdüğünü hatırlatıyor: “İnsülin direncini başlatan şey hareketsizlik.

Üstüne meyve yemek, üstüne ekmek, simit, baklava, börek yemek. Herkes akşam yemeğinden sonra televizyonun karşısında iki tane portakal, iki tane elma, bir tane muz yiyip yatağa giriyor.

Eğer kilo vermek istiyorsanız vücudunuzun leptin salgılamasına izin vermelisiniz.Çünkü insülin hormonu yağları biriktirir, leptin de eritir. ‘Sık sık yiyin’ diyor, ara öğün öneriyorlar.

Oysa ağzınıza bir şey attığınızda insülin salgılanıyor. Evet metabolizmanız çalışıyor, hızlanıyor ama yağları eritmek için değil depo etmek için! İnsülin yüksek kaldığı sürece kilo vermenize ihtimal yok. İnsülin direncini kırmak için sağlıklı yağlar tüketilmeli.

Zeytinyağı, tereyağı ve balık yağı dediğimiz Omega 3. Ancak balık yağı çabuk bozulur, bu yüzden mutlaka yüksek bir antioksidanla alınmalı. Örneğin bir avuç taze böğürtlen, ahududu, çilek, kiraz ya da yaban mersini…”

Ekmekten vazgeçebilirsiniz

KARATAY “Ekmeği hayatınızdan çıkarın” deyince şaşırıyoruz. Belki diğer öğünleri geçiştirebiliriz ama kahvaltı ekmeksiz olur mu hiç? Karatay bunun mümkün olduğunu söylüyor: “Sabah kahvaltısında iki yumurtayla yapılmış omlet, avucunuz kadar peynir.

Diyet olmayacak ama tansiyonu yüksek olanlar suya koyup tuzunu alabilir. Bunların yanında ince belli bir çay bardağı ceviz yiyebilirsiniz ekmek yerine.

Bana gelen hastalar ‘Ekmek yemezsek B vitaminini nereden alacağız?’ diyorlar. Fındık, fıstık, ceviz bunlarla dolu. ‘Her gün iki, üç ceviz yiyorum” diyorlar. İki ceviz 80 kiloluk insanın nesine yarar ama onun yerine sekiz dilim ekmek yiyor.

İşte terslik burada. Çeviri diyet listelerinde zeytin yer almaz çünkü adamların memleketinde zeytin yok. Bir tek kokteyl zeytinini biliyorlar. Sabah kahvaltısında 9-10 isterseniz 20 tane zeytin yiyebilirsiniz.

Pastırma en sağlıklı et çünkü kurutulmuş. Kahvaltıda rahatlıkla pastırmalı yumurta yiyebilirsiniz. Böyle bir kahvaltı yaptığınızda size iki öğün bile yeter. Eğer bir şeyler yedikten iki saat sonra acıkıyorsanız o zaman sorun var! Zaten kilo vermenin karşısındaki en büyük korku da açlık korkusu.

Düşük glisemik indeksli gıdalar açlığı önlüyor. Siz her öğün arasında 3-4 saat verdiğinizde leptin hormonu devreye giriyor, yağlarımızı ara öğün olarak kullanıyor ve böylece kilo veriyoruz.”

Her akşam 20 dakika kolbastı

HIZLA artan obezitenin nedenlerinden birinin de hareketsizlik olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay her gün en az 20 dakika yürünmesi gerektiğini belirtiyor: “Her gün yapamıyorsanız haftanın beş günü yürüyüş yapın.

Eve geç geliyorsanız eşinizi alın karşınıza, beraber dans edin. 20 dakika boyunca ister kolbastı yapın, ister vals, ister çayda çıra. Yemekten sonra televizyonun karşısına oturup kucağımıza meyveyi alıyoruz.

Bu yanlış! Akşam saat 20.00’den sonra leptin üretilebilmesi için yemek yememeli, sadece su içmelisiniz. Adetlerimiz gereği akşamları misafirliğe gidiyoruz, davetler oluyor.

