Kadınlar Kulübü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kadınlar Kulübü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kadınlar Şiddete "Dur" Demeli!

Kadınlar Şiddete "Dur" Demeli!

Eşleri veya sevgilileri tarafından şiddete maruz kalan kadınlar hemen her gün haberlere konu oluyor. Buna rağmen halen çoğu kadın kendilerine atılan bir tokadı şiddet olarak algılamıyor!

Kadına yönelik şiddetin algılanmasında üç yıl önce başlattıkları çalışmalarda önemli sonuçlar aldıklarını ve farkındalık yarattıklarını ifade eden Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Klinik Şefi ve Başhekim Yardımcısı Doç Dr. Nesrin Dilbaz, "Şiddetin ortaya çıktığı durumda, bizim bundan haberdar olmamız için, şiddet mağdurunun şikayetçi olması, dillendirmesi gerekiyor" dedi.

Koruyucu ruh sağlığı hizmetlerinin çok önemli olduğunu belirten Doç. Dr. Nesrin Dilbaz, hem ruhsal hastalıkların gelişimi açısından hem de özellikle anksiyete ve depresyon gibi hastalıklarda, buna eşlik eden davranış bozuklukları gibi hastalıklarda şiddet olgusunun ortaya çıktığını kaydetti.

Tokat Şiddet Olarak Algılanmıyor!

3 yıl önce yaptıkları çalışmalarda, psikiyatri kliniğine başvuran kadınlara "eşlerinden şiddet görüp görmediğini" sorduklarında bir tokadın şiddet olarak algılanmadığını ve henüz bunun farkındalığının olmadığını gördüklerini anlatan Dilbaz, şimdi durumun daha iyi olduğunu ve fakındalığının yüzde 30'lardan yüze 55'ler çıktığını söyledi.

Bu farkındalık oranının önemli olduğunu ifade eden Dilbaz, "Şiddetin ortaya çıktığı durumda, bizim bundan haberdar olmamız için, şiddet mağdurunun şikayetçi olması gerekiyor. Dillendirmesi gerekiyor en azından. Yapılan önlemler var, doğru, ama bence bir nokta atlanıyor, o da şu; biz hep şiddete uğrayan kişiyle ilgili konuşuyoruz, ama şiddet davranışı gösteren kişinin ruhsal durumunu hep göz ardı ediyoruz" dedi. Şiddet davranışının, genetik yolla ve öğrenmeyle olduğunu belirten Dilbaz, şiddet davranışının alkol ve madde bağımlısı olanlarda daha fazla görüldüğünü kaydetti.

Şiddet Uygulayanlar Tespit Edilmeli

Yapılacak çalışmaların sadece mağdura yönelik değil, şiddet davranışını gösteren kişinin öfkesini kontrol edebilmesine yönelik de olması gerektiğini belirten Doç. Dr. Nesrin Dilbaz, "Şimdi yapacağımız çalışamalar 25 yıl sonra ancak bence ürününü verecek. 25 yıl sonra çıkacak sorunu, şimdiden şiddet gösteren insanları doğru saptayarak, doğru belirleyip doğru önlemlerini alabilirsek doğru bir noktaya ulaşabiliriz" şeklinde konuştu.

Şiddetin, insanın doğasında mevcut bastırılmış bir davranış biçimi olduğunu ifade eden Dilbaz, şiddet türleri hakkında şu bilgiyi aktardı:

"İntihar, bedene zarar verici uygulamalar veya madde kullanımına zorlama; kendine dönük şiddettir. Kadına, çocuğa, yaşlıya, arkadaşa yönelik şiddet, flört şiddeti, aile içi şiddet; kişiler arası şiddettir. Sevgi göstermeme, aşağılama, devamlı eleştirme, kıskançlık, reddetme, yalnızken ya da başkalarının yanında küçümseme, alay etme ya da yaşamın keyfi olarak kısıtlanmasına yönelik emirler, korkutma, sevdiği bir faaliyetten alıkoyma gibi davranışlar; duygusal ve sözel şiddettir. Fiziksel şiddet ise, kişinin güç uygulayarak karşısındakini denetimi altına almasıdır. Dövme, tokatlama, ateşli ya da delici silahla yaralama, yakma bunlar arasında sayılabilir. Kadının rızası olmadan cinsel ilişkiye zorlanması; cinsel şiddet, kadının maddi varlığını onun rızası olmadan kullanma ise ekonomik şiddet kapsamına girer.

Ayrıca terör, politik şiddet, iktidara karşı şiddet; organize şiddet olara tanımlanır.  İntihar, saldırganlık, cinsel sapma, doğaüstü güçler, hoşgörüsüzlük, küfür, saygısızlık etmek gibi davranışlar medyatik etkinliklerle yaşamın doğal bir parçası olarak kabul edilebilmektedir. Bu da medya şiddetidir. Diğer şiddet şekilleri ise şöyle sıralanabilir; kan davası, sokak şiddeti, insan ve organ ticareti, okulda ve spor olaylarında şiddet."

