Gürkan kubilay Solusitan yağ eriten toz

Gürkan kubilay Solusitan yağ eriten toz

Solusitan yağ eriten toz - Gürkan kubilay


Solusitan
 içerikli yağ eriten toz suda çözünür tablet şeklinde Linetabs solusitan tarafından satışa sunuluyor.
Önerdiği diyet ve beslenme programları zayıflamak isteyenler tarafından kolaylıkla uygulanan Doktor Gürkan Kubilay
Star Tv de yayınlanan Ayşe ile Alişan programında yemeklerdeki yağları eriten Solusitan içerikli zayıflamaya yardımcı mucize tozu anlattı.


Solusitan nedir?

Karides, yengeç ve istakoz gibi deniz kabuklularının kabularından elde edilen Solusitan yemeğinizdeki yağ moleküllerini
tıpkı bir sünger gibi yemeğinizden emerek hazmedilmeden vücudunuzdan atılmasını sağlıyor.

Gürkan Kubilay
Solusitan içerikli tozun normal olarak göbeğinizde, kalçalarınızda veya baldırlarınızda depolanacak olan yağ ile beraber vücuttan doğal yollardan atıldığını belirtti.
Solusitan içerikli LineaTabs, bugüne kadar kullanılan zayıflama ve kilo kontrolü için satılan ürünlerden tamamen farklı olan bir zayıflamaya yardımcı üründür.

Solusitan nasıl çalışır?


Solusitan nasıl kullanılır? Kebaplar, kızartmalar, hamur işleri, işlenmiş etler, peynirler, margarin, kremalı ve soslu yiyecekler gibi yağlı yemek yiyeceğiniz öğünde 1 adet LineaTabs efervesan tablet kullanın.

• Solusitan Tableti 1 su bardağı soğuk suya koyun,
• Solusitan Efervesan tabletin suda tamamen erimesi için bekleyin,
• Yemekten önce veya yemek yerken için. Lineatabs gençlerin ve yetişkinlerin kullanımı için uygundur. 15 yaşından küçüklerin kullanmaması gerekiyor! Lineatabs bir ilaç değildir. Avrupa GMP (iyi üretim uygulamaları) kurallarına göre üretilen bir gıda takviyesidir.

Solusitanın Yan Etkileri:
Solusitan deniz kabuklularının dış kabuklarından üretildiğinden deniz kabuklarına alerjisi olan kişilerin bu ürünü kullanması zararlıdır. Ayrıca hamilelerin veya çocuğunu emziren annelerin kullanması sakıncalıdır.

Solusitanın Zararları:
Yukarıda anlatılan yan etkilerinin haricinde klinik olarak tepit edilen hiç bir zararı yoktur. Çünkü
Solusitan yağları kendine bağlayarak vücuttan dışarı atılmasını sağlar. Yani sindirim sisteminize karışmaz. Lineatabs kan şekerini etkileyen hiçbir madde içermez.

Ancak Diayabet hastası iseniz
Lineatabs kullanmadan önce doktorunuza danışmanızda fayda var. Lineatabs kandaki kolesterolü azaltmaya yardımcıdır. Ancak kolesterolünüzü düşürmek için ilaç kullanıyorsanız Lineatabs kullanmadan önce doktorunuza danışmanızı öneririz.

Solusitan Yağ eriten toz sipariş için tıklayınız

Etiketler:
Solusitan, Gürkan kubilay Solusitan yağ eriten toz, Gürkan kubilay, yağ eriten toz, Solusitan nedir, Solusitan nasıl kullanılır, Solusitan faydaları, Solusitan zararları, Solusitan yan etkileri, Solusitan nerede satılır, Solusitan sipariş
 Yeni sezonun saç ve makyaj stilleri

Yeni sezonun saç ve makyaj stilleri


Yeni sezonun saç ve makyaj stilleri

Seksi, şık, romantik… Yeni sonbahar trendleri hem uygulama açısından, hem de göz alıcılığıyla göz dolduruyor. Şimdi bir kadının beş farklı saç ve makyajla nasıl değişebileceğine siz de tanık olun. Ardından yeni sezonun saç ve makyaj stillerini kendiniz deneyin.

Romantik bohem

Bu stilde önemli olan buklelerin sanki rüzgâr tarafından dağıtılmışçasına doğal, gözlerin ise tıpkı bir deniz gibi derin olması önem taşıyor. Yeşil renkli bir göz farıyla gözler kaşlara kadar boyanıyor. Gözün iç kısımlarında ise aydınlık bir etki yaratmak için açık yeşil far kullanılıyor.

Gözaltlarında ise sıcak bir kahve tonu tercih edilmeli. Alt göz kapağının içi siyah bir göz kalemiyle belirginleştirildikten sonra, kirpiklere siyah maskara kullanılıyor. Yanaklar, şeftali tonunun sıcaklığıyla ışıldarken, dudaklar şarap rengi bir rujla vurgulanıyor.

Soğuk ihtişam

Hitchcock fimlerindeki kadınların erotizmini yakalamak için göz kapaklarının üzeri gümüş/beyaz bir farla boyanıyor. Bronz renk göz kapağının üzerinden bir yay şeklinde uygulanıyor. Bir miktar bronz far gözlerin altına ve hatta yanakların üst kısmına bile ışıltı kazandırmak için uygulanabilir.

Siyah eye-liner kirpik diplerine sürülüyor. Gözün alt kısmında ise orta bölümden başlayarak gözün dışına doğru ince bir çizgi çekiliyor. Dudaklar ise sezonun trend rengi kırmızıyla vurgulanıyor.

Maskülen büro makyajı

Klasik büro kıyafeti, sıkıca geriye toplanmış saçlar ve sade bir makyajla abartısız bir şekilde ortaya konuyor. Göz kapaklarının üzerine yumuşak bir kahve tonundaki göz kalemiyle bir yay çekiliyor. Bu arada kalemi içeriden dışarıya doğru uygulamak önem taşıyor.

Kalemle kirpik diplerinin de iyice boyanması şart. Dudaklar doğal tonlarla hafifçe belirginleştiriliyor. Yanaklarda ise bronz allık kullanılıyor.

Seksi 20’ler

Modacıların vazgeçemediği çarliston stili, saçlarda yumuşak dalgalarla bütünleşiyor. Eflatun renkli yanardöner far önce gözkapağının üzerine sürülüyor. Aydınlık bir etki yaratmak için parlak beyaz kaş kemiğine ve gözün iç kısmına uygulanıyor.

Göz kapağının dibine yumuşak bir göz kalemiyle bordo bir çizgi çekiliyor ve daha sonra renk dağıtılıyor. Taze bir finiş için dudaklar çekici bir pembe/kırmızı, yanaklar ise şeftali tonlarına boyanıyor.

Sportif ve doğal

Yün bere ve şalları sıkça göreceğimiz sonbahar-kış sezonda, ‘outdoor’ modası ağır makyajları kaldırmıyor. Kullanılan renkler şal ve berenin tonlarından izler taşıyor. Yanaklar şeftali tonlarıyla renklendiriliyor.

Kaş kemiğinin üzerine hafifçe uygulanan açık renk far gözlere aydınlık bir ifade kazandırıyor. Kirpiklere sadece bir kez maskara sürülüyor. Pembe renkli gloss’la dudaklar vurgulanıyor.

Eşsiz saç derisi

Sağlıklı bir saç derisi olmadan güzel saç yaşayamaz. Kerastase ‘Spesifique’ serisinin ürünleri hem kuaför salonlarında hem de evde kullanılan ürünleri ile saç derisindeki problemlerinize çözüm sunuyor. Yağlı saç derisi ve kepeklenme sorunları için ürünleri barındıran ‘Spesifique’, saçları eski güzelliğine ve canlılığına kavuşturur.

Dekolteniz için

Geceleri cilt onarım modundadır. 22.00- 04.00 arası hem sakin hem de gün boyu oluşmuş hasarları onarıp en yoğun anti-aging eylemni gerçekleştirir. La Prairie’e ait ‘Cellular Night Repair Cream’, cildi derinlemesine nemlendiriyor ve gençlik ışıltısını geri kazandırıyor. Bu da ışık dağıtıcı polimerler sayesinde oluyor.
 Erkeklerin kaçmasına sebep olan 10 hata!

Erkeklerin kaçmasına sebep olan 10 hata!


Erkeklerin kaçmasına sebep olan 10 hata!

İlk buluşmada erkekleri en çok rahatsız eden şeyler nelerdir? Nefret ettikleri şeyler listesinde ilk on sırada olanları sizler için listeledik. Erkekleri kaçıran 10 hata...

Müstakbel sevgili adayınızla buluşacaksınız ve onunla uzun soluklu bir ilişki yaşamak istiyorsunuz. Ne kadar güzel hayaller... Tamam ama ilk buluşmanızda neler yapmanız ya da yapmamanız gerektiğini biliyor musunuz?

1- "Ben, ben, ben" hakkında çok konuşmak
Erkeklerin korkulu rüyalarından biri durmadan kendileri, ilgi alanları, işleri, hayalleri tatilleri, alışverişleri hakkında konuşan kadınlardır. Böyle diyaloglar kuran kadınlar yalnızca kaba ve düşüncesiz değil, ayrıca oldukça sıkıcı. Kim sizin son aldığınız el çantasıyla ya da iki sene önce yaptırdığınız o harika permayla ilgilenir ki?

2- Çok fazla kişisel sorular sormak
Erkeği uygunsuz sorularınızla korkutuyor musunuz? Kulağa ne kadar çılgınca gelse de, bazı kadınlar daha ilk buluşmada "Ne zaman evlenmeyi düşünüyorsun?" ya da "Şimdiye kadar kaç kadınla birlikte oldun?" gibi sorular soruyorlar. Böylesine özel sorular erkeği utandırabilir. Onu sorguya çekmeyi bırakın ve ilgi alanları gibi daha genel sorular sorun.

3- Yiyecek konusunda çok seçici olmak
Buluştuğunuz kişi diyette olmadığı sürece (ki çoğu erkek değildir), yemek hakkındaki tuhaflığınızı anlamlandıramayacaktır. Her erkek iştahlı bir kadından hoşlanır. Çünkü bu hayatı seven, keyif almayı bilen birisi olduğunuza işaret eder. Diyette olsanız bile, onunlayken diyetinize bir ara verin ve ona yarım kilo alma paranoyasıyla yaşayan fizik takıntılı başka bir kadın olduğunuz izlenimini vermeyin.

4- Geç kalmak
Maalesef bazı kadınlar biraz geç kalmanın klas olduğu yanılgısına kapılmış durumdalar. Beş dakika geç kalmak affedilebilir iken, zavallı adamı 15 dakika ya da daha fazla bekletmek oldukça kaba (tabii geçerli bir mazeretiniz yoksa). Randevunuza bu kadar geç kaldığınızda ona yanlış bir mesaj gönderirsiniz, (dakik olmanız için gereken eforu harcamanıza değmeyecek biri) bunu istemeseniz bile. Gecikmeniz onun akşam için yaptığı özel planları mahvedebilir. Eğer geç kalmaya meyilli biriyseniz, geç kalmamak için daha erken hazırlanmaya çalışın.

5- Duygusal yükler
Geçmişteki başarısız ilişkileriniz hiçbir zaman değinmek için doğru konu değildir. Özellikle ilk birkaç buluşmada. Duygusal yüklerinizi (Eski erkek arkadaşınızla ne yaptığınızı, onun sizi nasıl aldattığı vb.) henüz tanımaya başladığınız birinin üzerine boşaltmak, özellikle bu kişi sizin müstakbel erkek arkadaşınız ise erkeğin kaçmasına sebep olabilir.

6- Senin için fazlayım
Onun için fazla iyi olduğunuzu aklınızdan geçirseniz bile, asla dile getirmeyin. Müstakbel erkek arkadaşınıza onun sizin standartlarınızın altında olduğunu söylemek çok kaba bir davranış.

7- Sürekli telefonda
Bir randevuda telefonlara cevap vermek sorun değil ama telefonunuzu titreşime almak onunla rahatsız edilmeden zaman geçirmenizi sağlar. Nazik olmayan bir hareket değil, ama sürekli telefonunuzla ilgilenip onu umursamazsanız bu hiç de iyi olmaz. Daha da kötüsü, telefonda bağırarak konuşan kız arkadaşınız randevunun nasıl gittiğini soruyorsa biraz utanabilirsiniz.

