Anne ve Çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Anne ve Çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ANNE SÜTÜNÜN FAYDALARI

ANNE SÜTÜNÜN FAYDALARI



Bebek beslenmesinin esası, anne sütünden gelmektedir. Doğadaki bütün canlılarda olduğu gibi, insanda da anne sütü, yavrusu için en değerli besin kaynağıdır. Anne sütünün çoğalması için, süt, yoğurt, peynir, bolca yeşil sebze ve meyve tüketilmesi gereklidir.
Anne Sütü ve Bebek Gelişimi;
•Anne sütü, ilk 5 ay bebeğin besin ihtiyaçlarını tek başına karşılamaya yeterlidir. İlk 5 ay, anne sütü dışında hiç bir gıdaya gerek yoktur.
•Anne sütünde, bebeğin gelişmesini sağlayacak tüm besin grubları, karbonhidratlar, vitaminler ve minerallar bulunur.
•Anne sütü, mükemmel bir besin içeriğine sahibtir.
• Anne sütü, bebeği mikrop ve virüslerden koruma özelliği taşır.
•Anne sütü, bebek tarafından kolay ve çabucak hazmedilir.
•Anne sütü, bedavadır. Özel bir hazırlık gerektirmeden, her zaman temiz, taze ve ideal sıcaklıktadır.
•Emzirme, bebek ve anne arasında psikolojik bağ oluşturur.
•Emziren anne kısa sürede, eski ideal kilosuna tekrar döner.
•Emzirme, bebeğin çene diş sağlığı için, çok yararlıdır. Bebeğin, çabuk konuşmasında etkisi çok büyüktür.
Anne sütü, bebeğe faydalı olduğu kadar, anneyede bir o kadar faydalıdır. Emzirme döneminde, annenin, doğumdan önceki kilolarına dönmesinde ve eski formuna kavuşmasında, büyük rol oynar. Yumurtalık ve göğüs kanseri riskini azaltırken, kemiklerin güçlenmesini hızlandırır ve doğum sonrası oluşan, göğüs sarkmalarını engeller.
 Çocuklarda beslenme bozukluğu

Çocuklarda beslenme bozukluğu

Çocuklarda beslenme bozukluğu

Bağışıklık mikroorganizmalara (virüs bakteri vb.) karşı vücudun direncini ifade eder. Bağışıklık sistemi karmaşık yollar izleyen ve mikrobesinlerin kullanıldığı kimyasal etkileşimlerle çalışmaktadır.

Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF) Başkanı Dr. Hasan Eraydın beslenme bozukluklarının çocukların bağışıklık sistemini nasıl etkilediğini anlattı.

Aktif ve pasif olmak üzere iki tipi vardır:

Aktif bağışıklık: Hastalığın geçirilmesi ile oluşur ( kabakulak geçiren kişinin bağışıklanması gibi.)

Pasif bağışıklık: Aşılama ile (ölü mikrop veya gücü azaltılmış mikropla) vücuda bağışıklanma meydana gelir. Dünyamızda sağlık için en temel iki öğe temiz su ve aşıdır. Bu ikisinin yanında direncimizin yeterli olabilmesi için dengeli ve yeterli beslenmemiz, sanitasyonumuzu optimum düzeye getirmemiz gereklidir.

“Bağışıklık doğumla başlar”

Bağışıklık bebeğin doğumu ile başlayan sürecin başlangıcıdır. Dış ortamla karşılaşan bebek için en önemli koruyucu elbette ki anne sütüdür. Hatta ilk 3 – 4 günde salgılanan ve ağız olarak adlandırılan sarımsı, kıvamlı süt bebeğin ilk doğal aşısı olarak kabul edilmekte ve mutlaka çocuğun emmesi istenmektedir.

İçerdiği besleyici ve koruyucu maddelerden dolayı anne sütü alan bebekler alerji, bronşit, bronşioilit, menenjit, kulak hastalıkları, kusma, ishale karşı koruma şemsiyesi altına girmiş olurlar.

Ayrıca sindirimi kolay olduğu için gaz, kabızlık, karın ağrısı, rahatsızlıkları en aza iner. Salınımı ve içeriği bebek ay yaşına göre değişik formülasyondadır. Örneğin erken doğanlar için içerik daha farklıdır.

Bebek anne ilişkisi ile ruhsal rahatlıkla bağışıklıkta psikolojik rol oynar. Bütün bu nedenlerden dolayı ilk 6 ay anne sütü ve mümkünse 2 yıl emzirme Dünya Sağlık Örgütü tarafından önerilmektedir.