Böyle bir durumda da yatmadan önce 20 dakika yürümelisiniz. Yiyerek aldığınız enerjiyi kullanın ki leptin salgılanması mümkün olsun.”

KARATAY DİYETİ’NİN BAŞARISININ SIRRI

Hocam Karatay Diyeti nasıl ortaya çıktı?

Ben yurtdışında 17 yıl kaldım. İngiltere, Güney Afrika, Amerika ve Anadolu’da olmak üzere 4 kıtada hekimlik yaptım.

Özellikle yurtdışında yaşadığım süre içinde gördüm ki, her halkın beslenme ve yaşam biçimi değişik. Amerika veya Avrupa’da mucize diye ortaya atılan diyetler, Türk halkının alışkanlıklarına uymuyor.

Onların diyetleri tamamen kendi halklarının alışkanlıklarına yönelik! İşte bu çok önemli farklılığı orada yaşadım ve gördüm.

Amerika’da yaşarken kendi yoğurdumu yapıyor, yemeklerimi kendim pişiriyordum. Örnek olarak, kahvaltıda sucuklu yumurta, beyaz peynir, zeytin vb ile besleniyorduk. Hiç bir zaman Amerikanların meşhur bir kâse süt ve mısır gevreği kahvaltısına alışamadık. Özellikle boş kalori ve işlenmiş gıda olduğu, birçok katkı maddesi içerdikleri için evimize sokmadım. Herkes şaşırıyordu.

Türk halkında problem ne? İşte orada bunu gözledim. Çünkü çocukluğumdan itibaren Türkiye’de büyümüşüm, Anadolu adetleri ile yetişmişim…Türk halkındaki en büyük problem hareketsizlik!

Spor yapan küçük bir kitle var ama genel olarak çocukluktan itibaren aktif değiliz.

İkincisi, Türk halkı maalesef çok fazla ekmek ve unlu gıdalar tüketiyor. Tamam, ekmek lezzetli ona bir şey demiyorum. Ben de yurt dışında yaşarken buradaki ekmeği, ekmeğin kokusunu çok özledim. 1995 yılında Amerika’dan döner dönmez ilk yaptığımız şey, Türk ekmeğine saldırmak oldu. Ve ondan sonra birden bire şiştik.

Samimi söylüyorum ekmek, pide, simit bunları özlemişiz. Tabii bunlara saldırır saldırmaz şişmeye başladık, eşimin ve benim tansiyonumuz birden yükseldi, halsizliğimiz başladı. Burada önemli bir nokta var ki, eşim ve ben çok hareketli olduğumuz halde bu sorunları yaşadık.

Sonra önce tuzsuz ekmeğe geçtik. Tabii ben hekim olarak bu konuyu ele alıp çalışmaya başlayınca, önce fırınları dolaştım. İstanbul Kadıköy’deki fırınların birçoğuna gittim ve ekmek hamuruna ne kadar tuz atıyorsunuz diye sordum?

Doktor olduğumu falan bilmiyorlar, bana “Bir ölçümüz yok” dediler. Kömür küreği ile hamura tuz atıldığını gördüm. Ölçü falan yok, artık Allah o gün ne verdiyse atıp gidiyorlar. Ondan sonra biz ekmek yemeyi tamamen kestik.

Tuzu azalttık ve rahatladık. Amerika’dan gelen arkadaşlarımın çoğu hep benzer olayı yaşadılar. Hatta başları ağrıyıp, çarpıntıları başlayınca kardiyoloğa bile gittiler. Bana telefonla danıştıklarında, “Ekmeği kesin” dedim ve rahatladılar. İşte böyle yakın yaşanmış bir gözlem oldu.

Üçüncüsü ülkemiz taze meyve cenneti. Tabii bunun yanında aynı zamanda kuruyemiş cenneti. Fakat halkımız sağlıklı sanarak her gün neredeyse 2-3 kg meyve yiyor. Meyve şekerinin çok tehlikeli olduğu bilimsel makalelerde zaten yazılıyor. Bu tespitler aslında çok basit şeyler.