8- Umutsuz görünmek
Biyolojik saatiniz işliyor ve gerçek bir ilişkiye başlamanın zamanı geldiğini mi düşünüyorsunuz? Öyleyse bile işleri biraz ağırdan alın. Böylesine umutsuz görünmek bütün erkekleri korkutacaktır. Özellikle gelinlik hayallerinizden, ne zaman evlenmek istediğinizden ve kaç bebek istediğinizden daha ilk randevuda bahsederseniz. Randevudan sonra işler harika gitmiş, kimyanız tutmuşsa bile o gece onu asla aramayın. İlgili görünün ama çok da değil. Hatta daha da iyisi onun sizi aramasını bekleyin.

9- Sarhoş olmak
Rahatlamak için biraz alkol almak iyi bir şey fakat sarhoş olursanız her şeyi berbat edersiniz. Geğirmek, dengenizi kaybetmek ya da kusmak sizin en güzel portreniz değildir. Kararında için.

10- Kendiniz olmamak
Kendiniz olmak yerine onun hoşlanacağını düşündüğünüz biri olmaya çalışmak en yaygın hatalardan biridir. Eğer kendinizi çekici olduğunuza ikna edemiyorsanız, erkeği onu hak ettiğinize nasıl ikna edeceksiniz? Kendinizi bir maske arkasına sakladığınızda yalnızca onu değil kendinizi de kandırıyorsunuz. Zaten karşınızdaki erkek doğru olanı görecek ve sizin samimiyetsizliğiniz ve öz güven eksikliğinizden rahatsızlık duyarak kaçacak delik arayacaktır.
 Bu kontroller hayat kurtarıyor!

Bu kontroller hayat kurtarıyor!


Bu kontroller hayat kurtarıyor!

Sadece hastalandığınızda ya da bir sorun olduğunu hissettiğinizde jinekolojik kontrole gidiyorsanız hemen bu durumu düzene sokmanızda fayda var. 

Rahim ağzı kanserinden, cinsel yolla bulaşan uçuklara; adet düzensizliğinden, kısırlığa kadar pek çok rahatsızlık düzenli jinekolojik muayene ile henüz ortaya çıkmadan önlenebiliyor. Memorial Hizmet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Hakan Peker, kadınlarda düzenli jinekolojik muayenenin önemi hakkında bilgi verdi.

Sinsi Seyreden Hastalıklara Karşı Önleminizi Alın

Tıbbın her branşında düzenli kontrollere devam etmek ve check up programlarına dahil olmak, sinsi seyreden hastalıkların tanı ve tedavisinde ayrıca kanser gibi ölümcül rahatsızlıkların erken teşhis ve tedavisinde önemli yer tutar. Jinekoloji açısından da düzenli kontroller, kadınlar için hayat kurtarıcıdır.

Yaş Arttıkça Jinekolojik Problemler de Artıyor

Kadınlarda “reprodüktif dönem” dediğimiz üreme çağının başlamasıyla birlikte, yaş arttıkça jinekolojik problem sıklığı da artmaktadır. Jinekolojik problemler; çevresel faktörler, kötü alışkanlıklar (sigara, alkol vs.), kullanılan ilaçlar, ailesel genetik yapı gibi sebeplere bağlı olarak meydana gelebilir. Düzenli kontrollere giden ve doktoru tarafından muayene ve tetkikleri düzenli olarak kayıt altına alınan hastanın, jinekolojik takip açısından problem yaşaması mümkün değildir.

Senede Bir Kez Mutlaka Smear Testi Yaptırın

Rutin yapılan jinekolojik muayenede; kadının dış genital bölgesini (vulva), doğum yolunu(vajina), rahim ağzını (serviks), rahim (uterus)  ve yumurtalık (over-adneks) bölgesini, ultrason kullanılarak muayene edilir. Ayrıca pap-smear testi ile rahim ağzının mikroskobik muayenesini, patolog desteği sayesinde yapmış oluruz.  Bu muayene ve smear tetkiki sonucunun kayıt altına alınması ile birlikte, senede bir kez yapılan düzenli smear ve ultrasonlu muayene ile takip edilen kadında en ufak problemi saptamak ve tedavisini yapmak mümkün olur.

Rahim Ağzı Kanserini Yüzde 100 Önlemek Mümkün

Genelde hastalar, dış genital bölgede (vulva) olan HPV veya uçuk (herpes) virüsüne bağlı lezyonlar ile kist gibi ele gelen kitleleri fark ederek uzmana başvururlar. Fakat vajina, rahim, rahim ağzı gibi görülemeyen yerlerdeki sinsi problemleri fark edemeyebilirler. İşte düzenli kontroller sayesinde bu bölgelerdeki problemler saptanıp, tedavisi yapılır. Düzenli kontroller ile vajinada sinsi bir enfeksiyon veya ileride kansere dönüşebilecek öncü lezyon saptanabilir. Dünyada rahim ağzı kanseri sıklığı, meme kanserinden sonra ikinci sıradadır. Gelişmekte olan ülkelerde ise ilk sırada yer alır. Günümüzde düzenli kontroller sayesinde erken tanı ve smear testi takip programı ile rahim ağzı kanseri yüzde 100 önlenebilir hastalık durumundadır. Hem de erken tanı ile kanser öncü lezyonlarını yakalayıp, rahim alınmasına gerek kalmadan tedavi imkânı mümkündür.

Yumurtalık Kistleri Kansere Dönüşebiliyor

Rahimde yeni gelişen bir miyom veya menopoz dönemindeki endometrial hiperplazi (Rahim içi zarı kalınlaşması), belirti vermeyip düzenli kontrollerde saptanabilir. Endometrial hiperplazinin bazı tipleri ve tedaviye dirençli olanları rahim kanserine dönüşebilir. Düzenli muayeneler ile rahim kanserine karşı önlem alınmış olur. Rahim içi kalınlığını artıran diğer sebepler ise polip ve rahim içine doğru büyüyen urlardır (Submuköz miyom). Düzenli kontrollerle bu patolojik durumlar saptanıp, ilerlemeden histereskopik (Rahim içinin gözlenmesi) yöntemle tedavisi yapılır. Doğum kontrolü için spirali olan bayanların düzenli senelik kontrollerinde, hem enfeksiyon hem smear testi hem de spiralin yeri konusunda gerekli muayene yapılarak, destek sağlanır. Yumurtalıklarda olan kiste ait problemler, adet düzensizliği veya ağrı yapabildiği gibi sinsi de seyredebilir. Yumurtalık kistleri, kişinin yaşı arttıkça kanser olma ihtimalini de artırmaktadır. Yapılan düzenli muayeneler ve tetkiklerle, yumurtalık bölgesi problemlerinin önüne geçilir.
 Kadınların organik hastalığını biliyor musunuz?

Kadınların organik hastalığını biliyor musunuz?


Kadınların organik hastalığını biliyor musunuz?

Kadınlarda adet düzensizlikleri hormonal olabileceği gibi organik sebeplerle de meydana gelebiliyor. Organik adet düzensizliklerinin mutlaka ayrıntılı olarak  araştırılması gerekiyor.

Avrupa Tüp Bebek Merkezi Klinik Direktörü Op. Dr. Serhat Partalcı, rahim iç yüzeyinde gebelik oluşması ve embriyonun beslenmesi sağlamak için oluşan tabakanın, döllenme olmadığı zamanlarda dökülüp vücuttan atılmasına halk arasında ay hali, adet, regl, tıp dilinde ise menstürasyon olarak adlandırıldığını belirtiyor. Op. Dr. Serhat Partalcı, adet kanamalarının düzensiz olmasının birçok soruna sebep olduğuna dikkat çekiyor.

Yaş Çok Önemli

Düzensiz vajinal kanaması olan kadınlarda yaşın çok önemli olduğuna değinen Partalcı, 40 yaş öncesi olan çoğunlukla hormonal nedenlere bağlı iken, 40 yaş sonrası ise hormon dışı sebeplerden kaynaklanan düzensiz kanamaların yüksek olduğunun altını çiziyor.

Adet kanamalarının düzensiz olduğu durumlarda, pıhtılı, ağır ve sancılı olması, 2-8 gün arası normal olan kanamaların daha uzun sürmesinin organik ve hormonal sebeplerden kaynaklandığını aktaran Op. Dr. Serhat Partalcı, rahimde ur, tümör, yumurtalık kistleri gibi problemler yaşanıyorsa; organik adet düzensizliğinden, yapısal bir problem olmadan yaşanan düzensizliklerin ise hormonal sebeplerden oluştuğunu belirtiyor.

Ergenlik Öncesi ve Menopoz Sonrasına Dikkat!

Bir düzensiz adet kanamasının nedenini hormonal bozukluğa sokabilmek için diğer organik sebeplerin ekarte edilmesi gerektiğini ifade eden Op. Dr. Serhat Partalcı, özellikle ergenlik öncesi veya menopoz sonrası vaginal kanamaların, mutlaka araştırılması gereken ciddi durumlar olduğunun altını çiziyor.

Adet Düzensizlikleri Tedavisi

Op. Dr. Serhat Partalcı, kanamanın sebebinin üreme organlarından yani hormon düzensizliği değil de organik sebeplerden kaynaklandığında rahimde bulunan myom, tümör veya kanser varsa hastanın ameliyat edilmesi gerektiğini belirtiyor. Menopoz döneminde görülen her türlü kanamanın mutlaka ayrıntılı araştırılması gerektiğinin altını çizen Op. Dr. Serhat Partalcı, tıbbi tedavide doğum kontrol ilaçları, adet düzenleyici hormonal ilaçların yanında dengeleyici alternatif tedavilerin de uygulanabileceğine değiniyor.
 Günlük ihtiyacınız olan 5 besin

Günlük ihtiyacınız olan 5 besin


Günlük ihtiyacınız olan 5 besin 

 

Dr. Mehmet Öz Show’ da günlük ihtiyacınız olan 5 besin açıklandı. Peki bu beş besin hangileri?

Günlük beslenmenize lif, vitamin D, su, kalsiyum ve omega 3 besinlerini ekleyerek, akıl ve kalp sağlığınızı iyileştirebilir, bağışıklık ve iskelet sisteminizi güçlendirebilirsiniz.

Lif: 
Meyve, sebze ve tam buğdayda mevcut olan Lif hazım için gereklidir. Lif, ayrıca diyabet ve kalp hastalığı riskinizi de azaltır. Günlük lif ihtiyacınızı karşılamak için ahududu, frambuaz, yulaf ezmesi, mercimek ve pişmiş enginarı mutlaka yiyin.

Vitamin D: 
D Vitaminin öneminin farkına değiliz. Belki de doğada D vitamini içeren çok fazla besin olmadığındandır. D Vitamini kemik sağlığınızı iyileştirir ayrıca bağışıklık sisteminize de faydalıdır.D vitamini almanın en iyi yolu asında göğüs dekoltesi, sırt ya da bacaklarınıza 15 dakika boyunca güneş banyosu yapmaktır. Yüzünüzü ve ellerinizi yaşlanmaya karşı her zaman korumanız gerektiğini unutmayın. Ve ilk 15 dakikadan sonra tüm vücudunuza UVA ve UVB içeren güneş koruyucucu sürmeyi ihmal etmeyin.

Su: 
Düşünerek ya da beceri gerektirmeden başarılabilecek bir konu. Aslında günde ne kadar su içmeniz gerektiğini söyleyen genel bir formül yok. Günlük su ihtiyacınızın belirlenmesi genel sağlık durumunuz, hareketliliğiniz ve nerede yaşadığınız gibi bir çok faktöre bağlı. Yeterli su içip içmediğinizi gösteren bir rehber sunmak gerekirse; gün boyunca ender susamak ve renksiz ya da hafif sarı 1.5 litreye yakın idrara çıkmak. Ayrıca suya elektronik bir karışım ekleyerek içebilirsiniz. İçtiğiniz suya yarım çay kaşığı kabartma tozu, tat vermesi içinde 1 çay kaşığı kaktüs özü ve 1 çay kaşığı da deniz tuzu ekleyebilirsiniz. Böylelikle vücudun su kaybetmesini önleyecek ve enerjinizi de arttıracaksınız. Karışımın içerisinde yapay hiçbir madde olmadığı gibi, kilo aldırmaz ve formada kalmanıza yardımcı olur.

Kalsiyum: 
Birçok kişi iskelet yapısının doğru gelişmesi için kalsiyumun önemini biliyor. Ancak kalsiyum kilo kaybına yardım ettiği gibi, kolon kanseri gibi bazı kanserlerden de sizi korur. Günlük kalsiyum ihtiyacınızı karşılayacak dozda bir vitamin alın ya da kalsiyumdan zengin süt, fasulye, kuru kayısı gibi besinler tüketin. Kalsiyumu D Vitamini ile birlikte aldığınız zaman daha doğru kullanılmış olacaksınız.