“Beslenme bozukluğu bağışıklık sistemini olumsuz etkiler”

Beslenme, yiyeceklerin çeşitliliği bağışıklık sistemini doğrudan etkilenmektedir. Bazı besinlerin sınırda yetersizlikleri dahi bu sistemi olumsuz etkilemektedir. Bu besin ögeleri

Vitaminler-madenler-elementler-proteinler ve yapıtaşları aminoasitler vb. beslenme bozuklukları bağışıklık sisteminin çalışmasını baskılar ve hastalık sıklığında artışa neden olur. Hastalıklarla ortaya çıkan iştahsızlık, ishaller emilim bozuklukları, sıvı yetersizliği de sistemi olumsuz etkileyen kısır döngüye neden olmaktadır.

Ortaya çıkan sorunları şöyle özetlemek mümkün:
- Besin alımı azalır
- Besin emilimi azalır
- Besin ögeleri kaybolur
- Besin ihtiyacı artar ve bütün bunlar enfeksiyonun şiddetini ve süresini etkiler. Mikro besinler bağışık sistemi üzerinde önemli role sahiptirler.

Örneğin bakır-çinko-selenyum-magnezyum-c vitamini-e vitamini-antioksidanların (vücudun pas gidericileri olarak da bilinirler) eksikleri kendine özgü bazı hastalıkları ortaya çıkarırlar. Erişkinler günde ortalama 45 gr protein almalıdırlar, yetersizliklerinde hastalık eğilimi artar.

Sadece meyve, sebze ve tahıllı ürünlerle beslenmek vücudun korunmasında yetersizliklere neden olmaktadır. Sağlıklı iken vücudun ihtiyaçlarını ilaçlarla değil de doğal besinlerle karşılamak önerilmektedir.

Ailede yemek kültürü çocuklar için çok önemli!

Çocukluk yaş gruplarında kendine özgü bazı özellikler vardır. Anne sütü dışında ek besinlere geçildiğinde ve ileri yaşlarda ailenin dikkat etmesi gereken önemli noktalar vardır. Örneğin abur cubur tabir edilen gofret, çikolata, şekerlemeler, hızlı şeker içerdikleri için sürekli atıştırma hissi uyandırırlar.

Paketlenmiş mısır gevrekleri aslında 70 kiloluk bir erişkin için hazırlanmıştır bunu 15-20 kiloluk bir çocuğun tüketmesi katlarca vücuda zararlı atılamayan kalıcı mikro maddelerin birikimine ve ilerleyen yaşlarda çeşitli hastalıkların temelinin atılmasına neden olurlar.

Ailede yemek kültürü oturtulabilmeli, aile fertlerinin hepsi aynı anda sofrada bulunabilmelidir. Özellikle çocuklarımıza en önemli öğünün sabah kahvaltısı olduğunu aşılamalıyız. Okulda yanlarına meyve gibi doğal yiyecekler konabilir. Brokoli, kivi, enginar, domates evde yapılmış yoğurt, havuç gibi antioksidan ve vitamin içeriği yüksek doğal besinleri öncelikli tercihlerimiz arasına almalıyız.

Okullarda yönetimler hazır işlenmiş – hızlı tüketilebilen yiyecekler yerine kantinlerde doğal yiyeceklere geçmelidirler. Aileler dış tüketim yerine ev yemeklerini tercih etmelidirler. Her gıdayı mevsiminde tüketmeli mevsim dışındaki üretimlere rağbet edilmemelidir.

Alışveriş merkezlerine gitmeden önce evde yemek faslı halledilmelidir. Unutulmamalıdır ki ‘Önce insan, Önce sağlık’ hedefimiz olmalıdır. Büyük hedeflerimizi küçük zaaflarımıza yenik düşürmeyelim.
 
Sütünüz artarken kilonuz Azalsin..
Obezite ve metabolizma uzmanı Dr. Ayça Kaya, annelere sütlerini artırırken, kilo vermelerine de yardımcı olacak 10 ipucu veriyor.

Birçok kadının en güzel rüyasıdır bir çocuk sahibi olabilmek. Ancak hamilelik ve süt verme dönemi ise bazen kilo alma açısından bir karabasana dönüşebilir. İlk hamile kalındığında çevreden, sen iki canlısın iki kişilik ye gibi telkinler, doğumdan sonra süt artırma kaygısına dönüşür ve süt artsın diye lohusa şerbetleri ve yüksek kalorili tatlılar yenilerek çok fazla kilo alımı ortaya çıkabilir. Obezite ve metabolizma uzmanı Dr. Ayça Kaya, annelere sütlerini artırırken, kilo vermelerine de yardımcı olacak 10 ipucu veriyor.