Dördüncüsü, o dönemde Türkiye’de elime aldığım diyet listelerinde (1995 yılından bahsediyorum) “Yumurta sakın yemeyin!”, “Kırmızı et sakın yemeyin!” ,“Kuru yemişler yağlıdır ellemeyin”diye görünce, bunların sağlıklı olduğunu düşündüğüm için araştırmalarıma başladım.

Üstelik dünyanın en sağlıklı meyvesi olan zeytin de yasaklanıyordu. Buna da şaşırmıştım. Sonra düşündüm ki Amerika’da kahvaltıda zeytin yok!!!

Orada yalnız kokteyl zeytini vardır. O nedenle hiç bir diyet listesinde yer almıyor. Merak bu noktadan çıkmış oldu.

Tabii Amerika’da kaldığım dönemde de beslenme konusuna çok merakım vardı devamlı okuyup notlar alıyordum. Orada ilgimi çeken konulardan biri de, sağlıklı olduğu için çok ceviz tüketilmesi idi. Türkiye’ye geldiğimde de herkese ceviz öneriyordum.

O dönemde Gaziantep’te Sani Konukoğlu Hastanesi (Sanko) Kalp Bölümü’nün kurulması için davet edildim. Oraya gidip 5 profesör arkadaşla birlikte çalışmalara başladım ve Sanko Kalp Bölümü’nü kurdum.

Gelen hastalara ceviz yemelerini önermemin ardından bir gün, Gaziantep fıstık üreticileri gelip “Hocam fıstık satışlarımız düştü. Fıstık, sağlıklı değil mi? Biraz da fıstık önerseniz“ dediler. Ve benden fıstığın sağlığa faydaları ile ilgili bir yazı yazmamı istediler.

İşte o anda Amerika’da yalnız ceviz bulunduğu (Kaliforniya’da yetişir) ve konuşulduğu için ben de burada herkese ceviz yeyin dediğimi fark ettim. Hâlbuki Türkiye’de hem ceviz, hem fıstık, hem fındık, hem de badem yetişiyor.

Sonra hepsinin faydalarını inceledim. Bu olay bana her ülkenin kendine has doğal besinleri olduğunu öğretti. Hiçbir ülkenin ne besinleri ne de alışkanlıkları aynı değildi.

Mesela öğrendim ki, Eskimolar ve Çinliler hiç ekmek tüketmiyorlar, son derece hareketli insanlar. Çinliler her sabah bir saat jimnastik yapmadan işlerine gitmiyorlar, işe giderken de bisiklet kullanıyorlar.

Bu olayın ardından hazırladığım ‘Fındık, Fıstık Çıtır Çıtır Ham Kan Yapar Hem Isıtır’ başlıklı yazıHürriyetgazetesinde yayınlandı. Bu başlık bugünKaratay Diyetikitabının da bir bölüm başlığı oldu.

Hocam, bu noktada ceviz ile ilgili bir sorum olacak. Son yıllarda özellikle İstanbul’da hemen hemen bütün kuruyemişçilerde aynı boyda, kolay kırılan, içinden hiç kurt çıkmayan ithal cevizler yaygınlaştı. Bunları tüketmek doğru mu?

Doğal ve doğamıza uygun olan yerli cevizimizi tüketmek şart! Bizim cevizimize ‘Akdeniz cevizi’ deniyor. Bu yabancı kaynaklı diyetlerde de ‘en sağlıklı ceviz’ olarak kabul edilen ceviz türüdür.

Ben ithal cevizlere karşıyım. Herhalde bir anlaşma yapılmış. O bakımdan ithal ediyoruz. Kendi tarımımızı desteklememiz gerekiyor.

Çünkü hem cevizin bolca yetiştiği bir ülkede yaşıyoruz, hem de kurtlanmaması ilaçlandığını gösterir ki, ilaçlanmış ya da fabrikasyon anlamda herhangi bir işlem görmüş bütün yiyecekler sağlık açısından çok sakıncalıdır.