Omega 3: 
Beyin ve kalp sağlığı için çok gerekli olan Omega 3, ayrıca vücudun kanserle savaşmasına da yardımcı olur. Omega 3 yağlarının kaynağı balık yağı, bazı bitki ve fındık yağında mevcuttur. Omega 3 yağ asitleri kalp krizi ve felç riskini azaltmakta ve  tansiyonu düşürmekte güçlü rol oynar.

 
 G-noktası gerçekten var mı?

G-noktası gerçekten var mı?


G-noktası gerçekten var mı?

G-noktasının varlığı 60 yıldır tartışılıyor. Bu konuda uzmanlar bile ikiye ayrılmış durumda... İşte G-noktası hakkında merak edilen soruların yanıtları...

Seks terapisti Jinekolog Dr. Grafenberg tarafından 1950 yılında “Kadında seksüel yanıt alınamayacak bir bölge yoktur, sadece partnerin bu erotojenik noktaları bulması gerekir” şeklinde yaptığı açıklamayla jinekoloji dünyasında başlayan G-noktası tartışmaları, günümüzde embriyoloji ve fizyoloji alanında çalışan doktorlar tarafından "G-noktası yoktur" şeklinde yorumlanırken, seks terapisi ile ilgilenen jinekologlar tarafından da var olduğu iddia edilmektedir.

Jinekologların ve bazı seks terapistlerinin bulduklarını iddia ettikleri G-noktasını cinsel bölge anatomisi, embriyoloji ve fizyolojisi ile ilgilenen araştırmacılar ise bulamıyorlar. Bu konuda yayınlanmış bilimsel bir araştırmanın olmaması konuyla ilgili günümüzde farklı inanışlara ve bakış açılarına neden oluyor.

29 – 30 Eylül tarihlerinde Amerika’nın Las Vegas şehrinde düzenlenecek olan Uluslararası Kozmetik Jinekoloj Derneği tarafından düzenlenen Kadın ve Erkek Kozmetik Genital Cerrahi Dünya Kongresi’ne konuyla ilgili davet alan ve 1950 yılından beri tartışılan G-noktasının Anatomisi, Tarihi ve Fonksiyonelliği hakkında bir konferans verecek olan Bahçeci Sağlık Grubu doktorlarından Kadın Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Bora Cengiz, G-noktası ile ilgili söylenen yüzlerce farklı açıklama ve inanışın kimi zaman kadınlar açısından yanlış değerlendirildiğini ve problemlere neden olduğunu belirtiyor.

Op. Dr. Bora Cengiz, bugün varlığı halen tartışılan G-noktası hakkında Dünya Kozmetik Cerrahi Genital Kongresi’nde vereceği seminer öncesinde konuyla ilgili önemli noktaların altını çiziyor.

- Kadınlarda, G–noktası olarak adlandırılan bölgenin varlığı doğru mu?
Aslında Grafenberg, G-noktası diye bir yer tanımlamamış. O bölgenin uyarılmasının orgazma yol açtığını da iddia etmemiş. 1982 yılından günümüze Anatomi, embriyoloji ve fizyoloji alanında çalışan doktorlar g-noktasının olmadığını ve gösterilemediğini öne sürerken, seks terapisi ile ilgilenen jinekologlar var olduğunu iddia ediyor.

- G–noktası hakkında kadınların en erojen bölgesi olduğu inanışı sizce gerçek mi?
Erotojen alanları sıralarsak ilk sırada klitoris gelmektedir. Küçük dudaklar, anüs, meme ve meme uçları, kulaklar, ense en erotojen bölgelerdir kadınlarda. Dr. Grafenberg tüm bunları saydıktan sonra üretranın geçtiği ön vajen duvarının da erotojen olduğunu ve cinsel doyum ve orgazma ulaşmaya yardımcı olduğunu iddia etmiştir.

- G-noktasının yeri ile ilgili farklı inanışlar var. Konuyla ilgili net ve ispatlanmış bilgi nedir?
Maalesef jinekologların ve bazı seks terapistlerinin “bulduk” dediği noktayı, cinsel bölge anatomi, embriyoloji ve fizyolojisi ile ilgilenen araştırmacılar bulamıyorlar. Bu konuda yayınlanmış “bilimsel” bir araştırma da bulunmuyor.

- Klitoral orgazm ile G-noktası orgazmı arasında fark var mıdır?
G-noktası orgazmı yanlış bir tanımlama, vajinal orgazm ve klitoral orgazmdan bahsedebiliriz. Bu da tartışmalı bir kavram. Kimi seks terapistleri vajinal orgazmın aslında klitoral orgazm olduğunu ileri sürüyorlar. Bu aslında kadın açısından probleme yol açabiliyor. Klitoral uyarı olmadan orgazm olamayan bazı hastalarım, kendilerini bu konuda eksik hissettiklerini ifade ediyorlar. Bu da cinsel yaşamlarını kötü etkiliyor.

- G-noktası nasıl bulunur, bulma yöntemleri nelerdir?                                      
G-noktası, vajenin duvarında mesane boynu olarak adlandırılan yaklaşık 3 - 5 cm. derinliğinde yer aldığı ifade edildiyse de, vajina da erotojen olan bölümün bu bölge ile sınırlı olmadığı, her kadında olmadığı da ileri sürülmüştür. Genellikle partner yardımı ile daha rahat bulunduğu ifade ediliyor.

- Orgazmda G-noktasının fonksiyonu ne kadar önemlidir?
Dr. Grafenberg 1950 yılındaki makalesinde günümüzde G-noktası olarak adlandırılan bölgenin uyarılmasını arttıran seks pozisyonunu tarif ederek, bazı kadınlarda bu uyarının cinsel doyumu arttırdığını ileri sürmüştü. Ama bu durumu daha popüler hale getiren jinekologlar var. İşlemle G-noktası kolajen, hyaluranik asid veya yağ enjeksiyonu ile şişiriliyor. Bu ögmentasyonun cinsel ilişki sırasında G-noktasının uyarılmasını arttırdığı öne sürülüyor. Ancak bu da dikkatli yorumlanması gereken bir durum. Vajinal orgazm olabilmek adına bu işlemi yaptıran kadınlarda yanlış bir algılama oluşuyor. Sanki vajene takılan bir düğme vasıtası ile daha iyi orgazm olabileceklerini düşünüyorlar. Orgazm olamama  sorunu,  kadınların yarısının problemi olarak gözlenmektedir. Ancak doktora başvurma nedenleri arasında diğer cinsellik problemleri kadar çok sık karşımıza çıkmamaktadır.

- Orgazm olamama problemi ne sıklıkla görülmektedir?
Çok yaygın bir problemdir. Kadınların yüzde 60’ı orgazm olamıyor. Birçok araştırmada cinsel sorun nedeniyle başvurmamış kadınların yüzde 40-60 kadarının orgazm olamadıkları saptanmıştır. Bu kadar yaygın olmasına karşılık başvuru oranı yüksek değildir.

- Orgazm olamamanın sebebi nedir?
Orgazm olma yeteneği vajinanın boyutu ve pelvis kaslarının gücüyle bağlantılı değildir. Orgazm olamamanın çok sayıda sebebi vardır. En sık sebepleri; sosyokültürel yapı, aile içindeki kısıtlamalar ve yasaklamalar, cinsel bilinçsizlik, aşırı dinsel inanışlar ve erkeğe ait erken boşalma, sertleşme sorunu gibi problemlerdir. En sık karşımıza çıkan sebepler diyabet, alkolizm, nörolojik bozukluklar ve psikiyatrik ilaçların kullanımıdır.
 Kilo vermek için beynin de hazır olması gerekir

Kilo vermek için beynin de hazır olması gerekir


Kilo vermek için beynin de hazır olması gerekir

Aşırı kilonun nedeni psikolojik sorunlar değil, tam tersine aşırı kilolu olmak psikolojik sorunlara yol açabiliyor ve bunlar da tedavinin başarısını olumsuz yönde etkiliyor.

Son araştırmalar, kilo almanın sanıldığından daha karmaşık olduğunu ve genetik, fizyolojik ve davranışsal öğeler içerdiğini göstermektedir. Günümüzde aşırı kilolu olmanın psikolojik sorunlara yol açtığı ve bu sorunların da tedavinin başarısını olumsuz bir şekilde etkilediği çok iyi bilinmektedir. Bir zayıflama programı uygulamaya başladığınızda, psikolojik faktörlerin kilo almanızda herhangi bir rolü olup olamayacağını belirlemeniz ve bu faktörlerin harcayacağınız çabayı ne şekilde etkileyebileceğini saptamanız son derece önemlidir.

Hepimizin besinlerle (ne yediğimiz) ve yemek yemeyle (niçin ve nasıl yediğimiz) ilişkisi bireyseldir ve biyolojimiz, ailemiz, arkadaşlarımız, kültürümüz, dinimiz, deneyimlerimiz, yaşama ve çalışma biçimimizin bir sonucudur. Bu faktörler bazı insanlar için olumlu etki gösterirler ve bir şeyler yemek bu kişiler için zevk, ödül, arkadaşlık, sevgi ve doyum anlamına gelir. Bazı insanlarda ise suçluluk duygusu, inkar, kontrol, kendisiyle çatışma, öfke, kaygı ve yoksunluk gibi çağrışımlara yol açmaktadır.

Aşağıdakilerden sizin duygularınızı yansıtanlar hangileri?
* Sıkıldığımda moralimi düzeltmek için bir şeyler yerim.
* Yemek yemek, hayatın acı yönlerini hissetmememe yardımcı oluyor.
* Sorunlarla yüzleşmemek için yiyorum.
* Aç olmadığımda bile yiyorum.
* Gece uyanıyorum ve tekrar uyuyabilmek için bir şeyler yemem gerekiyor.
* Bir paketi açtığımda, hepsini yemeden duramıyorum.
* Yemek yedikten sonra kendimi suçlu hissediyorum.
* Masada yemeğini en erken bitiren hep ben oluyorum.
* Yemek hiç aklımdan çıkmıyor.
* Tek başıma yemeyi tercih ediyorum.

Bu sorulara verdiğiniz her “Evet” yanıtını, doktorunuzla görüşmelisiniz.
 Çapkın erkeklere kötü haber!...

Çapkın erkeklere kötü haber!...

Çapkın erkeklere kötü haber!...

Eşini aldatan erkeklere kötü bir haberimiz var! Uzmanların açıklamalarına göre; çapkın ve aldatan erkeklerde, yasak aşkların verdiği heyecan ve suçluluk duygusunun da etkisiyle erken boşalma sorununa daha çok rastlanıyor...

Cinsel Sağlık Enstitüsü; erkeğin eşini aldatmasının Türk aile kurumu için önemli bir sorun olduğunu vurguladı.

Milli Olmak...

Türk erkeklerinin milli olmak veya rüştünü ispat etmek için genellikle ilk cinsel ilişkilerini genelevlerde yaşadığına dikkat çeken Dr. Cem Keçe; “Cinsel terapistler olarak tavsiye etmesek de ilk cinsel ilişkilerin genelevlerde yaşanması sık rastlanan bir durumdur. Çünkü erkekler arasında milli olmak ve rüştünü ispat etmek gibi erkekliğin sözde sınandığı durumlar yaşanır. Zevk almayı hedefleyen, kendini güçlü görmek isteyen ve kontrolün kendinde olduğunu sanan erkekler; duygusal bir ilişkileri olsa bile çoğu zaman hemcinsleri arasındaki bu psikolojik oyunu oynamaya mecbur kalabilirler. Ancak hiçbir mahremiyet koşulunun bulunmadığı genelevlerde aceleyle tamamlanan cinsel birleşme deneyimleri; erkekleri, erken boşalmaya programlayabilir ve sertleşme problemlerine yol açabilir” dedi.

Erken Boşalma Nedir?

Erken boşalmanın fikir birliğine ulaşılmış bir tanımının olmadığının altını çizen Dr. Cem Keçe; “Erkeğin, eşi orgazm olmadan önce boşalması biçimindeki bir tanım; mevcut sorunun eşinin orgazmının gecikmesi ile ilgili olup olmadığını yeterince yansıtmadığından doğru değildir ve bu tanımlama günümüzde bir cinsel mit olarak kabul edilmektedir. İnatçı ve tekrarlayıcı bir biçimde, çok az cinsel uyarılma ile cinsel birleşme öncesinde ya da birleşmeden hemen sonra, kişinin ve eşinin arzu ettiği süreden daha önce oluşan boşalma daha iyi bir tanımlama olmaktadır. Çiftten en az birinde süre açısından memnuniyetsizlik yaratan bir durum olmalıdır. Erken boşalmada önemli olan süre değil, boşalma refleksi üzerinde istemli denetimin olmamasıdır. Denetimsizliği tanımlamada erken sözcüğü uygun olmadığından erken boşalma yerine denetimsiz boşalma ya da istemsiz boşalma terimlerinin kullanılması daha uygun olacaktır. Kısaca denetimsiz boşalma; sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, çok az bir uyarılmayla ve kişinin istemesinden önce, vajinaya girme öncesi, girer girmez ya da hemen sonra boşalmanın olması şeklinde tanımlanır”  dedi.