Eğer hamile kalmayı planlıyorsanız veya lohusalık döneminde iseniz işte size kilo almadan süt artırmanın yolları:

1) Gebelikten sonra otoimmun tiroid hastalıklarının ortaya çıkmasında bir artış olur. Eğer lohusalık depresyonunuz var ise ve kilo artışı yaşıyorsanız bu açıdan öncelikle bir iç hastalıkları uzmanına muayene olmanızda fayda var. Hem tiroid, hem şeker hem de genel metabolizmanızın değerlendirilmesi iyi olur.

2) Toplumda şekerli yiyeceklerin ve içeceklerin anne sütünü artırdığı ile ilgili yanlış bir inanış vardır. Bu tür yiyecekler sütü artırmaz. O nedenle loğusa şerbetleri, hazır meyve suları, şeker eklenerek yapılmış kompostolar, helvalar, tatlılar ve çikolatalardan uzak durun.

3) Sütü artıran en önemli madde sudur. Ne kadar çok su içerseniz o kadar çok sütünüz olur. Özellikle her yemekte 2 bardak su için. Yediğiniz her meyveden sonra su için. Ortalama 10-12 bardak su içmeye özen gösterin.

4) Su oranı yüksek olan sebzeler ve meyveler çok süt yapar. Her yemeğinizin yanında bolca yeşil salata yiyin. O nedenle salatayı baş tacı yapın. Ancak içine yağ, mayonez ve salata sosu koymayın. Nar ekşisi, limon, sirke ve 1 tatlı kaşığını geçmeyecek şekilde yağ ekleyebilirsiniz. Su oranı yüksek olan ıspanak, pazı, kara lahana, yeşil fasulye gibi sebze yemeklerine sofranızda daha çok yer açın. Bu sebzeleri pişirirken kıymalı veya yumurtalı olarak hazırlamak besin kalitesini yükseltir. Ama eğer kıymalı yemek sevmiyorsanız yanında ayrıca köfte olarak hazırlayabilirsiniz.

5) Taze sıkılmış meyve suyu, ayran, maden suyu ve şekersiz bitki çaylarını içecek olarak tercih etmekte fayda var.

Bebek bezi hakkında tüm merak ettikleriniz için Molfix'in sizler için hazırladığı önerilere göz atın!
6) Yağlı yiyeceklere karşı dikkatli olun. Kızartmalar, pastane ürünleri, kurabiyeler, kıymadan yapılan etler, cipsler, çerezler, kremalı yiyecekler kalori oranları yüksek yiyeceklerdir. Küçük miktarda yenildiğinde çok fazla kilo yapabilir.

7) Süt veren annenin gece kalkmaları nerede ise bir rutindir. Emzirmek ayrıca enerji ihtiyacını artırır. Ancak geceleri kalktığınızda karnınız zil çalsa bile sakın ağzınıza bir lokma koymayın. Çünkü gece insan vücudu depolamaya daha eğilimlidir. Gece yediğiniz bir lokma gündüz yediğiniz 10 lokmaya bedeldir. Çok acıkırsanız sadece 1 bardak su için ve sabah güzel bir kahvaltı yapacağınızı hayal edin.

8) Emziklilik dönemi kilo vermek için bulunmaz bir fırsattır aslında. Çünkü insan vücudu süt yapmak için bir enerji harcar. Harcanan bu enerji özellikle ilk 2 ayda çok fazladır. Nerede ise günde 2 saatlik spor yapmaya bedeldir. O nedenle doğru yiyecek tercih yapmayı bilirseniz biraz da hareketinizi artırırsanız haftada 1- 1,5 kilo kaybedebilirsiniz.

9) İşte size sütünüzü artıracak, bebeğinizin gazını alacak bir tarif: 1 yemek kaşığı rezene, 1 yemek kaşığı ıhlamur, 1 yemek kaşığı papatya, 1 tatlı kaşığı tane kimyon ve 1 tatlı kaşığı anason. Porselen bir demliğe bu ölçülerde bitkileri koyun ve üzerine 2 fincan kaynar su ekleyin. Demliğinizin üzerine bir havlu ile kapatın. Yemeklerden hemen sonra bu çayı içtiğinizde bebeğinizin gazı daha az olur. Sizin de sütünüz daha bol olur.