Üstüne üstlük de bu kimyasal maddeler kanserojendir. Bu konuyuKaratay Diyetikitabında da vurguluyorum, biliyorsunuz Prof. Dr. Ahmet Aydın da7’den 70’e Taş Devri Diyeti kitabında aynı konuyu etraflıca dile getiriyor.

İthalatçılar bize kızmasınlar! Yerli alıp, yerli satsınlar. Daha fazla kâr yerine insan sağlığını düşünmek gerekiyor. Türkiye’de doğal yetişen cevizler yerlere dökülürken ve büyük çoğunluğu toplanmazken ceviz ithal etmeye gerek var mı?

Bu konuya biraz yatırım yapılması gerekiyor. Ben aslen Elazığlıyım. Orada da çok ceviz yetişir. Elazığ’a gittiğimde gözlerimle gördüm ağaçlardan yerlere dökülmüş cevizleri sadece çevresindeki insanlar toplayıp yiyor.Kalan kalıyor.

Fındık alanında iyiyiz, en fazla fındık ihraç eden ülke biziz. Cevizimiz de çok kaliteli, yer fıstığımız da, Antep fıstığımız da… Örneğin Antep fıstığı İran fıstığından çok üstündür ve çok daha lezzetlidir. Ama Amerika’da Antep fıstığı bulamazsınız, İran fıstığı bulursunuz! Tatsız ve lezzetsiz bir şeydir.

Bir insan doğal ve organik beslenmeye özen gösteriyor, her şeye dikkat ediyor ve halen kilo veremiyorsa altında yatan sebep ne olabilir? Vücudunda hangi problemler olabilir? Nelere baktırması gerekir


Bir kere en başta doğal dediğimiz gıdalar vücuda fazla geliyor olabilir. Mesela portakal suyu. Evet, çok faydalı ama belli bir yaştan sonra fazla enerji yüklüyor.
Doğal olduğu halde meyve, bal ve pekmez gibi gıdalarda fazla meyve şekeri (früktoz) olduğu için pankreası ve karaciğeri yoruyor.

Karaciğer yorgunluğu başlayınca da bütün sistem alt üst oluyor. Bu sebeple kilo verilemiyor. (Karatay Diyetikitabında rafine şeker, şekerle yapılan yiyecekler, meyve, meyve suyu, bal ve pekmez konusunda merak edilen tüm soruları cevapladık.)

Bunun dışında eğer kişide gizli bir alerji varsa kilo veremez. Hareket de etse de istediği kiloya gelemez. Bu gibi durumlarda mutlaka alerji testi yaptırılması gerekiyor!

D vitamini eksikliği varsa yine kilo verilemez.

Karatay Diyeti
kitabında D vitamininin, hangi miktarlarda olması gerektiği yer alıyor. D vitamini yağda eriyen bir vitamin, dolayısı ile kilo artırır korkusu ile sağlıklı yağlar yenilmediği için toplumumuzda eksikliği çok yaygın.

Özellikle İstanbul ve diğer büyük şehirler için D vitamininin vücuda girememesinin diğer bir sebebi de hava kirliliğidir

Müthiş bir hava kirliliği yaşanıyor ve güneşin faydalı ışınları cilt tarafından emilemiyor. Tabii bir de yaz aylarında güneşten korunmak için sürülen koruyucu kremler var.

O koruyucular da hem güneşten gelecek faydalı UV ışınlarının cilt tarafından emilmesini engelliyor hem de kanserojen.
Bu konulara dikkat etmek, D vitamini eksikliği varsa gerekli durumlarda takviye vermek gerekir.


Karatay Diyeti’ni uygularken en güzel şey özgürlük duygusunu yaşamak… Siz birçok diyet balonunu söndürürken, aynı zamanda yıllardır yasaklanan birçok gıdayı da serbest bırakıyorsunuz. Bunlardan biri de tereyağlı pastırmalı yumurta. Hem pastırma hem yumurta hem de tereyağı bir arada sağlıklı mı?