Erken Boşalmanın Nedenleri

Çoğu erkeğin soluk soluğa bir telaşla cinsel zevkin peşinden koşarken boşalmasını kontrol edemediğini söyleyen Dr. Cem Keçe; şu bilgileri verdi:

“Bedenini eşiyle uyum içinde hareket ettiremeyen erkekte şimdiye yoğunlaşmak, o anı duyumsamak olanaksızlaşır ve cinsel birleşmenin ansızın son bulacağı kaygısı olur. Bu nedenle her cinsel sorun gibi erken boşalmada bu kaygıdan ya da bir rahatsızlıktan kaynaklanır. Ama asıl sorun erkeğin cinsel işlevlerinde değil, cinsel işlevlerini nasıl yerine getirmesi konusundaki düşüncelerindedir. Çünkü aklını düşüncelerden arındıramayan, özgür ve doğal bir şekilde cinselliği yaşayamayan erkek tedirginlik duygusundan uzaklaşamaz ve boşalma konusunda sorun yaşar. Gençlik çağlarında uygunsuz ortamlarda yapılan mastürbasyonlar, aldatma, cinsel mitler yani hurafeler, cinsel ilişki konusunda tecrübesizlik, yorgunluk, sıkkınlık, kızgınlık ve tedirginlik, cinsellikle ilgili gerçekçi olmayan beklentiler, cinsel uyarım eksikliği, gerekli koşulların sağlanamaması, sertleşmiş penise verilen orantısız önem, cinsel açıdan baskı altında yetişme, aşırı cinsel isteğin verdiği gerginlik, günah işleme veya suçluluk duygusu, hastalık kapma korkusu, gebe bırakma korkusu, para karşılığı kurulan ilişkiler veya genelev alışkanlığı, cinsel uyumsuzluk, bilinçaltında yatan cinsel ilişki ile ilgili olumsuz düşünceler, prostatit, üretrit vb. hastalıklar erken boşalmanın başlıca nedenleri arasında sıralanabilir.”

Erken Boşalan Erkeklerin Ortak Özellikleri

Denetimsiz boşalan erkeklerin A tipi kişilik yapısına sahip olduklarının altını çizen Dr. Cem Keçe; “Denetimsiz boşalan erkeklerin kolay aldatma, genelev alışkanlığı, çapkınlık, hızlı yemek yeme, hızlı araba kullanma ve hızlı konuşma, her konuda aceleci davranma, çabuk sinirlenme, kontrolsüz davranışlarda bulunma, çabuk güvenme ya da güven duymada zorlanma, kaygılı bir ruh hali,  çocuklukta babayla sorun yaşama veya yataklarını ıslatma, eğitim düzeyinin yüksek oluşu, rekabetçi, sosyal alanda ve mesleğinde hırslı, dakik, güçlü ve etkileyici, sabırsız, aynı anda birkaç iş yapmayı seven, insanlara ve olaylara çabuk sinirlenen, onaylanmayı bekleyen, sorunlu bir dinlenme tarzı olan, daima telaşlı, ev ve iş dışında çok az ilgi alanı olan, duygularını saklayan, kendini ve başkalarını işlerini bitirmeye zorlayan özellikleri vardır” dedi.

Çapkın ve Aldatan Erkekler Dikkat!

Evli ve tüm yaşamı boyunca, boşalmasını kontrol edememiş bir erkeğin cinsel birleşmeyi gereksiz bir görev ve bir yükmüş gibi benimsemesinin sık rastlanan bir durum olduğunu söyleyen Cinsel Sağlık Enstitüsü Başkanı Dr. Cem Keçe; “Yasak aşkların verdiği heyecan ve suçluluk duygusu erkeğin boşalmasını kontrol etmesini güçleştirir. Çapkın erkekler veya aldatan erkekler bu nedenle genellikle erken boşalırlar. Cinsel yaşamdan payına düşeni alamamış erken boşalan erkekler, kişiliklerini başka yönlerde yüceltmeye çalışırlar. Örneğin, eşlerini daha çok aldatabilirler, daha çok çapkın olduklarını göstermeye çalışabilirler, işlerine çok düşkün olabilirler, geçimsiz veya karamsar olabilirler. Çünkü boşalma ile orgazm olma aynı şey değildir. Boşalma bedensel bir rahatlamadır, orgazm ise bedensel rahatlamaya ruhsal rahatlamanında eklendiği yoğun bir duygudur. Bir başka deyişle; orgazm çeşitli cinsel uyaranlarla beynin uyarılması ile başlayan ve uyaranların etkisiyle kişide hem bedensel hem de ruhsal olarak algılanan cinsel yanıtın son aşamasındaki hoş bir histir. Orgazm normal bir vücut fonksiyonudur. Orgazm öğrenilebilir istemli bir reflekstir. Orgazm olmayan ve erken boşalan erkek; cinsel doyumsuzluğa bağlı ruhsal alanda yıkım yaşar, gerginleşir, işyerlerinde, sosyal ilişkilerinde, aile çevrelerinde rahat olamaz ve iş verimleri düşebilir. Bu durum erkeğin yaşamı ve yakınları yönünden oldukça önemli bir kondur" diye konuştu.

Aldatmanın Tamiri Zor...

Erken boşalan ve genelev alışkanlığı olan bir erkeğin aldatma olasılığının çok yüksek olabileceğini ifade eden Dr. Cem Keçe; “Aldatma bir evlilikte tamiri en zor sorunlardan birisidir ve Türk aile yapısının önündeki en büyük engellerden biridir. Aslında erken boşalan ve gururu zedelenen bir erkeğin aldatmak için çok önemli bir nedene de ihtiyacı yoktur. Maksat heyecan olsun, skor olsun! Çünkü çok sayıda kadınla ilişkiye girmek arkadaş çevresinde bir takdir göstergesi olarak algılanmaktadır. Artı puan toplamak uğruna çapkın görünmeye çalışan veya bu konuda gerçek dışı hikâyeler anlatan erkeklerin sayısı az da değildir. Ayrıca eşiyle yaşadığı cinsel birlikteliklerde ezilen erkek, aldatarak eşinden ve hayattan intikam alıyor da olabilir. Hatta kendilerinden yaşça küçük genç kadınlarla birlikte olarak hala güçlü bir erkek olduklarını kendilerine ve çevrelerine kanıtlamaya çalışabilirler. Kısaca erkeklere göre aldatmanın nedenleri şu şekilde ifade bulur: Her erkek yapar, heyecan olsun diye, arkadaşlarımı etkilemek için, başka bir kadına âşık oldum, sarhoş olduğum için, eşimle sorunlarımız var, ortam öyle gerektirdi, olaylar öyle geliştiği için, karım benimle ilgilenmiyor, O’na acıdığım için, istediğimi elde edebileceğimi kendime kanıtlamak istiyordum, canım seks istiyordu, O’nu öylece eve yollayamazdım, karım kendisine eskisi gibi bakmıyor, cinsel isteğim fazla vb.” dedi.

Erken Boşalma ve Aldatma Yaygın mı?

Aldatmanın ve çapkınlığın çoğu toplumda olduğu gibi Türk toplumunda da ciddi bir sosyal sorun haline geldiğini de aktaran Keçe, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Cinsel Sağlık Enstitüsü olarak yaptığımız araştırmalarda her 100 erkekten 70’nin erken boşaldığını, her 100 çiftten 30’nun eşini aldattığını tespit ettik. Bu çok acı ve vahim bir tablodur. Çünkü tarihin hiçbir döneminde erken boşalma ve eşlerin birbirini aldatması, modern dünyadaki kadar yaygın olmamıştı. Aldatmanın bu kadar yaygın olması, elbette boşanma oranlarına da yansıyor” dedi.
 
 Hemoroidle baş atmenin 9 altın kuralı

Hemoroidle baş atmenin 9 altın kuralı


Hemoroidle baş atmenin 9 altın kuralı 

 

Hemoroidten kurtulmanın ilk yolu dengeli beslenerek kabızlıktan kurtulmaktan geçiyor. Mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalık olan hemoroidle baş etmenin 9 altın kuralı bu yazımızda...

Anadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Ayhan Erdemir, “Sürekli kanaması olan ve bu nedenle yaşam kalitesi etkilenen hastaların tedavisinde de cerrahi yöntem öncelikle düşünülmelidir” diyor.

Yaşam Kalitenizi Bozmasın!

Hemoroid, barsak alışkanlıklarındaki değişiklikler, başta gebelik olmak üzere karın içi basıncının arttığı durumlar, hareketsiz yaşam, çalışma şartları ve kalıtsal yatkınlık gibi nedenlerle oluşuyor. Yakınmaya neden olan birinci ve ikinci derecedeki hemoroidlerde tıbbi tedavi uygulanması gerektiğini söyleyen Dr. Ayhan Erdemir, şöyle devam ediyor:

“Üçüncü ve dördüncü derecede ise öncelikle yine tıbbi tedavi ama başarısızlık durumunda ise cerrahi tedavi yapılmalıdır. Ayrıca sürekli kanaması olan ve bu nedenle yaşam kalitesi etkilenen hastaların tedavisinde de cerrahi yöntem öncelikle düşünülmelidir.”

Dr. Erdemir, hemoroid oluşumunun en sık nedeninin yanlış beslenmeyle meydana gelen kabızlık olduğunu söylüyor. Posadan fakir beslenme biçimi ve az sıvı tüketimi ise kabızlığın başlıca nedenleri arasında gösteriliyor. Bitkilerin içeriğinde bulunan ve sindirim enzimleri ile parçalanmayan posalar, barsak çapının genişleterek hareketlerini artırıyor ve dışkının yumuşamasını sağlıyor. Hemoroid tedavisinde dışkıyı yumuşak tutmak için bol sıvı tüketmenin ve dengeli beslenmenin önemine değinerek, ayaküstü beslenme alışkanlığın hemoroid, hatta kalın barsak kanser riskini artırdığına dikkat çekiyor.

9 Altın Kural

Meyve kabuklarının posa açısından çok değerli olduğunu söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Ayhan Erdemir, hemoroidle baş etmenin yollarını şöyle sıralıyor:

1- Meyve suyu yerine meyvenin kendisini tüketin. Günde 3-5 porsiyon meyveyi posa açısından zengin olan kabuğuyla birlikte yiyin.

2- Günde 0,5- 2,5 litre arasında sıvı tüketin. Sıvı ihtiyacı gün içerisinde değişiklik gösterebilir. Aldığınız kalori kadar sıvı tüketin. Sıvının ancak posalı besinlerle birlikte etkili olacağını unutmayın.

3- Beyaz un yerine siyah unu tercih edin. Kepek ekmeği, buğday kepeği, yulaf ekmeği veya çavdar ekmeği tüketin. Buğday unu, beyaz una göre daha fazla posa içerir. 100 gr buğday kepeği 44 gr posa içerirken aynı miktarda beyaz un 3,2 gr posa içerir. Pilav, makarna, çorba yaparken de, kepekli unu tercih edin ve bol sebze ekleyin.

4- Sebze yemeyi ihmal etmeyin. Brokoli, enginar, kereviz, pırasa, ıspanak ve bezelye gibi sebzeler posa bırakarak hemoroid sıkıntılarının azalmasına yardımcı olur. Ancak bu gıdaların aşırı tüketilmesi gaz yakınmalarını artıracağı unutulmamalıdır.

5- Haftada iki kez kurubaklagil tüketin. İyi bir protein kaynağı ve posa bakımından zengin olan kuru fasulye, nohut, bulgur ya da mercimek haftada iki kez tüketilince barsakları yumuşatır ve hemoroid yakınmalarını azaltır.

6- Acıya dikkat edin. Acının direkt hemoroid yapıcı etkisi yok ancak acı, makat ağzındaki yanma hissi ve tam boşalamama nedeniyle ıkınma ihtiyacı artırır. Aşırı ıkınma ise hemoroidlerin büyümesine, şişmesine ve kanamasına neden olur. Acının direkt etkisi olmasa da hemoroidleri olumsuz etkiler.

7- Keskin lezzetlerden uzak durun. Acılı, ekşili, mayalı besinler, baharatlı gıdalar, hardal, kırmızı et, kızartma, çay ve kafeinli içeceklerden uzak durun.

8- Kilo verin. Fazla kilo, makat ağzına bası yapar ve hormonal etkilerle hemoroidal yakınmalarını artırır. Makat ağzındaki hemoroidal damarları saran bağ dokusundaki gevşemeler; damarların genişlemesine, şişmesine, ıkınma ile makattan dışarı sarkmasına, yapısının frajil olmasına ve hafif bir travma ile kanamasına neden olur.