10) Tuzlu yiyecekler, her ne kadar su ihtiyacını artırarak su içmeyi teşvik etse de vücuda bazı zararlar verebilir. Turşu, salamura yapılmış yiyecekler, tuzlu çerezler, şarküteri ürünleri, hazır soslar, tuzlu peynirler ve zeytinler gizli tuz oranı yüksek besinlerdir. Bu besinler eğer çok tüketilirse tuz vücuttan atılırken kemikten kalsiyum çekeceği için kemik erimesi yapabilir. Özellikle gebelik ve lohusalıkta kalsiyum ihtiyacı artar. Eğer fazla tuzlu yenirse bu durum kişinin ayrıca kalsiyum ihtiyacını artırarak kemik erimesini tetikleyebilir. O nedenle tuz oranı yüksek besinlerden kaçınmakta fayda var.
Burçlara göre bebeklerin özellikleri

Burçlara göre bebeklerin özellikleri

Burçlara göre bebeklerin özellikleri 
Astrologlar, bebeklerin karakteristik özelliklerinin doğdukları tarihlere göre değişiklik gösterdiğini belirtiyor. Peki hangi burcun bebeğinin nasıl davrandığını ve özelliklerinin ne olduğunu biliyor musunuz?

Koç burcu bebeğinin özellikleri

Diğer bebeklere göre acelecidir. Çabuk konuşup, çabuk yürürler. İnatçı kişiliğini küçüklüğünden itibaren gösterir. Sevgi gösterilerini çok sever. Cömert olduğundan paylaşmakta zorluk çekmez. Kitaplara düşkündür. Hayal gücü kuvvetlidir, sert, pratik ve idealisttir. Ona bütün şefkatinizi ve sevginizi verin, asi karakteriyle baş etmenin tek yolu onu sevgiye boğmaktır.

Boğa burcu bebeğinin özellikleri

İnatçı bir bebek olmasına rağmen onu yetiştirmek zevklidir. Genelde güçlü ve sağlıklıdır. Çabuk kırılıp gücenmez, saldırganlık yapmaz. Kendi kendine oynamayı sever, üzerine varırsanız kavgacı olur, size karşı çıkabilir. Makul açıklamalar yapılmasını bekler. Müziğe karşı yeteneklidir. Okul hayatında başarılı ve düzenlidir. Ev işlerine de yardımcı olur.

İkizler burcu bebeğinin özellikleri

Çok hareketlidir. Yürümeyi ve konuşmayı çabuk öğrenir. Emeklemeye başladığında anne ve babası yorgun düşer. Özgürlüğünün kısıtlanmasından hoşlanmaz. Zekidir, hafızası kuvvetlidir. El becerisi isteyen işlere yatkındır. Taklit yeteneği vardır. Çabuk öğrenir, aynı iş üzerinde devam isteği yoktur. Küçük yaşta yabancı dil eğitimi alması iyi olur.

Yengeç burcu bebeğinin özellikleri

Huyu sıkça değişen bu bebek yemeyi, içmeyi, değişik tatlar almayı, değişik renkler görmeyi sever. Çekingendir ama kucaklanmayı ve sevilmeyi ister. Kendi kendine saatlerce oynar. Ama yalnız kalmamaya ihtiyacı vardır; çünkü pek çok şeyden korkar. Sözel derslerde başarılıdır. Tutumludur, verilen harçlığı biriktirir.

Aslan burcu bebeğinin özellikleri

Kendi kendine bırakıldığında neşeli ve keyifli; bırakılmadığı takdirde ise öfkeli, saldırgan olur. Kendisiyle ilgilenilmesi hoşuna gider, hatta bazen kendini bir kral zannedip etrafında uşak gibi dolanılmasını ister. Çabuk öğrenir, zekidir. Sempatik ve sevimliliğiyle insanların ilgisini hemen çeker. Para konusunda cömerttir. Verdiğiniz emirleri genelde reddeder.

Başak burcu bebeğinin özellikleri

Huzurlu ve sakin bir bebektir ama acelecidir de. Yabancıların yanında ağırbaşlı ve sakindir. Aile içinde ise fişek gibidir. Söyleneni yapar, problem çıkarmaz. Okulda başarılıdır. Arkadaş canlısı ve güvenilirdir. Sanatsal çalışmalar küçük yaşlarda onu çeker. Araştırmayı sever. Kendisine gösterilen ilgiden şımarmaz.

Terazi burcu bebeğinin özellikleri

İyi kalpli ve adildir. Kararsızdır, yanlış karar vermekten korkar. Huzur ve sessizlik ister. Çok sevimli olması, genelde şımartılmasını sağlar. Şımarık olduğu içinde okulda ve arkadaşlarının yanında denge kurmakta zorlanabilir. Zeki ve mantıklıdır. Tartışmayı sever. Temiz ve düzenlidir. Sanat yeteneği vardır.