İşlenmiş sucuk, sosis ve salam yerine pastırma. Pastırma işlenmemiş olduğu için en sağlıklı ettir. Tereyağında pastırmalı yumurta ile vücudun hem sağlıklı yağ hem de protein ihtiyacı karşılanmış olur. “Yağların her türlüsü zararlıdır”açıklamaları ile sağlıklı yağlar vücuda girmemeye başladı.

Oysa bütün hücrelerimizin çevresi yağdan ibarettir. Beynimiz ve bütün sinir hücrelerimiz, omuriliğimizin tümü %70-80’i yağdır.

İşte bu sebeple sağlıklı temel yağlar vücut için çok önemlidir. George Bernard Shaw diyor ki,“Beynin % 90’u yağdır, bunu hiçbir diyet ve hiçbir ilaç yok edemez!”Hakikaten biz ne yaparsak yapalım, beynimiz ve bütün sinir hücrelerimiz, omuriliğimiz hayatta kalabilme ve işlevlerini yürütebilme amacıyla her gün kendi yağ ve kolesterollerini üretiyorlar.

Bu nedenle, Karatay Diyetikitabında da anlattığım gibi, ne yaparsak yapalım insan vücudu her gün kendi ihtiyacı olan 2.500 mg kolesterolü üretiyor. Şaka değil, bu bilimsel olarak biliniyor. Bu şekilde doğal olan bir madde nasıl zararlı olabilir ki, soruyorum size?


Kırmızı et sağlıklıdır diyorsunuz. Türkiye’de artık ithal et satılmaya başlandı. Bu Türk halkı için sağlıklı mı?


Burada iki konu var. Birincisi kırmızı etin sağlıksız olduğu konusu Amerika’da ortaya atıldı. Ancak Amerika’da tüketilen kırmızı etler tamamen aşırı besili sığır etleridir.
Hayvanlar besili olsun diye tahıl, suni yem ve hormon yüklenerek şişirilir.

Kan akıtılmadan kesilir. (Bakın çeşitli ülke farklarından biri de budur!) Ayrıca Amerikalılar bir porsiyonda bu tür etlerden yarım kilo kızartarak, yakarak, isleyerek yerler. İşte sakıncalı ve sağlıksız olanı da bu kırmızı etlerdir.

Kuzu, koyun, keçi etleri sağlıklıdır. Ama Amerika veya İngiltere’de kuzu eti yemezler. Yalnız Ortadoğu’dan giden küçük bir kesim bulabilirse kuzu etini yer. “Kırmızı et tehlikelidir ve kanserojendir” lafları Amerika’dan çıkmıştır.

Sebebi hayvanların ‘stilbestrol’ dediğimiz büyüme hormonu ile yapay olarak büyütülmesi ve bunların etinin ızgarada yakılmasıdır. Ama bizim beslenme tarzımızdaki haşlama usulü pişirilmiş kuzu, keçi ve geyik gibi av hayvanlarının etleri çok sağlıklıdır. Tabii bu hayvanlar kesinlikle suni yemle beslenmeyecek ve özgür dolaşan hayvanlar olacak.

Kesimleri de biz de kan akıtarak oluyor biliyorsunuz. Bu fark da son derece önemlidir, ama nedense hiçbir kitap ya da diyet listesinde dile getirilmiyor.

İkinci konu ülkemize ithal edilen etler. Bunlar canlı olarak mı geliyor yoksa kesilmiş olarak mı? Öncelikle bu konu çok önemli! Ayrıca kapalı çiftliklerde suni yemle mi besleniyor yoksa özgür dolaşan hayvanlar mı? Sağlıklı et olup olmadıkları bu soruların cevabında saklı!


Peki, Amerikan diyetleri Amerika’da başarılı olabiliyor mu?


Hayır. Çünkü bir diyet başarılı olmuş olsaydı bu kadar çok diyet ortaya çıkmazdı. Biliyorsunuz Karatay Diyeti kitabında da bu ‘tercüme diyetler’den bahsettim. Bu diyetlere Yo-Yo diyet deniyor. Aç kalan herkes bir miktar kilo verir.