9- Egzersiz yapın. Beslenme biçimine dikkat etmek önemli. Ancak tuvalet alışkanlığını düzene soktuğunuzda ve egzersiz yaptığınızda, hemoroidal yakınmalarınız daha güçlü bir şekilde düzene girer.
 Cinsel sorunlarınızla yüzleşin!

Cinsel sorunlarınızla yüzleşin!

Cinsel sorunlarınızla yüzleşin!
İnsan yaşamının çok önemli bir parçası olan cinsellik, aynı zamanda, kadın ve erkek arasında yakın ilişkinin kurulması ve sürdürülmesinde de çok büyük bir rol oynuyor. Bu yüzden cinsel sorunlar, çiftler için haz ve doyum duygusunu kaybetmekten öte bir sıkıntı yaratıyor.

Cinsel ilişki, istek, uyarılma, doyum ve rahatlama olmak üzere dört aşamadan oluşuyor. Bu basamaklardan herhangi birinde veya birkaçında sorun yaşanması, cinsel işlev bozukluğunun ortaya çıkmasına neden oluyor.

Erkeklerin en sık yaşadığı sorunların başında erken boşalma, kadınlarda ise cinsel isteksizlik geliyor. Cinsel işlev bozukluklarına tıbbi, psikolojik ve sosyo-kültürel etkenleri bir bütün olarak dikkate alarak yaklaşmak gerektiğini söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Psikiyatri Uzmanı Dr. Evrim Erbek, “Cinsel işlev bozuklukları organik ve psikolojik nedenlere bağlı oluşabilir. Çoğu zaman organik nedenlere psikolojik nedenler de eşlik ettiği için cinsel işlev bozukluklarının multi-disipliner olarak ele alınması gerekir. Değerlendirme psikiyatri, üroloji ve jinekoloji uzmanlarınca yapılır.

En sık karşılaştığımız organik nedenler, damar hastalıkları, hipertansiyon, diyabet, kronik hastalıklar, ilaç yan etkileri ve uyuşturucu madde kullanımıdır. Bunlar dışlandıktan sonra kişide psikolojik etkenler aranır” diyor.

Yetiştirilme Tarzı Etkiliyor...

Cinsel işlev bozukluklarına yatkınlık yaratan ve sorunun sürmesinde rol oynayan birçok psikolojik faktörün de bulunduğunu hatırlatan Dr. Erbek, ailenin ve toplumun cinselliğe bakış tarzının, yetiştirilme biçiminin cinselliği önemli ölçüde etkilediğini söylüyor.

Bunun yanında eksik ya da yanlış bilgilendirilmelerin, cinsellik hakkındaki kalıplaşmış yanlış düşüncelerin de cinsellik üzerinde olumsuz etkisi bulunduğu belirterek, “Psikiyatrik rahatsızlıklar, ilişkide uyumsuzluk, çiftler arasında çekiciliğin kaybolması, aldatılma, hamilelik ve doğum sonrası ruhsal durumlar, partnerdeki cinsel problemler, fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalma, travmatik cinsel deneyimler, cinsel açıdan özgüven eksikliği ve performans anksiyetesi en sık gördüğümüz psikolojik ve kültürel nedenlerdir” diyor.
 Çocuklarda beslenme bozukluğu

Çocuklarda beslenme bozukluğu

Çocuklarda beslenme bozukluğu

Bağışıklık mikroorganizmalara (virüs bakteri vb.) karşı vücudun direncini ifade eder. Bağışıklık sistemi karmaşık yollar izleyen ve mikrobesinlerin kullanıldığı kimyasal etkileşimlerle çalışmaktadır.

Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF) Başkanı Dr. Hasan Eraydın beslenme bozukluklarının çocukların bağışıklık sistemini nasıl etkilediğini anlattı.

Aktif ve pasif olmak üzere iki tipi vardır:

Aktif bağışıklık: Hastalığın geçirilmesi ile oluşur ( kabakulak geçiren kişinin bağışıklanması gibi.)

Pasif bağışıklık: Aşılama ile (ölü mikrop veya gücü azaltılmış mikropla) vücuda bağışıklanma meydana gelir. Dünyamızda sağlık için en temel iki öğe temiz su ve aşıdır. Bu ikisinin yanında direncimizin yeterli olabilmesi için dengeli ve yeterli beslenmemiz, sanitasyonumuzu optimum düzeye getirmemiz gereklidir.

“Bağışıklık doğumla başlar”

Bağışıklık bebeğin doğumu ile başlayan sürecin başlangıcıdır. Dış ortamla karşılaşan bebek için en önemli koruyucu elbette ki anne sütüdür. Hatta ilk 3 – 4 günde salgılanan ve ağız olarak adlandırılan sarımsı, kıvamlı süt bebeğin ilk doğal aşısı olarak kabul edilmekte ve mutlaka çocuğun emmesi istenmektedir.

İçerdiği besleyici ve koruyucu maddelerden dolayı anne sütü alan bebekler alerji, bronşit, bronşioilit, menenjit, kulak hastalıkları, kusma, ishale karşı koruma şemsiyesi altına girmiş olurlar.

Ayrıca sindirimi kolay olduğu için gaz, kabızlık, karın ağrısı, rahatsızlıkları en aza iner. Salınımı ve içeriği bebek ay yaşına göre değişik formülasyondadır. Örneğin erken doğanlar için içerik daha farklıdır.

Bebek anne ilişkisi ile ruhsal rahatlıkla bağışıklıkta psikolojik rol oynar. Bütün bu nedenlerden dolayı ilk 6 ay anne sütü ve mümkünse 2 yıl emzirme Dünya Sağlık Örgütü tarafından önerilmektedir.

“Beslenme bozukluğu bağışıklık sistemini olumsuz etkiler”

Beslenme, yiyeceklerin çeşitliliği bağışıklık sistemini doğrudan etkilenmektedir. Bazı besinlerin sınırda yetersizlikleri dahi bu sistemi olumsuz etkilemektedir. Bu besin ögeleri

Vitaminler-madenler-elementler-proteinler ve yapıtaşları aminoasitler vb. beslenme bozuklukları bağışıklık sisteminin çalışmasını baskılar ve hastalık sıklığında artışa neden olur. Hastalıklarla ortaya çıkan iştahsızlık, ishaller emilim bozuklukları, sıvı yetersizliği de sistemi olumsuz etkileyen kısır döngüye neden olmaktadır.

Ortaya çıkan sorunları şöyle özetlemek mümkün:
- Besin alımı azalır
- Besin emilimi azalır
- Besin ögeleri kaybolur
- Besin ihtiyacı artar ve bütün bunlar enfeksiyonun şiddetini ve süresini etkiler. Mikro besinler bağışık sistemi üzerinde önemli role sahiptirler.

Örneğin bakır-çinko-selenyum-magnezyum-c vitamini-e vitamini-antioksidanların (vücudun pas gidericileri olarak da bilinirler) eksikleri kendine özgü bazı hastalıkları ortaya çıkarırlar. Erişkinler günde ortalama 45 gr protein almalıdırlar, yetersizliklerinde hastalık eğilimi artar.

Sadece meyve, sebze ve tahıllı ürünlerle beslenmek vücudun korunmasında yetersizliklere neden olmaktadır. Sağlıklı iken vücudun ihtiyaçlarını ilaçlarla değil de doğal besinlerle karşılamak önerilmektedir.

Ailede yemek kültürü çocuklar için çok önemli!

Çocukluk yaş gruplarında kendine özgü bazı özellikler vardır. Anne sütü dışında ek besinlere geçildiğinde ve ileri yaşlarda ailenin dikkat etmesi gereken önemli noktalar vardır. Örneğin abur cubur tabir edilen gofret, çikolata, şekerlemeler, hızlı şeker içerdikleri için sürekli atıştırma hissi uyandırırlar.

Paketlenmiş mısır gevrekleri aslında 70 kiloluk bir erişkin için hazırlanmıştır bunu 15-20 kiloluk bir çocuğun tüketmesi katlarca vücuda zararlı atılamayan kalıcı mikro maddelerin birikimine ve ilerleyen yaşlarda çeşitli hastalıkların temelinin atılmasına neden olurlar.

Ailede yemek kültürü oturtulabilmeli, aile fertlerinin hepsi aynı anda sofrada bulunabilmelidir. Özellikle çocuklarımıza en önemli öğünün sabah kahvaltısı olduğunu aşılamalıyız. Okulda yanlarına meyve gibi doğal yiyecekler konabilir. Brokoli, kivi, enginar, domates evde yapılmış yoğurt, havuç gibi antioksidan ve vitamin içeriği yüksek doğal besinleri öncelikli tercihlerimiz arasına almalıyız.

Okullarda yönetimler hazır işlenmiş – hızlı tüketilebilen yiyecekler yerine kantinlerde doğal yiyeceklere geçmelidirler. Aileler dış tüketim yerine ev yemeklerini tercih etmelidirler. Her gıdayı mevsiminde tüketmeli mevsim dışındaki üretimlere rağbet edilmemelidir.

Alışveriş merkezlerine gitmeden önce evde yemek faslı halledilmelidir. Unutulmamalıdır ki ‘Önce insan, Önce sağlık’ hedefimiz olmalıdır. Büyük hedeflerimizi küçük zaaflarımıza yenik düşürmeyelim.
 
 Tarihten günümüze takım elbise

Tarihten günümüze takım elbise


Tarihten günümüze takım elbise 

 

Milenium çağının da en çok tercih edilecek kıyafeti olan takım elbisenin tarihçesi..

1940-50′ler: Christian Dior'un, 1947 'de tanıttığı Corolle koleksiyonunda, göğüste tepeden inen tek sıra düğmelere, volanlı eteğe sahip ceketi ve dümdüz, dar, siyah eteğiyle dikkat çeken, metrelerce yün kullanılarak imal edilen Bar gibi takımlar, gelecek on yılın görünümünü belirledi. Abartıdan tiksindiğini söyleyen Chanel'in dönüşü muhteşem oldu. Ancak, Chanel'in II. Dünya Savaşı sırasında Alman bir subay ile yaşadığı ilişkiyi affetmeyen Fransız basını, onu fena halde aşağılıyordu. Chanel, Amerikalı dergi editörleri ve mağaza sahiplerinin verdiği destekle, bugün klâsikler arasında andığımız çizgisini, kısa bir zaman içinde uluslararası moda dünyasına kabul ettirmeyi başardı.Bu arada Dior, Balenciaga ve Givenchy gibi isimler de kendi tayyör ve takım çizgilerini yaratmışlardı.

1960-70′ler: Yves Saint Laurent, el örgüsü dik yaka kazaklarla tamamladığı deri takımlarla, sokak şıklığını podyumlara taşıdı. Andre Courreges'nin diz üstü etekleriyle büyük sansasyon yarattı. Bir kadının dizlerinin, bedeninin en çirkin bölgesi olduğunu iddia eden Chanel, neredeyse bir on yılını, "kadınlardan nefret ettikleri için kadınların dizlerini sergileyen böylesi çirkin tasarımları piyasaya süren 'sadist' erkek modacılarla" savaşmaya vakfetti. Mary Quant 1965 yılında mini eteği dünyaya tanıttarak moda tarihine geçti. Kraliçe'nin elinden OBE ödülünü almaya Buckingham Sarayı'na gittiğinde, Quant'ın üzerinde yine bir mini etek vardı. Yves Saint Laurent, 1966 sonbahar-kış koleksiyonunda, büyük sükse yapan Le Cimoking'i, dünyaya takdim etti. Erkek smokini, altında etekle tamamlanarak 20′li yıllardan beri giyiliyordu. Le Smoking ise, erkeklerin smokinini, kadınların üzerine geçiriyordu. 1969, yine Saint Laurent için zaferlerle doluydu; Saharienne isimli safari takımlarını piyasaya sürdü. 70′li yıllarda, takım elbiseler kadınlar tarafından reddedildi. Ken Taka da Japon iş kıyafetlerini, Batı formlarıyla birleştirip yepyeni bir tarz yarattı. 1977 yılında, Woody Allen'ın "Annie Hall"u, Hollywood'u olduğu gibi, moda dünyasını da salladı. Annie Hall'u canlandıran Diane Keaton, karşı cinsten ve kesinlikle farklı beden ölçülerine sahip birinin gardırobundan çalınmış intibaı uyandıran, Ralph Lauren marka giysileriyle büyük olay yarattı.