Akrep burcu bebeğinin özellikleri

Savaşmayı sever. İstediği olmadığı zaman çabuk öfkelenir. Ona patronun kim olduğunu şefkatle şımartmadan göstermek gerek. Sevdiklerine ve arkadaşlarına bağlıdır. Hoşlanmadığı insanlara ise soğuk davranır. Çok kolay kavrayan zekâsı vardır. Mesleği ne olursa olsun başarılı olur. Enerjisini sarf etmesi için ona ortam hazırlayın. Azarlamalar ve bazı şakalar onda olumsuz etki yapabilir.

Yay burcu bebeğinin özellikleri

Neşeli, sevecen ve arkadaş canlısıdır. Yalnızlığa dayanamaz. Dürüsttür. Rahat hareket etmeyi ve bağımsız olmayı sever. Çok meraklıdır, her şeyi bilmek ister. Kendisine güven duyulduğunda yanıltmaz, her işin üstesinden gelir. Onurlandırılmayı çok sever.

Oğlak burcu bebeğinin özellikleri

İnatçı, azimli ve ısrarlı yapısı ile bıktırabilir. İstediğini mutlaka elde eder. Kendisine bir düzen oluşturmaya oyuncaklarından başlar ve o düzeni bozmaz. Dışarıda gezmek yerine evde vakit geçirmeyi ve anne ve babasının dizinin dibinde oturmayı tercih eder. Derslerinde sorumluluk sahibidir. Başarısını göstermek için yaygara koparmaz, hatta başarılarını başkalarından duyabilirsiniz.

Kova burcu bebeğinin özellikleri

İnatçı ve bağımsız bir çocuktur. Bir an bile yerinde duramaz. Kısıtlanmaktan nefret eder. Mantığına uymayan her şeyi tartışmak ister. Okulu sevmese bile arkadaşları sayesinde alışır. Konuşmak ve arkadaşlık yapmak onun için zevkli bir uğraştır. Ona dikkatini toplamayı, uyumluluğu ve kendini bir konuya verebilmeyi öğretmek gerekir.

Balık burcu bebeğinin özellikleri

İstediğini yaptırmayı çok iyi bilirler. Bunu tatlı sözler ve gülücüklerle yapar. Yetenekleri konusunda teşvik edilmediği zaman kendini çok kötü hisseder. Ona güven verin ki kendini keşfetsin. Hassas ve duygusal olduğu için sert davranışlarınız kırılmasına ve gözyaşı dökmesine neden olabilir. Çok sempatik ve zekidir. Çok yalan söylemez, onun sadece hayal gücü çok kuvvetlidir.
Menopoz Süreci Nasıl İlerler?

Menopoz Süreci Nasıl İlerler?

Kadın yaşamının kaçınılmaz bir parçası olan menopoz kelime anlamı olarak adet görmenin sonlanması olsa da kadının bu dönemde yaşadıkları ve hissettikleri bununla sınırlı değil.

Menopoz’un bir hastalık olmadığına dikkat çeken Bayındır Hastanesi Söğütözü Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Ömer Çobanoğlu, her kadın bu süreci hayatının kaçınılmaz bir parçası olarak yaşamak zorunda dedi.

Doç. Dr. Ömer Çobanoğlu'nun verdiği bilgilere göre, menopoz üç evrede gelişir. Premenopoz; menopoza girilmeden önceki yaklaşık 3 - 5 yıl boyunca adetlerin önce sıklaşması daha sonra aralarının açılması gibi düzensizliklerin yaşandığı dönemdir. Perimenopoz, genellikle menopoz semptomlarıyla birlikte, son adet döneminizden yaklaşık bir yıl önce başlar ve bir yıl sonra sona erer. Postmenopoz ise menopoza girilmesini takiben östrojen düzeylerinin düşmesiyle beraber ortaya çıkan adetlerin kesilmesini takip eden dönemdir.
Menopozla birlikte tüm vücutta hormonal bir fırtına yaşanır ve kadın hormon metabolizması alt üst olur. Esas kadınlık hormonu olan östrojen azalır ve östrojenin azalması ile birlikte tüm organlar bu durumdan olumsuz etkilenir. Östrojen hormonu sadece doğurganlığınızı ve üremenizi düzenlemekle kalmayıp, aynı zamanda kemikleri sağlamlaştırmakta, damar sertliğine karşı korumakta, cildin esnekliğini muhafaza etmekte, bağışıklık sistemini güçlendirmekte ve genel sıhhati artırır. Menopoz; kadını kalp hastalıkları, hiperkolesterolemi, hipertansiyon, osteoporoz gibi hastalıklardan koruyan östrojen kalkanının sonu olarak da tarif edilir.