Kalori hesabı yapınca ilk başta her şey düzene girmiş gibi görünür. Ama uygulamalar ve sonuçlarından sonra kalori hesabının da tehlikeli olduğu bilimsel olarak gösterildi.

Artık kalori hesabı yapılmıyor
.

Aç kalarak veya düşük kalorili bir diyeti uyguladığınızda kilo veriliyor fakat beyinde ‘vücut kıtlık içinde’ algılaması oluşuyor ve beyin metabolizmayı yavaşlatıyor. Bir miktar kilo verilse bile normal yemek alışkanlıklarına geçer geçmez, beyinden hemen ‘vücut tekrar kıtlığa girebilir diye’ depolama mesajı geliyor.

Ayrıca, insanlarımız da doğal olarak ‘hep aç mı dolaşacağım diye’ bıkıyorlar. Ancak bu mesaj da beyinden geliyor tabii. Yani beyinden ‘yiyin depolayın bir sonraki kıtlık için hazır olsun vücudunuz’ diye uyarı geliyor.

İşte yemeklere saldırıp, sürekli yemek yeme duygusu da böyle gelişiyor. Çünkü beyin, tüm vücudu idare ediyor. Beyinden tüm mesajları gönderen iseKaratay Diyetikitabında ayrıntılı olarak anlattığım ‘leptin hormonu’dur. Bütün açlık veya tokluk duygularımızı leptin hormonu yönetir. Orkestra şefi gibi bütün vücut hormonlarını idare eder.


‘Karatay Diyeti’ni eksiksiz uygulayan herkes kesinlikle kalıcı kilo verir’ diyebilir misiniz? Bunun garantisini verebilir misiniz?


Bugüne kadar 1500’den fazla hastam bu programı uyguladı ve uygulayanların hastalarımın hepsi çok memnun. Sağlıklarına kavuştular ve gençlik kıyafetlerini giymeye başladılar.

Verdikleri kiloları hiçbir zaman geri almadılar. Mutlular, neşeliler, kafaları dinçleşti ve enerji kazandılar. Binlerce hastanın yaşadığı sonuçlar bize bu diyetin başarısını birebir gösterdi.


Karatay Diyeti’ni nasıl uygulayacağız?


Bu diyeti ülkemizde yetişen kendi yiyeceklerimizle uyguluyoruz. Biz bir Akdeniz ülkesiyiz. Akdeniz ikliminde yetişen yiyecekler en sağlıklı gıdalardır.
Fakat bu gıdaları biz kendimiz bazı pişirme usulleri ve kullandığımız tehlikeli yağlar ile zararlı hale sokabiliyoruz.

Kilo alma sebebi de işte bu uygulamalar ve tehlikeli yağlar.Karatay Diyetikitabında da anlattığımız gibi, öncelikle sağlıklı yağlar ile sağlıksız olanları birbirinden ayırmak gerekiyor.

“Yağ yenilince vücutta yağ oluşur”
düşüncesi tamamen yanlıştır. Sağlıklı yağlar kilo aldırmaz, kilo verdirir. Çünkü kilo aldıran yağlar değil, karbonhidratlardır.
Bu tüm dünyada kabul ediliyor ama ilaç firmaları ve gıda endüstrisi tarafından dile getirilmesi engelleniyor.

Çünkü tüm gıda firmaları yağsız yiyecek üretmek üzere yatırımlarının yapmış durumda. Tabii insanların sağlığı gün geçtikçe bozulduğu için ilaç firmaları da büyük rant elde ediyor.

Tıp fakültesi ikinci sınıfında biyoloji dersinde yağ yenildiğinde vücuda yağ olarak girmeyeceği öğretilir. Yani biyoloji konusunu biraz bilen biri, bu konuyu bilir. Yumurta yediğimiz zaman vücuda yumurta olarak girmez işte bu sebeple yumurta kolesterole neden olmaz. Tavuk yediğimiz zaman tavuk mu oluyoruz?