1980-90′ler: İlk kez 1975 yılında sade renklere prim veren tarzıyla "âlem"e yumuşak iniş yapan Giorgio Armani, Richard Gere'nin başrolü oynadığı "Amerikan Jigolo" filmi için hazırladığı gardıropla olay yarattı. Kısa zamanda, "sessiz iktidar"ın temsilcisi olan bej renkli Armani takımlar, bütün yöneticilerin ve saygınlık arzulayan şehirlilerin üzerindeydi. Ronald Reagan'ın eşi Nancy, Carter'ın mülayim eşinin tersine, kuvvetli bir görünüme sahip olmasını sağlayan Galanos ve Adolfo imzalı takımları tercih ediyordu.

Gerisi de zaten tarih… Günümüzde kadının toplumdaki yerini tartışmaktan ziyade, insanlığın gidişatından bahsediyoruz. Gerek tekstilde, gerek kozmetikte, her açıdan moda, her geçen gün biraz daha androjenik bir durum arzediyor. Kadınların takım elbiseyi erkeklerden çalmalarının üzerinden neredeyse üç asır geçti. Bu aralar "iktidar"ın pantolon giymekle elde edilmediğini bilen erkekler, kadınların gardırobunun en "feminen" parçası eteğe göz dikmiş durumdalar…
 Kokunuz kişiliğinizi yansıtır

Kokunuz kişiliğinizi yansıtır


Kokunuz kişiliğinizi yansıtır 

 

Bazıları çiçek kokularını, bazıları baharatı tercih ederken, kimi sabunsu kokuları sever, kimisi de şekerli kokuları… Kokular sizi egzotik, masum, güçlü ya da seksi gösterebilir. İşte ayrıntılar…

Parfümler her biri farklı koku, doku ve kalıcılıkları olan sofistike ürünlerdir, tıpkı insanların her birinin karakterinin farklı oluşu gibi. Herkesin parfüm seçerken zevkleri farklılık göstermektedir.

Elbette ki moda bazen parfüm seçimlerimizi etkileyebilir. Trendler bir yıl meyve aromalı kokulara işaret ederken diğer bir yıl bizi daha yoğun içerikli esintilere yönlendirebilirler.

Fakat unutulmamalı ki parfüm, bir insanın kişiliği gibidir. Bunun için parfüm seçimlerinizde dikkatli olmalı ve teninize uyumuna çok özen göstermelisiniz.

Parfümünüzü teninize uygun seçin

Parfümler her tende aynı etkiyi göstermeyebilir, esmer bir cildin çiçek kokusunu taşıyışı ile açık bir tenin aynı kokuyu taşıması arasında farklar vardır. Parfümünüzün kalıcılığı, kokunuzu seçmenizle doğru orantılıdır.

Parfüm seçiminde yaş önemli

Parfüm kullanımı yaş ve zaman faktörüne göre de değişkenlik gösterir. Gençlerin daha soft kokuları tercih etmeleri önerilirken, ilerleyen yaşlar yerini çiçek ve baharat kokularına bırakmalıdır.

Doğal kokuları gözardı etmeyin

Sabahları özellikle işe, alışverişe giderken daha doğal kokular kullanılırken, akşamları çok daha yoğun ve çarpıcı kokuları tercih edebilirsiniz özellikle davetlerde.

Yoğun parfüm seçiminizde kışın baharat, yazın çiçek aromalarını öneririz…
 Fonksiyonel bir gardırop nasıl yapılır?

Fonksiyonel bir gardırop nasıl yapılır?

Fonksiyonel bir gardırop nasıl yapılır? 

 

Hem moda olan, hem de fonksiyonel bir gardırop yaratmanın karmaşık bir iş olduğunu düşünebilirsiniz. Ama öyle değil. Nasıl olduğuna gelin hep birlikte bakalım.

Moda endüstrisi bize en uygun seçimleri yapmak için büyük bir çeşitlilik sunuyor esasında. Bu çeşitlilik arasında kendimiz için neyin daha iyi olduğunu anlayabilmemiz pek de zor değil.

Yeni gardırop için ilk adımı atın ve hazırladığımız ipuçlarını okuyun!

1) Temizlik

Yeni bir gardırop oluşturmak için karar verdiğinizde ilk yapmanız gereken şey, dolabı temizlemektir. Yıpranmış veya eskimiş olan her şeyden kurtulun. Uzun süredir giymediğiniz bir parçayı nasılsa bundan sonra da giymezsiniz. Onları da dolaptan çıkarın.

2) Temel parçalara odaklanın

Temel giysilere odaklanın. Bu giysiler dolabınızın bazı olsun. Bunlar: Bir küçük siyah elbise, kot pantolon, beyaz gömlek, bir kalem etek, kumaş pantolon, siyah veya bej renkli klasik topuklu ayakkabı, bir hırka, bir eşarp ve kaliteli, şık bir çanta olsun.

3) Nötr renkler

Fonksiyonel bir gardırop inşa etmeyi planlıyorsanız, nötr renklere dikkat etmelisiniz. Nötr renkler sizin için ilk tercih olmalıdır: Siyah, beyaz, kahverengi, gri, devetüyü, lacivert ve krem​​. Bu renkler kombin çeşitlemesi için kolaydır ve her zaman harika görünür.

Eğer görünümünüzü canlandırmak istiyorsanız araya bir veya iki parlak renk ekleyebilirsiniz. Ama parlak renklerle dolabınızı asla doldurmayın.

4) Alternatifler

Gündüzü geceye kolayca çeviren alternatif giysiler her zaman kurtarıcıdır. Şık bir yelek, ceket, gömlek ve elbise gibi... Kat kat giyebileceğiniz bu tür giysilerle her mekana uyum sağlayabilirsiniz.

5) Trendi parçalar konusunda dikkatli olun

Trendi parçalar konusunda dikkatli olun. Moda olan tüm parçaları dolabınıza katmayın. Uzun vadeli bir gardırop için her sezon moda olan parçalardan bir çift ekleyin. Yine klasik parçalara yatırım yapın, onlardan şaşmayın. Çünkü, trendler gelir gelir, değişir. Klasiklerin modası hiç geçmez.

6) Bedeninize uygun kıyafetler alın

Zayıflarım diye ya da başka bir sebeple bedeninize uygun olmayan bir kıyafeti asla almayın. Elbiseleriniz ne kadar şık ve güzel olursa olsun, o an için işlevsel olmayan bir kıyafet, iyi bir seçim değildir.

7) Yaşam tarzınızı düşünün

Yaşam tarzınıza ve işinize uygun bir gardırop oluşturun. Bankacıysanız, çok fazla jean pantolon almak ya da sandalet almak akıllıca olmaz örneğin. Ya da evden çalışılan rahat bir işiniz varsa, bir sürü gökdelen topuk ayakkabıya ne gerek var?

Günlük hayatta rahat edeceğiniz seçimler yapın.

8) Farklı durumlar için farklı parçalar

Sadece resmi kıyafetlerle dolu bir gardırop işlevsel olamayacağı gibi, sadece spor kıyafetlerden oluşan bir gardıropta kullanışlı değildir.

Farklı durumlar için her zaman farklı parçalara yer verin. Tek tip kıyafetlerle gardırobu doldurmayın.

9) Kişiliğini göster

Kıyafetlere kişisel dokunuşlar ekleyin, deneye-yanıla kendinize özgü bir stil oluşturun. Kimseyi taklit etmeyin. Kıyafetleri kullanış biçiminiz size özgü olsun.

10) Eğlenin!

Arada eğlenmek de lazım! Dokuları, aksesuvarları birbiriyle karıştırın, yeni denemeler yapın. Hem eğlenceli hem göze hoş gelen kombinler yapın. Nasıl mı? Jean ve tişört ikilisine neon bir çanta ya da ayakkabı ekleyin!
 Neler ihanet kapsamına girer?

Neler ihanet kapsamına girer?

Neler ihanet kapsamına girer?

Günümüz şartlarında aldatmanın tanımı biraz karıştı. Kızların özgür olması, facebook, internet, sosyal ortamlar ve pek kaynaşık iş ortamları... İhaneti ve sınırlarını günümüz şartlarında tekrar değerlendiriyoruz.
Kadın ya da erkek... Hiç kimse aldatılmaktan hoşlanmaz. Ancak kişisel tarihimizde küçük ya da büyük, mutlaka bir aldatma hikâyesi vardır. Söz konusu hikâye; bir başkasını görünce duyulan belli belirsiz heyecandan ve küçük, zararsız flörtlerden tutun da, bir başkası için sevgiliyi ya da eşi terk etmeye kadar geniş bir yelpazede düşünülebilir. Acaba neden bize yapılmasından kesinlikle hoşlanmadığımız, hatta karşı karşıya kaldığımızda korkunç bir bunalıma sürüklendiğimiz bu muameleyi en yakınımıza reva görürüz? Cevabı basit!

İnsanlık tarihi boyunca var olan ihanet gerçeği aslında doğası itibariyle çok eşli bir varlığın tek eşli bir toplum yapısına sağlamaya çalıştığı uyumun kaçınılmaz firesinden başka bir şey değil. Yani mesele tam olarak bir 'reva görme' meselesi sayılmaz. Elbette intikam amaçlı ihanet de sık karşılaşılan bir durum, özellikle kadınlar cephesinde. Ancak bu apayrı bir tartışma konusu! Zira bu tür ihanette, bir başkasından etkilenme ya da hoşlanmadan çok, sevgiliyi ya da eşi cezalandırma isteği, yani karar vererek, planlı programlı aldatma durumu söz konusu.

Peki ya dışarıdan son derece uyumlu ve mutlu görünen çiftlerden kulağımıza gelen ibret hikâyelerine ne demeli? Demek ki, bir ilişki yaşarken başka birine ilgi duymak, hatta o kişiyle birlikte olmaya çalışmak, pek de sıra dışı bir zayıflık değil. Ancak sıradan olması, başımıza geldiğinde tepki vermeyeceğimiz anlamına da gelmiyor. İhanetle karşı karşıya kalmak her inşam çok üzer, öfkelendirir, yıpratır, hatta hayata bakış açısını kökten değiştirebilir. Ancak günümüzde başka bir sorunla daha karşı karşıyayız! Neyin ihanet kapsamına girdiğini, hangi davranışı aldatma olarak görüp hangisine hoşgörü göstermemiz gerektiğini belirlememiz gittikçe zorlaşıyor.

Zira özellikle bilgisayar teknolojisinin sunduğu yenilikler, iletişim imkânlarının hem çoğalmasına hem de çeşitlenmesine neden oluyor ve biz ne kadar istersek isteyelim, bu imkânların önüne geçemiyoruz. Böylece mesela geçen yüzyılda bir adamın eşini aldatması için başka bir kadınla fiziksel olarak karşı karşıya gelmesi, onunla bizzat tanışması gibi doğal bir önkoşul varken, bugün internet üzerinden sürdürülen iletişim birbirini hiç görmemiş iki insan arasında duygusal bir ilişkinin başlamasına da neden olabiliyor. Ayrıca mesele sadece teknolojiyle de sınırlı değil. Farklı sosyal gruplar, farklı kadın- erkek ilişkileri, eskiye göre çok daha rahat ifade edilen cinsel eğilimler, günümüzün hızla değişen yaşam biçimi bir bütün olarak bize yeni ahlaki değerler dayatıyor. En azından bizi, eski birtakım fikirlerimizi yeniden gözden geçirmeye zorluyor.

Kimimiz bu hareketli ortamda prensiplerimize sıkı sıkıya bağlı kalmaya çalışıyoruz, kimimiz ise uyum sağlamak adına bu yeni dünya düzenine daha esnek yaklaşmaya… Kısacası, bir geçiş dönemindeyiz ve ihanette hoşgörü sınırları konusunda kafalar karışık. Yine de, neyin aldatma sayılıp neyin sayılmayacağına, kimi örnekler üzerinden giderek birtakım istatiksel sonuçlarla cevap vermek mümkün. İşte bu örneklerden bazıları... Bakalım günümüz kadını açık fikirli olmayı hangi noktaya kadar başarıyor...

İLİŞKİ RESMEN BAŞLAMAMIŞSA, BAŞKA BİRİYLE BİRLİKTE OLMAK ALDATMA SAYILIR MI?

Evet: %75 Hayır: %25

İşte size cevaplanması son derece zor bir soru: Jane Austen romanlarında duygusal ilişkinin başlangıcı, erkeğin aşkını itiraf ettiği ve kadının da bu aşkı kabul ettiğini dile getirdiği an olarak kabul edilir, bu klasik sahnenin öncesinde her iki taraf da duygularını gizlerlerdi. Fakat hoşumuza gitsin ya da gitmesin, günümüz ilişkileri bu şekilde ilerlemeyip çok farklı seyirler izleyebiliyor. Artık cinsellik romantizmden sonra gelmiyor; hatta kimi durumlarda romantizmin cinsellikten sonra geldiği (Bakınız: evlilikle sonuçlanan tek gecelik ilişkiler!) bile söylenebilir.