Menopozdan Nasıl Etkileniriz?

Sıcak basmaları: Özellikle cildinizde ani ve rahatsız edici bir sıcaklık hissedebilirsiniz; yüzünüz kızarabilir, terleme ve çarpıntınız olabilir. Gece boyunca sıcak basmasının sık görülmesi aynı zamanda uykunuzun bölünmesine neden olur.Odanın sıcak olması, stres, sıcak içecekler, özellikle kahve, alkol, baharatlı gıdalar gibi sebepler sıcak basmasını tetikleyebilir. Bunlardan kaçınarak sıcak basması sayısını azaltmanız mümkündür. Düzenli fiziksel egzersiz ve stresi azaltıcı gevşeme egzersizleri de daha iyi uyumanıza yardımcı olur.

Vajinal kuruluk: Östrojenlerin fonksiyonlarından biri de cinsel organın olgunlaşmasını, kanla beslenmesini ve işlevlerini sürdürmesini normal olarak sağlar. Premenopoz sırasında östrojen seviyesinde görülen azalma özellikle vajinanın iç tabakasını incelmekte ve kurumaktadır. Vajina kızarabilmekte, tahriş olabilmekte, kaşıntı gelişebilmekte ve dokular daha kolay hasar görebilmektedir. Buna bağlı olarak cinsel ilişki güç ve hatta imkansız hale gelir. Östrojen eksikliği aynı zamanda vajinada bakteri ve virüslerin üremesine neden olup buna bağlı enfeksiyonları geliştirir.

İdrar yakınmaları: İdrar yakınmaları menopoz sonrası dönemde en sık görülen sorunlardan biridir. 45 ile 60 arasında kadınların yaklaşık yüzde 40’ı sık idrara gitme, tuvalete zor yetişme, tam boşaltamama ve idrarını tutama gibi problemlerden şikayetçidir.

Cilt ve saç sorunları: Östrojen eksikliği, cildinizdeki esneklik ve sağlamlıktan sorumlu olan lifler olan kollajen ve elastinin azalmasına yol açar. Cildiniz kurur, kaşınır ve ışığa karşı duyarlılığı da artar. Menopozda saçlar da incelir ve parlaklıklarını yitirir, kasıklardaki ve koltuk altındaki kıllar azalır. Hormon tedavisi ile cildiniz ve saçınız bu olumsuzluklardan en az şekilde etkilenir. Östrojenler bağ dokusunu destekleyen kollejenin ve cildin pürüzüz ve esnek olmasını sağlayan elastinin üretimini arttırırlar ve aynı zamanda saçınızın direncini ve esnekliğini artırırlar.

Yine menopoz döneminizde istenmeyen yerlerde kıl çıkması da görülür. Bu dönemde vücudunuz az miktarda erkek seks hormonlarını da üretmeye devam eder ve östrojen eksikliği nedeniyle erkeklik hormonu olan androjenlerin etkisi güçlenebilir. Bu nedenle çenenizde, göğüslerinizde ve bacaklarınızın iç kısımlarında kıllar çıkabilir ve bu duruma hirsutizm adı verilir. Erkek tipi saç dökülmesi de (kelleşme) görülebilir. Doğal östrojenle birlikte bir antiandrojen içeren hormon replasman tedavisi tüm bu durumları engeller.

Osteoporoz (Kemik erimesi): Osteoporoz genellikle kırk yaşından sonra teşhis edilir. Fakat o zamana kadar önemli ölçüde kemik kitlesi kaybı meydana gelir. İlaç tedavisi ile osteoporozu önleyebilir veya kemik erimesini durdurabilirsiniz ancak önceden yitirilmiş olan kemik yeniden oluşamaz. Bu nedenle hastalık başlamadan önlenmesi çok önemlidir.

Uykusuzluk:Menopoz sonrası uykuda geçen sürenizin kısalması, gece uyanmalarınız, uykuya dalışt a sorun yaşamanız östrojen eksikliğinin ortaya çıkardığı şikayetlerdir ve uygun bir hormon replasman tedavisiyle bu şikayetlerde düzelme sağlanır.