Ki yumurta yediğimiz zaman kolesterolümüz yükselsin? Balık yerken vücuda balık olarak mı giriyor? Bunlar yenildiği zaman bağırsaktan kırılır, yıkılır emiler ve kan dolaşımı ile karaciğere gelir. Karaciğer, bütün vücudun ihtiyacına göre yağını da, proteinini de, şekerini de üretir.

Karatay Diyeti zor bir şey değil. Beslenme konusunda doğru bildiğimiz yanlışları düzeltip, fizik hareketimizi biraz artırıp, leptin hormonunun gündüz ve gece salgılanmasını sağlayabilirsek, birikmiş yağlar yıkılarak gider zaten…


Malumunuz halkımız biraz sabırsız. Özellikle diyette çok çabuk sonuç almak istiyor. Karatay Diyeti kitabını alıp uygulamaya başlayacaklar ya da bir hastalığı varsa size gelip uygulamaya başlayacaklar bu diyeti nasıl uygulayacak, hayatlarında neler değişecek, ne kadar zamanda sonuç alabilecekler? Tabii kişiye göre mutlaka değişecektir ama ortalama bir süre verebilir misiniz?


Tek bedeni herkese giydiremiyoruz. Herkes kendine özeldir. Yaşam biçimi, yaş durumu, doğurganlık çağında olup olmaması, hamile olup olmaması, sporcu olup olmaması, sedanter (hareketsiz) olup olmaması, menopozda olup olmaması ve kullandığı ilaçlar kilo verme sürecini etkiler.

Karatay Diyeti’nin amacı, sağlıklı beslenme ve yaşam biçimini yerleştirmektir. Alışkanlıklarımızı sağlıklı yönde değiştirmektir. Alışkanlıklar kolay kolay değişmediği için bu diyette birden bire kilo verilmez.
Çünkü maalesef yıllarca vücutta birikmiş yağlar kızgın tavadaymış gibi erimez. Metabolizmanın terse dönmesi gerekiyor.

Karatay Diyeti ile önce vücudun kilo alması yani yağların birikmesi önleniyor. Daha sonra bir durağanlık devresi oluyor. Ondan sonra da birikmiş olan yağlar yıkılarak kalıcı olarak kilo veriliyor. Bu diyeti uygulamaya başladıktan sonra yediklerimiz bizi acıktırmıyorsa işte bu iyileşmenin ilk belirtisidir. İlk haftalardan itibaren bu iyileşme başladı ise doğru yoldayız demektir.

İlk hafta hemen herkes farkı hissediyor. Daha sonra ortalama altı aya kadar sonuç alınabiliyor. Ancak önemli hastalığı olanlarda iki seneye kadar süren takipler de var. Bu sebeple sabretmek gerekiyor.

Gençlerde çok hızlı sonuç alınabildiği gibi 60 yaş üstü menopozdaki hanımlarda daha yavaş yol alınıyor. Günde 5 km yol yürüyen çok hızlı hedefe ulaşabildiği gibi, günde 20 dakika yürüyen daha yavaş ilerliyor.

Karatay Diyeti’ni uygularken yediğiniz her şey doğal ve mevsimsel olacak. Katkı maddesi içeren ve işlenmiş hiçbir şey yenmeyecek. Yemek yenilen zamanlara dikkat edilecek. En önemli nokta, akşam sekizden sonra hiçbir şey yememek, bol su içmek ve hareket etmek… Hareket çok önemli, bunun için herkesin bahane ortaya koymadan vakit ayırması gerekiyor.

Ben özellikle büyük iş adamlarımız, banka veya şirket müdürleri ya da memurlarımız geldiğinde öğle tatilinde, dışarı çıkıp 15-20 dakika yürümelerini öneriyorum. Başlangıçta bu bile yeterli.

Yatmadan önce yaşadığınız binanın etrafında birkaç tur atabilir veya çocuğunuz varsa hiç evden çıkamıyorsanız, eşinizi alın müziği açın, bir saat dans edin… Kol bastı mı yaparsınız, vals mi yaparsınız, rock’n roll mu yaparsınız tercih size kalmış.