Bazı kişiler; 'erkek arkadaş' ya da 'kız arkadaş' etiketinden hoşlanmıyorlar, kimileri ciddi bir ilişkiye girmeden önce sokak söylemiyle bir süre 'takılmayı' tercih ediyorlar, yakınlaşmalar bir anda değil, yavaş yavaş gerçekleşiyor. Peki bu yakınlaşmanın hangi noktası ilişkinin başladığı nokta? 'Biz neyiz şimdi? Birlikte miyiz, değil miyiz?' sorusu eşliğinde konuya kafa yoran genellikle kadınlar oluyor.

Asıl meselemize dönersek! Yukarıdaki sorunun sorulduğu kadınların yüzde 75'i evet, yüzde 25'i hayır cevabını vermişler. Demek ki kadınlar, ilişkinin adını koyma konusunda erkeklerden daha aceleci davranıyorlar. Daha doğrusu, bütün gereklilikleri, sorumlulukları ve yasaklarıyla ilişki, kadının kafasında erkekten daha önce başlıyor. Erkekse, en azından başlangıçta kendine kaçabileceği serbest bir alan bırakmayı, duygularından emin olmadan önce 'denemeyi' tercih ediyor, bu deneme sürecinde başkalarıyla da birlikte olabiliyor ve bunu kesinlikle aldatma olarak tanımlamıyor.

Ne olursa olsun, bunun aslında duygularla ilgili bir mesele olduğunu unutmamalıyız, ilişkinin adı konmamış olabilir, dolayısıyla da başka biriyle ilgilenmek aldatma kapsamına girmeyebilir fakat erkeğin, gözünün sizden başka kimseyi görmemesi gereken o ilk günlerde bile farklı seçenekler araması, ilişkinin ileriki aşamaları konusunda kafanızda ister istemez bir soru işareti yaratacaktır.

SOSYAL ORTAMDA BİR YABANCIYLA FLÖRT ETMEK ALDATMA KAPSAMINA GİRER Mİ?

Evet: %45 Hayır: %55

Bu oldukça tartışmalı bir konu! Sebebiyse, bu kez flörtün sınırlarının net olarak belirlenememesi. Nedir flört? Uzun bir bakışma? Hararetli bir sohbet? Sohbet ederken birbirine dokunma? Hangisi masum bir flört sayılır, hangisi çizmeyi aşmak anlamına gelir? Bu soruya her birimizin cevabı farklı olacaktır.

İstatiksel veriler, kadınların bu konuda hemen hemen ikiye ayrıldıklarını gösteriyor, ancak bu tür sosyal flörtü zararsız bulanlar az farkla önde. Gerçekten de barda, kafede, konserde, uçakta, bekleme salonunda, kitapçıda tesadüfen tanıştığınız bir erkeği çekici bulduğunuz ve onunla ayaküstü flört ettiğiniz için vicdan azabı çekmeniz ya da bunu gerçek bir aldatmayla bir tutmanız pek de gerekli değil. Bir ilişkinizin olması ve birlikte olduğunuz insanı sevmeniz, başka erkekleri beğenmekten ve onlar tarafından beğenilmekten - ki bu ikincisi bir kadın için çok daha önemlidir!- vazgeçeceğiniz anlamına gelmiyor. Aksine, ilişki uzmanları uzun süreli beraberliklerde bu tür zararsız flörtlerin ilişkiyi canlı tuttuğunu iddia ediyorlar.

Yalnız, burada dikkate almanız gereken iki nokta var! İlki, flörtün sınırlarını kendi ahlak sınırlarınız doğrultusunda belirlemeniz. Aynı şekilde, ikinci bir önemli nokta da şu! Kendinizi izleyerek, sosyal flörte ne kadar hevesli olduğunuzu tespit etmeniz gerekiyor. Eğer bunu sık sık yapıyorsanız, bu ilişkinizi gözden geçirmeniz gerektiği anlamına gelir. Sosyal flörtün hayatınızda tam olarak hangi boşluğu doldurduğunu belirlemek için kendinizle bir an önce yüzleşin.

FACEBOOK'TA ESKİ SEVGİLİLERİ ARAYIP BULMAK YA DA KARŞI CİNSLE İMALI MESAJLAŞMALARA GİRMEK ALDATMAK MIDIR?

Evet: %80 Hayır: %20

Gördüğünüz gibi, teknolojinin imkânlarını kullanarak kaçak dövüşmeyi aldatma sayan kadınların sayısı oldukça fazla. Gerçekten de bilgisayar hayatımızda yeni bir dönem başlattı; bizi kendisinden önce var olan iletişim kanallarının çok ötesinde bir noktaya taşıdı. Bugün artık dünyanın öbür ucunda yaşayan, sadece fotoğrafından tanıdığımız (ki o fotoğrafın ona ait olduğu da şüpheli), belki kimlik bilgileri bile bütünüyle uydurma olan biriyle chat'leşme ve hatta yakınlaşma olanağına sahibiz.

Hele insanların iç çamaşırı renklerine kadar bütün hayatlarını kişisel sayfalarına döktükleri Facebook, yeni insanlarla tanışma ve eski tanıdıkları yeniden bulma konusunda çoğumuzu harekete geçirdi. Herkes herkesin Facebook arkadaşı, sokakta birbirini tanımayan insanlar dahi! Fakat işte tam da bu sınırsız iletişim fırsatı, ihanet eğilimi olanlara sınırsız bir aldatma ve foyası meydana çıkarsa kendini aklama fırsatı sundu. Şimdi şöyle bir soru soralım; kadın ve erkek birbirlerine hiç dokunmazlarsa, gerçekten sevişmiş sayılırlar mı? Hayır mı diyorsunuz? Peki sanal seks ne olacak?

Unutmayalım ki teknoloji sadece bir araçtır; onu masum ya da hain amaçlar için kullanmak ise bize kalmıştır. Aynısı Facebook için de geçerli. Birisine buram buram arzu kokan mesajlar göndermek ya da lafı sürekli cinselliğe getirmek, o kişiye Facebook üzerinden asılmaktan başka bir şey değildir ve bunun, o kişiye bir barda ya da başka bir yerde asılmaktan zerre kadar farkı yok. O yüzden, önemli olanın niyet olduğunu unutmayın ve bu kullanımı en yaygın sosyal platformu ciddiye alın. Fakat tabii ki pireyi deve yapmanın da âlemi yok. Örneğin birlikte olduğunuz erkek, vaktiyle güzel deneyimler paylaştığı ama uzun zamandır haber alamadığı bir eski sevgilisini arkadaş listesine eklemiş olabilir. Olay çıkarmadan önce bilgisayar üzerinden sürdürdükleri iletişimin içeriğini doğru yorumlamaya özen gösterin. Aynı şey sizin de başınıza gelebilir.

Eğer eski sevgilinizle sohbetlerinizi belli bir düzeyde tutmayı başarıyorsanız ve şu anda yolunda giden bir ilişkiniz olduğunu da biliyorsa, kesinlikle vicdan azabı çekmenize gerek yok. İster Facebook'ta olsun, ister sokakta, kriteriniz belli! Sadece sevdiğiniz erkeğin kulağına gitmesinden rahatsız olacağınız, dolayısıyla o duymasın diye kıvrandığınız davranışlar aldatma kapsamına girerler. Kendinizi sakın ola aldatmayın!

İŞYERİNDE FLÖRT ETMEK ALDATMAK SAYILIR MI?

Evet: %73 Hayır: %27

Bir kere, işyerinde flörtün sosyal flörtten çok farklı olduğunu unutmamak gerek. Diyelim ofiste sohbetinden çok zevk aldığınız, içten içte çekici de bulduğunuz bir arkadaşınız var. Öğle tatillerinde birlikte yemeğe çıkıyor, kapı önüne çıkıp birlikte sigara içiyor, kahve molalarında baş başa dedikodu yapıyor, toplantılarda daima yan yana oturuyor, hafta sonu buluşup sunumlara çalışıyorsunuz. Evet, görünüşte tipik iki iş arkadaşısınız. Fakat aslında ateşle oynadığınızın farkında mısınız?

İş arkadaşlarımız, günün büyük bölümünü birlikte geçirdiğimiz kişilerdir. Süre hesabına vurursak, onlarla, ilişkide olduğumuz insandan, ailemizden ve en yakın dostlarımızdan daha fazla vakit geçiririz. Burada sizin için, sosyal flörtteki gibi 'Onu bir daha nerede göreceğim' rahatlığı söz konusu değil, çünkü ertesi gün ofiste göreceğiniz kesin! Dolayısıyla, tam anlamıyla aldatma sayılmasa bile işyerinden biriyle işin gerektirdiğinden fazla, yani duygusal ve fiziksel olarak yakınlaşmanın aldatmaya kapı açan bir yanı var. En azından çoğu kadın böyle düşünüyor.
 Elmanın çok bilinmeyen şifası!

Elmanın çok bilinmeyen şifası!

Elmanın çok bilinmeyen şifası! 

 

Ülkemizde de çok fazla tüketilen meyvelerden biri olan elmanın bilinmeyen bir faydası çıktı

Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Gıda ve Beslenme Eğitimi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Saime Küçükkömürler, elmanın kronik hastalıkların görülme riskini düşürdüğünü belirtti.

Küçükkömürler, besinlerin tarihsel geçmişi ve halk kültüründe yer almasının insanların besin, sağlık konusundaki deneyimlerinin sonucu olduğunu ifade ederek, 'İnsanlar tükettikleri besinlerin sağlık üzerine olumlu etkilerini gördükçe o besinleri beslenmede, halk hekimliğinde ve sözel kültürde kullanmışlardır' dedi.

Elmanın dünya genelinde halk hekimliğinde ve sözel kültürde yer alan besinlerin başında geldiğini belirten Küçükkömürler, ana vatanı Orta Asya ve Kafkasya olan elmanın Türkler tarafından çok eskiden beri tüketildiğini anlattı.

Anadolu'da Romalıların hüküm sürdüğü dönemlerde elma üretiminin çok yaygınlaştığını ifade eden Küçükkömürler, 'Roma tanrılarının elma ve diğer meyvelerle onurlandırıldığı, Roma mutfağında ve tıpta da elmanın önemli bir yere sahip olduğu bilinmektedir. Günümüzde de elma ekolojik şartların uygunluğu ve gen merkezi olması nedeniyle Anadolu'nun birçok bölgesinde yetişmektedir' diye konuştu. Elmanın sağlık yönünden birçok faydası olduğunu vurgulayan Küçükkömürler, şunları kaydetti:

'Yapılan çalışmalarda elmanın kanser, astım, kardiyovasküler hastalıklar gibi kronik hastalıkların görülme riskini düşürdüğünü, kanser hücrelerinin çoğalmasını engellediği görülmüştür. Elma üzerine yapılan araştırma sonuçları da dikkate alındığında, düzenli sebze ve elmayı da içeren meyve tüketimi kronik hastalıklardan korunmaya ve sağlığın sürdürülmesine yardımcı olabilir. Elma birçok meyveye göre kolaylıkla taşınmakta ve güzel bir şekilde yıkanmışsa her ortamda tüketilebilir. Özellikle öğün aralarında tüketilmesi önerilmektedir. Piyasada elma ekstrası, kapsülü, özü gibi isimlerdeki ürünler yerine taze elma tüketimine önem verilmelidir.'
 Zayıflama uğruna fıtık olmayın

Zayıflama uğruna fıtık olmayın

Zayıflama uğruna fıtık olmayın

Kış mevsiminde soğuk havanın kasvetiyle az hareketten dolayı alınan kilolar, havaların ısınmasıyla biran evvel verilmek isteniyor.

Soğuk kış aylarında spordan uzaklaşanlar, bahar döneminde açık spor alanları ve spor salonlarına akın ediyor. Fit olmak ve yaza zinde girebilmek uğruna, tembelleşen vücutlarına gereğinden fazla ve bilinçsiz yüklenenlerse başta fıtık olmak üzere sağlık sorunlarına davetiye çıkarıyorlar.

Yaz mevsiminin yaklaştığını bu günlerde, kadınlar mayo-bikini hazırlığı, fazla kilo ve selülitlerden kurtulmak, erkeler ise; fit ve zinde bir görünüm için spor alanlarında ter döküyor. Bu dönemde yanlış ve ters hareketler, ısınmadan spora başlamak, aşırı zorlanma gibi birçok bilinçsiz spor davranışı, bel ve boyun fıtığı oluşumunu tetikliyor.  Bu yüzde bahar aylarında yanlış spor aktiviteleri nedeni ile oluşan bel ve boyun fıtıklarında artış yaşanıyor.