Şiddete Başvuran Kişilerin Genel Özellikleri

Dilbaz, şiddete başvuran kişilerin genel özellikleri hakkında şunları aktardı:
"Kıskançlık ve yoğun kaybetme korkusu. Başkalarının davranışlarını kontrol etme isteği. İstekleri yerine gelmediğinde aşırı tepki. Kendi ihtiyaçları, duyguları ve isteklerinin daha önemli olduğuna inanma. Gerçekçi olmayan beklentiler. Aşırı alınganlık. Düşük benlik saygısı (dışarıya karşı aşırı güvenli bir görünüm verebilirler, hatta buna kendileri de inanabilirler, ama gerçekte olumsuz benlik algısına sahiptirler). Sorunları için başkalarını suçlama eğilimi. Ani duygu değişimleri, davranışlarının başkaları, özellikle şiddet uyguladıkları kişiler, üzerindeki olumsuz etkilerini görmezden gelme ve kabul etmeme. Aile kurumu içindeki veya toplumdaki cinsiyet ayırımcılığı kalıplarından yararlanma. Şiddeti arttırabilecek diğer etkenlerden birine sahip olma; Alkol veya madde bağımlılığı, ruhsal rahatsızlıklar gibi."
Ütü Alışkanlığı Nereden Gelmektedir

Ütü Alışkanlığı Nereden Gelmektedir

Adem ve Havva'nın çıplak bedenlerini süslemek istedikleri Cennet bahçesinden, Paris ve Milano'nun podyumlarına, kadınlar ve erkekler çok eskilerden beri nasıl göründüklerinin hep bilincinde olmuşlardır. 

Günümüzde giyim, benlik ve kişiliğin dışavurumu, bireysellik ve kimliğin uzantısı haline gelmiştir. Ve tarihin bir yerlerinde insan, üzerine kuşandığı giysileri yumuşatmak gibi bir gereksinime yanıt verme çabasıyla ütünün ilk temellerini atmıştır.

Ütünün ya da presin ilk izleri, ilkel insanın yeryüzüne adım attığı çağa uzanıyor. Ancak teknoloji, aşama aşama, zamanın çehresini değiştirdi. Eski iskandinav kadınların mezarlarında, kumaşları düzeltme aracı olarak cam toplar ve biçimlendirilmiş taşlar bulunmuştur. Çinlilere ait eski kayıtlar ise, onların bu iş için seçtigi aracın evde yanan kömürle ısıtılan ve tahta ya da fildişi bir sapla bastırılan pirinç ya da bronz bir tava olduğunu gösteriyor.

Geleneksel pres yaklaşımından ütülemeye ilk geçiş i.Ö. 4. yüzyıl kadar erken bir tarihteYunanlıların kıvrımlı ütüyü icat etmesiyle gerçekleşti. Ocak karıştırma demirine benzeyen ve ısıtılarak kullanılan bu araç daha sonra, karmaşık yüzey ve kıvrımlardaki kırışıklıkları gidermek için kullanılınca, 16. yüzyıl boyunca,  Avrupa'da moda oldu. Ancak Avrupalılar, ısıtılan tavaya benzer bir yaklaşımı, 13. yüzyılda, kendilerine ait kömürlü sıcak kutu biçiminde ortaya koydular. Bu kez kutu, ateşi yanık tutmak için kullanılan bir baca ya da yanma desteği dışında bütünüyle kapatılmıştı. Ne yazık ki bu kutuların oksijen deliğinden kurum dökülmesi gibi bir kusurları vardı ki bu da temiz çamaşırları ütüleme amacını bozguna uğratıyordu.

Orijinali "iron" olan "ütü" sözcüğünün, kökeninde yer alan anlamın belirginlik kazanması fazla zaman almadı. Demir parçasından yapılan ve harici olarak ısıtılabilen bir presleme aracı icat edildi. isteğe bağlı bir araç olan bu ilk ütü neyse ki zamanla değişim ve gelişim gösterdi. icat edilen ilk ütü, tahmin edebileceğiniz gibi, son derece ağırdı ve kumaşı düzelten güç ağırlık ve sıcaklığın birleşiminden oluşuyordu. Zamanla ütünün sapı tahtadan yapılmaya, parmakları korumak için ısı deflektörleri kullanılmaya ve ısı transferini en aza indirmek için çıkarılabilir saplar üretilmeye başladı.  Ancak büyük devrim 17 yaşındaki Mary Webber ütüyü sarmak için plasterler kullanarak hem ısı sağlamayı hem de parmakları ve tahta sapı korumayı başarınca gerçekleşti.

Çok geçmeden kömür gazı (doğal gaz), beyaz gaz (bir tür benzin) ve alkolle işlev gören, kendi kendine ısınan ütüler icat edildi. Ve son olarak da elektrikli buharsız ütüyü buharlı ütü izledi.

Günümüzde ütü, yıkama ve temizleme işlemlerinde, kendine ait önemli yeri korumaktadır. Zaman içinde, teknolojinin getirdiği kolaylıklarla, ütüleme işleminin zorlukları giderilmiştir. Bunun sonucu ise daha zarif kumaşları kullanabilme olanağı ve çok daha canlı bir görünüm olmuştur. Diğer bir deyişle, düzgün kişiliğin gerçek bir yansıması...