Kilo alma: Menopoz sonrası yaşanan en büyük şikayetlerden biri de azalan hormonların etkisiyle yavaşlayan metabolizmanıza bağlı olarak kilo almanızdır.
Menopoz öncesinde genel yağ birikiminiz kalça ve uyluklarda iken, menopoz sonrasında vücutta androjenin daha fazla olması nedeniyle erkek vücut tipine yönelme yani bel ve göbek çevresinde yağlanma eğilimi gözlenir.

Kalça ve uyluklarda birikmiş yağlara ilave olarak, göbek bel çevresindeki yağlanma, bu dönemdeki kadınların kilo artışına ve vücut şeklindeki değişikliği neden olur. Göbek / kalça oranındaki artış, kalp damar hastalıkları açısından da risk faktörü oluşturur.

Yaşam Kalitesini Artırmak Önemli

Her kadının yaşacağı bu dönemi en az zararla, topluma katılarak, aile bireyleriyle çatışmaları en aza indirmek ve beden sağlığını da olabilecek en üst seviyeye çekmek yaşam kalitesinin artırılması açısından önemlidir. Kadınların birçoğu menopozu bir dönemin sonu olarak görür ve kabuğuna çekilir. Menopoz kabuğa çekilme zamanı değil aksine yılların verdiği tecrübe ile hayatın her alanında aktif ve etkin olmanın zamanıdır.

Menopozun ortaya çıktığı yaş, kadında sıklıkla önemli bazı sosyal değişikliklerin de ortaya çıktığı bir zamana denk gelir. Çocukların büyüyerek evden ayrılması, kadının veya eşinin emekli olması, yaşla görülme sıklığı artan çeşitli hastalıkların ilk belirtilerinin ortaya çıkması, anne veya baba da yaşlılığa bağlı ortaya çıkan çeşitli durumlar nedeniyle kadının zamanın önemli bir kısmını onlara ayırmak durumunda olması ve nihayet aile bireylerinden birinin veya bir arkadaşın ölümü gibi olaylar sıklıkla kadının menopoza girdiği zamanlara tesadüf eder.

Menopoz döneminde tedavi bireye göre şekillendirilmelidir. Kişinin sosyo-ekonomik durumu, yaşı, medeni hali, eğitim düzeyi, tedaviyi algılayışı, menopozu yaşama biçimi gibi etkenler tedavi metodunu ve süresini etkiler.

Menopoz tüm sistemleri etkileyen bir durum olduğundan menopozla sadece ilaçla mücadele etmek mümkün değildir. Hayat tarzınızı menopoza göre ayarlamak, kalsiyum alımını artırmak, düzenli egzersiz yapmak, kalp sağlığını korumak önemlidir. Menopozla birlikte görülme sıklığı artan hastalıklara karşı erken teşhis imkanlarını kullanmak gerekir.
Kişisel Tercihler Doğurganlığı Etkiliyor

Kişisel Tercihler Doğurganlığı Etkiliyor

Artan eğitim ve kariyer isteği, ekonomik durum, kontraseptiflerin rahat kullanılabilmesi çocuk doğurma yaşının ötelenmesinde en önemli faktörler... 

Bayındır Hastanesi İçerenköy Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Prof. Dr. Meral Aban'ın verdiği bilgilere göre, çocuk sahibi olmayı ileri yaşlara ertelemek, erkekte semen kalitesinin bozulmasına, kadınlarda ise gebe kalma başarısının düşmesine ve gebeliğin düşükle sonlanma oranlarının artmasına neden oluyor.

Çocuk doğurma yaşını geciktirmede birçok faktör rol oynuyor. Artan eğitim ve kariyer isteği, iş yerinde istenilen konuma yükselme hırsı, ekonomik durum, kontraseptiflerin rahat kullanılabilmesi bunlardan birkaç tanesi. Artmış yaş infertilite için bir risk oluşturmaktadır. Kadın yaşının 35’in üzerine çıkması ile hem gebe kalmak zorlaşmakta hem de erken dönemde gebelik kayıpları artmaktadır. Kromozom anomalisi olan bebek doğurma riski de anne yaşı arttıkça artmaktadır. Örneğin; down sendromu (mongol bebek; 21 no’ lu kromozomun anormal yani 3 tane olması ile oluşan hastalık) riski anne yaşının artması ile artmaktadır. Down sendromundaki bu risk artışı erken dönemde düşük artışına da sebep olmaktadır. Ayrıca kadın yaşının artması ile overler (yumurtalıklar) de yaşlanmakta bu da fertilite potansiyelini azaltmaktadır.