SPOR ESNASINDA BELDEN BACAĞA YAYILAN AĞRI FITIK HABERCİSİ OLABİLİR
Sağlık kontrolü yaptırmak ve antrenör eşliğinde çalışmak spora bağlı hastalıkların önüne geçiyor…
Özellikle fitness, vücut geliştirme, kürek çekme, tenis gibi sporlarda daha fazla görülen bu rahatsızlıklarla karşılaşmamak için başlangıçta tam bir sağlık kontrolünden geçtikten sonra iyi bir antrenör eşliğinde ve kontrolünde bilinçli spor yapılmasının önemini vurgulayan Fizik Tedavi ve Maniplasyon Uzmanı Dr. Ali Şahabettinoğlu, belirtilerin iyi takip edilmesinin teşhis ve tedavide faydalı olacağını belirtiyor.

Antrenman sırası veya sonrasında bel veya belden bacağa doğru yayılan bir ağrı olursa bel fıtığı, ense veya enseden sırta-kola yayılan ağrı şikayeti olursa boyun fıtığı olabileceğinin akla getirilmesi ve bir fizik tedavi uzmanına başvurarak teşhis ve gereken tedaviyi yaptırmalarını öneriyor. Ayrıca Uzm. Dr. Şahabettinoğlu, manipülasyon yani elle fizik tedavide bel ve boyun bölgesine germe, bastırma, döndürme gibi çeşitli el teknikleri uygulanarak hafif vakalarda 2-3, orta vakalarda 4-5, ileri ise 8-9 seansta iyileşme sağlandığını söylüyor.

TEDAVİ BİTİNCE SPORA DEVAM EDİLEBİLİR
Fıtık tedavi edildikten sonra doktor kontrolünde belli hareketlere dikkat etmek ve aşırı yüklenmemek şartı ile genellikle tekrar spora dönülebiliyor.

Bel ve boyun fıtıklarının tedavisinde manipülasyon yani elle fizik tedavi yöntemini uygulayan ve %98 hastanın tedavisinin mümkün olduğunu ifade eden Bursa Maniplasyon Merkezinden Uzm. Dr. Ali Şahabettinoğlu, sadece %1-2 hastada ameliyat gerektiğini belirtiyor.

Bel fıtığında sadece ayaklarda ilerleyen kas gücü kaybı, idrar-büyük abdest kaçırma, boyun fıtığında da ellerde-kollarda ilerleyen kas gücü kaybı şikayeti olan ya da ameliyatsız tedaviye cevap vermeyen %1-2 hastada ameliyat gerektiğini belirtiyor.
 Kırkınızdan sonra da genç görünün

Kırkınızdan sonra da genç görünün


Kırkınızdan sonra da genç görünün 

 

Güzellik ve plastik cerrahi uzmanları 40′ından sonra bir kaç kilo almaktan korkulmaması gerektiğini, hafif bir yağlanmanın yüzdeki kırışıklara iyi geleceğini belirtiyor.

ABD'de bir grup plastik cerrahı, 186 ikiz üzerinde yaptıkları araştırmada, aynı genetik özellikleri taşıyan ikizlerin yaşam biçimleri arasındaki farklılıkların yaşlanma üzerindeki etkilerini belirlemeye çalıştılar.

Cleveland'deki "Case Western Reserve" Üniversitesi'nden Dr.Bahman Guyuron başkanlığındaki ekip, ikizlerin fotoğraflarını analiz ederek, yaşam biçimleri, beslenme alışkanlıkları, öz geçmişlerine ait sorulara verdikleri yanıtları incelediler.

Araştırma sonunda ekip, daha genç bir yüz görünümünü korumada, en etkili unsurun kısaca BMI olarak bilinen beden kitle indeksi olduğu sonucuna vardı.

Ancak bu araştırmada yüz esas alınarak, bedenin uğradığı değişiklikler incelenmedi.

Buna göre, 40 yaş altındaki ikizlerden kilo fazlası olması yüzünden BMI ölçüsü 4 puan yüksek olan, ikizinden daha yaşlı gösteriyor.

Ancak durum 40′ından sonra ise tersine dönüyor. Bu kez bir kaç kilo fazlası olan daha genç görünüyor.

Araştırma ekibi, 40 yaş sonrasında bir kaç kilonun eklediği yağların yüzdeki kırışıklara iyi geldiğini belirtiyor.

Araştırma ekibi yaş ilerledikçe bu durumun daha belirgin hale geldiğini savunuyor.

Araştırmaya göre, 55 yaş üzerindeki ikizlerde BMI farkı 4 yerine 8 puan daha yüksek olan daha genç görünen bir yüze sahip oluyor.

Ekip şefi Dr. Guyuron, yüzüm daha genç görünsün diye kilo alınmasını önermediklerini de vurgularken, yüz daha genç görünürken bu kez alınan kilolar özellikle bel çevresinde toplandığında hem sağlık hem de görünüm açısından olumsuz sonuçlar yaratabileceğine dikkat çekiyor.

Kilo unsuru bir yana, genç bir yüze sahip olmanın bir sırrı da sağlıklı yaşamaya çalışmak.

Araştırma sigara içenlerin ve güneşin zararlı ışınlarından korumayanların ikizinden daha yaşlı göründüğünü ortaya koyuyor.

Ayrıca boşanan ikizin evli ya da bekâr olandan da en az 2 yaş daha yaşlı görünen bir yüzü olduğu görülüyor.

Dr. Guyuron ve ekibi ayrıca antidepresan kullananları da uyarıyor, araştırmada bu tür ilaçların yüz kaslarında bir gevşemeye yol açarak yüzün sarkmasına yol açtığı kaydediliyor.

Sonuç olarak araştırma, ikiziniz olsa da olmasa da, genç bir yüz görünümünü korumak için sigara içmemenizi, güneşin zararlı ışınlarından korunmanızı ve antidepresan almanıza yol açacak ilişkilerden kaçınmanızı öneriyor.
 Bebeklik döneminde baba olmak

Bebeklik döneminde baba olmak


Bebeklik döneminde baba olmak 

 

Bebeklik döneminde iyi bir baba olmak için neler yapılması gerektiğini Pedagog Sinem Olcay anlatıyor.

Son yıllarda hem dünyada hem de ülkemizde babalık rolünde büyük değişiklikler olmaktadır. Birkaç kuşak önceki babalar, kendilerini ebeveynlik rolünde annenin yanındaki ikincil kişi olarak görüyorlardı. Şimdilerde ise çocuklarının bakımında birincil rolü üstlenen pek çok baba bulunmaktadır.

Araştırmalar ne diyor? 
Babaların bebek bakımına dahil olmasının etkisini inceleyen araştırmalar çocuk gelişimindeki kazanımlara işaret etmektedir. Örneğin, bebeklik döneminde babası ilgili olan çocukların, okul yaşlarında sadece IQ bakımından değil espri anlayışı, dikkat süresi ve öğrenme hevesi bakımından da avantajlı durumda olduğu bulunmuştur. Bu çalışmalar babanın çocukla vakit geçirmesinin çocuğun ufkunu genişlettiğini göstermektedir: çünkü babanın ilgili olduğu ailelerde çocuğun hayatında özdeşleşecek tek bir kişi yerine iki önemli yetişkin bulunmaktadır.

Ayrıca bu çalışmalar, eğer baba ilgiliyse çocuğun arkasında hissettiği desteğin daha sürekli olduğunu göstermektedir. Hatta yapılan araştırmalardan biri, babanın ilgisinin ergenlik döneminde çocuğun kendi değerlerine daha kolay sahip çıkmasını sağladığını ve arkadaş baskısına direnme gücünü arttırdığını göstermiştir.

Babalar yeni işlerini öğrenebilmek için fırsat istiyor 
Pek çok baba, bebeğini hastanede ilk kez gördüğünde büyük bir mutluluk ve coşku duygusu hissettiğini söylemektedir. Bu aşamadan sonra önemli olan şey, babalara bebekleriyle ilgilenebilmeleri için fırsat tanınmasıdır. Pek çok araştırma, yenidoğan döneminde bebeğin davranışlarını gözlemleme şansı verildiğinde babaların bebeklerini anlamaya daha hevesli ve bebeğin ağlamalarına daha duyarlı hale geldiğini göstermiştir. Bebekle vakit geçirme fırsatı yakalayan babalar, bebeğin davranışlarına çok daha hızlı şekilde cevap vermektedir.

Ayrıca, bu babalar bebeğin ne zaman gazının çıkarılacağını, bebekle ne zaman konuşulacağını ve bebeğinin altının ne zaman değiştirileceğini kısa zamanda öğrenmektedir. Yani, yenidoğan döneminde bebeğin davranışsal ipuçları babayla paylaşıldığında baba, bebek için önemini daha iyi fark etmekte ve bunun sonucu olarak bebeğin kendine özgü “dilini” öğrenmeye çalışmaktadır. Bu çalışmalar, “Erkekler bebeklere bakamazlar.” şeklindeki önyargıların doğru olmadığını göstermektedir. Erkeklerin ihtiyacı olan tek şey baba olarak yeni işlerini öğrenmelerine fırsat verilmesidir.

Emzirilen bir bebeğe babalık yapmak mümkün mü? 
Bebek bakımını eşit şekilde paylaşmak isteyen yeni anne babaların sıklıkla sorduğu sorulardan biri şudur: “Eğer anne emziriyorsa baba besleme işini nasıl paylaşacak?”

Hastaneden eve dönülen ilk günden itibaren baba, annenin emzirirken rahat edebileceği doğru pozisyonu bulmasına yardımcı olarak ve beslenmeler için bebeği beşiğinden alıp anneye getirerek tüm aile için büyük bir fark yaratabilir.

Annenin sütü bollaştıktan sonra ailelerin bebeği beslemek için emzirmeyle birlikte biberon kullanmaya başlaması önemlidir. Bu sayede, babanın besleme sürecine dahil olma şansı artar. Biberona geçmek için en doğru zaman, bebeğin emme konusundaki rolünü tamamen öğrenmesinden sonradır- emzirme uzmanları biberon ya da emziği tanıştırmadan önce 4 ya da 6 hafta kadar beklemeyi önermektedir.

(İstanbul Parenting Center'da ailelerle yürüttüğümüz çalışmalardan, günde bir ya da iki besleme biberonla olacak şekilde bebeklerin 3-4 haftalıkken biberona rahatlıkla geçebildiğini ve anne memesiyle diğer memeleri karıştırma problemi yaşamadıklarını görmekteyiz. Bebek, anne memesinden beslenme konusunda iyice hevesli hale geldikten sonra biberona geçmek mantıklı gözükmektedir. Biberona geçişi bekletmek bazen sorun yaratabilir: bazı bebeklerin 4 haftadan sonra biberona ya da emziğe geçme konusunda zorlanma yaşadıklarını görmekteyiz.)

Babalar biberona anne sütü koyarak bebeklerini güvenle besleyebilirler. Eğer biberon baba tarafından günün sonunda ya da gece beslenmelerinden birinde veriliyorsa bu annenin fazlaca ihtiyaç duyduğu dinlenme ihtiyacını karşılayacaktır. Ayrıca, baba için bebeğiyle baş başa kalıp bebeğini tanıma şansı yakalamak çok keyif verici bir deneyimdir. Bebek bakımı konusunda rolü paylaşmak sadece babaya bebeğini daha iyi tanıma şansı vermekle kalmaz, kendisinin yardıma muhtaç, bağımlı, minik bir varlığa bakım veren bir kişiliğe nasıl dönüşebildiğini de daha iyi anlamasını sağlar.

Bebekler babalarını ne zaman tanır? 
Bir bebek 2 haftalık olduğunda babasının sesini öğrenir ve bu sesi diğer erkek seslerinden ayırt edebilir. Dört haftalık olduğunda ise anneye, babaya ve yabancılara karşı öngörülebilir davranış farklılıkları gösterir. Bir bebeğin kiminle olduğunu görmeden, davranışlarını gözlemleyerek annesiyle mi, babasıyla mı yoksa bir yabancıyla mı iletişim kuruyor anlayabiliriz.

Genelde babaylayken bebeklerin omuzları kabarır, yüzünde hevesli bir bekleyişin ve oyun isteğinin ifadesi olur, kaşları havadadır, ağzını açar, gözleri parlar. Babasının sesini uzaktan duyduğunda bile bu hevesli bakış fark edilir. Dört haftalıkken, babasından annesine göre daha heyecanlı bir ses tonuyla konuşmasını beklemeye başlar. Babanın görüntüsü uzaktan belirdiğinde bebeklerin kendine özgü beden dili “İşte buradasın! Hadi beni al!” der.

Uzman Psikolog/Pedagog Sinem Olcay