Kadına bağlı infertilitenin sebebi, sosyal ve ruhsal sebepler olabileceği gibi jinekolojik hastalıklar da olabilmektedir. Sıklıkla görülen jinekolojik sebepler; yumurtlama bozuklukları, fallop tüpünün kapalı olması (döllenme için açık olması gerekir), endometriozis, bozulmuş yumurta kalitesi, kromozom anormallikleri, rahim ve rahim ağzının konjenital (doğuştan) oluşmuş anormallikleridir.

Sıklıkla düşüğe sebep olan, kadına ait hastalıklar ise, kromozomal anormallikler, kontrol edilememiş diabet hastalığı, sistemik lupus eritematosus, hipertansiyon, tiroid hastalıkları, rahim ağzı yetmezlikleri, immün sistem bozuklukları ve enfeksiyonlardır.

Strese bağlı infertilite olabileceği gibi yapılan çalışmalarda infertilite tedavisinin de çiftlerde stresi artırarak bir kısır döngü yarattığı tespit edilmiştir. Ayrıca hayat tarzına bağlı olarak da infertilite için risk artmaktadır.  Örneğin cinsel geçişli hastalıklara maruz kalma özellikle sık partner değiştirme bu tür enfeksiyonlar için risk oluşturmaktadır. Ayrıca doğurmayı geciktirmek, aşırı obezite, kafein içeren içecekleri aşırı tüketme ve sigara içmek fertilite potansiyelini olumsuz etkilemektedir.

Sosyal Hayattaki Değişiklikler Üremeyi Zorlaştırıyor

Geleneksel rejimlerde fertilite düzeyleri genelde evlilik yaşı, emzirme süresi ve mortalite düzeyi ile belirlenmektedir. Avrupa ülkelerinde 18.yüzyılda evlilik başına çocuk sayısı ortalama 5-6 iken 20. yüzyılda evlilik yaşının 25 üzerine çıkması ile birlikte çocuk sayısı da 1-2’ ye düşmüştür.

Dünyada kadın mortalite yaşı 50 yaşın üzerine çıkmış, emzirme süreleri son derece kısalmıştır. Birçok ülkede evlilik olmadan cinsel yaşam başlamaktadır. Bu nedenle sosyal yaşam geçmişten günümüze değişiklikler göstermiştir. Sosyal yaşamdaki değişikliklere bağlı olarak çocuk doğurma yaşının ileri yaşlara ertelenmesinin yanında diğer bir sorun da erken yaşta cinsel ilişkiye başlayan genç kızların gebelikten korunma konusunda yeterince aydınlatılmadıkları için bu seferde çocuk yaşta anne olma problemi ortaya çıkmaktadır. Ayrıca çiftler aile planlaması kullanmazlar ve ortalama evlilik başına 5-6 çocuk devam ederse dünya nüfusu her 15 yılda bir 2 kat artacaktır.

Tüm bu bilgilerin ışığı doğrultusunda, evli çiftlerin sağlık ve sosyokültürel düzeyleri uygun olduğu durumda bakabilecekleri kadar çocuk yapmaları ile gelecek neslin yaşam standardının yükselerek devam etmesi sağlanacaktır. Evli olsun olmasın cinsel ilişki yaşayan kişilerin gebelikten korunma ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda bilgilenmeleri istenmeyen gebelikleri önleyeceği için hem anne morbidite (hastalık) ve mortalitesini (ölüm) azaltacak hem de sağlıklı bir neslin devam etmesini sağlamada etkili olacaktır.
Stressiz bebeklerde alerji riski daha az

Stressiz bebeklerde alerji riski daha az

Stres hormonu kortizol seviyesi düşük olan bebeklerde alerji riskinin daha az olduğu belirlendi.

Stres hormonu kortizol seviyesi düşük olan bebeklerde alerji riskinin daha az olduğu belirlendi. İsveç'teki Karolinska Enstitüsü'nden bilim adamlarının yaptığı araştırma, psikolojik etkenler ve kortizolün alerjik hastalıklarla bağlantılı olduğunu gösterdi.

Araştırmaya imza atanlardan Dr. Fredrik Stenius, tükürüğünde kortizol seviyesinin düşük olduğu belirlenen bebeklerde ilk 2 yıl alerji belirtilerinin daha az olduğunun görüldüğünü ifade etti. Daha önce antroposofik hayat tarzı (tabii hayat) ile okul çağındaki çocuklarda alerji belirtilerine daha az rastlanması arasında bağlantı olduğunu belirleyen bilim adamları, benzer bağlantının bu tür hayat tarzını benimseyen ebeveynlerin çocukları ve düşük kortizol seviyesi arasında da bulunduğunu vurguladı.